Vezir olabilirsin ama adam olamazsın sözünü bilmeyen, duymayan kalmamıştır. Çok eski ve eski olduğu kadarda anlamlı bir deyimdir. Bilmeyenler için bu anlamlı ve güzel deyimin açıklaması, anlamı ve hikâyesi hakkında bilgi vereyim.
Geçmiş zamanın birinde bir baba, oğlunun iş bilmez, gamsız ve vurdumduymaz hâline
bakıp; “Sen adam olmazsın,” dermiş.
Oğlu ise babasına; “Göreceksin baba, ileride
nasıl bir adam olduğu mu sana göstereceğim?” diye cevap verirmiş.
Aradan yıllar gelir geçer babanın oğlu okur
ve sonunda devlet yönetiminde vezir olur. Vezir olduğu gün yıllar önce
babasıyla yaptığı konuşmada söylediği sözleri hatırlayarak uşaklarına emir verir
ve falan köyde filan isimde bir adam var onu bulup yanıma getirin der.
Koskoca vezir emir vermiş uymamak olur mu? Uşaklar
hemen söylenen adresteki yere giderek adamı bulur ve apar topar alıp getirerek
vezirin huzuruna çıkarırlar. Huzuruna getirilen babasına bakan vezir; “Bak baba, sen bana sürekli adam olamazsın,
adam olamazsın diyordun ya, işte gördüğün gibi vezir oldum” demiş.
Babası vezir olan oğlunun sözlerini
dinledikten ve üzerindeki kıyafetlerini,
belindeki kılıcı, şöyle bir süzdükten sonra; “Oğlum ben sana ‘adam
olamazsın’ dedim, ‘vezir olamazsın’ demedim ki” demiş. “Sen
adam olsaydın, babanı ayağına getirtmez, kalkar kendin gelirdin.” demiş.
Bu güzel ve anlamlı deyimden alınması gereken
çok güzel mesajlar vardır almak isteyenlere.
Okumanın, makamın, mevkiin, şöhretin, ya da,
paranın insanı insan yapmaya yetmeyeceğini anlatmak için kullanılan bu anlamlı
deyim hiçbir zaman geçerliliğini kaybetmeyecek, yitirmeyecek deyimlerimizden
birisidir.
Bulunduğun makamın, mevkiin, şan ve şöhretin,
ya da, paranın sarhoşluğuna kapılıp sonradan görmeler gibi kibirli davranacak
olursan insanlıktan uzaklaşırsın.
Makamlar, mevkiiler herkes için gelip
geçicidir, kalıcı olan ise geride bırakılan eserler ile insanlıktır. Bulunduğun
makamlarda mevkilerde öyle güzel eserler ortaya koymalısın ve öyle güzel fedakâr,
hoşgörülü, özverili, duyarlı ve içten samimi insanlığını sergilemelisin ki oturduğun
makamı yücelttiğin gibi kendini de yüceltmiş olasın.
“Makamlar insanlara değil, insanlar makamlara şeref kazandırır.” Lâ-Edrî sözü ile “Mevki insana değil, insan mevkie çok şey kazandırabilmelidir.” Rıfat Necdet Evrimer’in sözleri bu konuda söylenmiş en güzel sözlerden iki tanesidir.
Ancak günümüz dünyasında, günümüz
Türkiye’sinde ve günümüz Malatya’sında bulunduğu makamdan, mevkiinden dolayı büyük
dağları ben yarattım havasında kendini beğenmiş, kibrinden geçilemeyen yetkili
veya yetkisiz, seçilmiş ya da atanmış insanların sayısı bir hayli fazladır.
Yetkili, yetkisiz, seçilmiş ya da atanmış
makam, mevkii sahibi olan insanların her zaman Şeyh Edebali’nin Osman Gazi için
söylediği “Ey Oğul!” kelimesiyle
başlayan nasihat sözlerini okumaları, okuduktan sonra çerçeveletip odalarına
asmaları ve unutmamaları gerekir diye düşünüyorum.
Ne olursan ol, ister başbakan ol, ister bakan ol, ister milletvekili, ister vali, istersen belediye başkanı ol makamın mevkiin ne olursa olsun insanlara karşı alçakgönüllü ve hoşgörülü olacaksın, insanlar arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeyecek eşit olacaksın, adil olacaksın, eleştirilere açık olacak ve özeleştiri yapmayı bileceksin, insanlar arasında ayrıştırıcı değil birleştirici olacaksın ve kanunların verdiği görevlerini eksiksiz yerine getirecek ve aynı durumdaki kişilerden ya da kurum ve kuruluşlardan birine farklı diğerine farklı kanun uygulaması yapmayacaksın.
Yüzünde tebessümü ve güler yüzü eksik etmeyecek, dilinden güzel sözleri düşürmeyeceksin. İnsanların makamı, mevkiine, şan ve şöhretine bakmaksızın selam verip, selam alacaksın. Bildiğiniz gibi selâm, kelime olarak; huzur, barış, sağlık ve iyi dileklerini sunma anlamlarına gelir. Selamlaşmak; insanların karşılıklı olarak birbirlerine sağlık, huzur, güven ve barış dileklerinde bulunmaları demektir. Müslümanlar arasında ise bir dostluk ve iyi niyet işareti olan selâmı vermek sünnet; almak ise farzdır. Verilen selamı almamak ise caiz değildir.
Makam ya da mevki olarak senden üstününe, büyüğüne gösterdiğin saygıyı senden altta olanına, küçüğüne de göstereceksin. Unutma ki, sevgide serbestlik saygıda mecburiyet vardır. Karşındaki, kişi ya da kurum ve kuruluş kim olursa olsun sevmek gibi bir zorunluluğun yoktur, ancak saygı göstermek gibi bir mecburiyetin vardır.
Sözün özü olarak, makam, mevkii sahibi olalım
ya da olmayalım bir insan olarak yaptığımız her şey, sergilediğimiz her tutum,
söylediğimiz her kelime kişiliğimizin, karakterimizin yansıması olacaktır. Ancak,
makam mevkii sahibiysek her şeyden önce bulunduğumuz makamın, mevkiin
saygınlığını ve itibarını düşünerek hareket etmemiz ve ona yakışanı yapmamız
gerekir. Çünkü makamlar, mevkiiler hiçbir kişiye kalıcı olmadığı gibi size de,
bize de olmayacaktır.