Senetsiz hükümleriydi
yılgın göğün telaşına
Yenik düşen isyanı
beşerin.
Nifak koşan kartal
bakışlarıydı
Hükümranlığında sevdaya
tüy dikmiş sefilin.
Karaçalıydı hüzün,
Belki de emsalsizdi
temsil ettiği yüreğin.
Ve kardelenler açtı
Şubat’ın kırağı çalan
Soğuğuna aldırmadan.
Ellerim kanadı;
Siluetlerde nazenin bir
incinmişlik…
Karaydı beyazın
saflığına düşman,
Yetimdi her çaldığın
cümlede
Yüreğe saldığın isyan.
Kırdı, kırağındı;
Buzdu ve kırsalı ömrün
en derin hezeyan.
Çatık kaşlı neferleri
bir bir dizildi sıraya,
Sükûtu yâd etti
kanatsız melekler.
Hicranı ektim gün
bitimi sakilce
Göremedim nicesini,
bilemedim de;
Ne çoktu oysa tüyü
bitmemiş yetim.
İndinde yüreğin
pür-telaş bir menkıbe;
Hani adını gizlediğin
her satırda bilediğin yüreği
Ve gök gözlü o nazenin
kadın
Ellerim ellerinde,
Kaybolmak bilmeyen,
solacakmışçasına gün,
Solumda biten en derin
sızı.
Sağdıcım hangi imgeyse
boynu bükük,
Sona erecek sandım ansızın
yazdığım her satır.
Gündü ölgün,
Bendim yorgun
Ve debdebeli hayatlar
hüküm sürdü günbegün.
Kovuşturduğum her
sancıya bürünen yüzüm
Soldukça soldu çıkmadan
sabahın döngüsü.
Yoksa sabaha çıkmayan
bir ümit miydi de soldu
Nail olamadığım her ne
ise
Benliğin sarkacındaki
özlemi?
Gün seyreldi madem
Ve güneşi hor gördü
kara gece,
Silik bir rota mıydı da
iz sürdüğüm,
Bilinmedik bir
istikamette ıslığını çaldı
Yazılmayan son ferman?
Devinen muafiyeti
yüreğin,
Serzenişi bitimsiz ve
rükû eden her gölgede
Yine de yeniden,
diyebilmenin azametiyle…