1
(Ufuklar
kızıllaşırken)
destelenince
yıllar üst üste küflenir anılar yenilerek yıllara,
zaman denen
kavramda baki kalan iz olur.
gün olur dile
gelir geçmişten bir esinti,
titrer aşığın
kalbi daldaki yaprak gibi.
kaybolsa da
kumsala çizdiğin o resimler,
şekillenir
yeniden ufkun desenlerinde.
dün gibi taze
anılarda gün gibiydi yaşananlar.
zaman ilaç
derlerdi çekilen acılara,
geçmiş mi?
gelecek mi?
anlayamazsın.
zamansız bir
zamanda çaresizce kalışın,
ellerin boş
kaldığı o hüzünlü anlardı.
geçmiş ve
gelecek zaman veda ederken sana,
yanıyordu ufuklar
yanıyordun o akşam.
mesken tuttun
sahili gün batarken ufukta.
umut ettin,
hayal aleminin
zaman kavramında düşlerine aşkı ektin.
hicranını
sundun kızıllaşan ufuklara,
duyar mı
dersin acaba o vefasız sevgili?
çırpınıp
dururken kısır bir döngüde seni ağlatan zaman,
günler,
mevsimler,
seneler,
kumsala esir
kalpten neler götürdü neler…
kızıllaşırken
ufuklar annen gibi doğum sancıları çekersin her akşam vakti,
yalnız ve uzun
geceler ölü doğuyor sana.
eşlik ederken
yağmur dökülen yaşlarına,
göç etti
yakamozlar bulutların hüznünde.
ahraz bir
yaşam tünelinde kaybolurken zamanlar,
ne silinir
resimler yıpranmış fasıllardan,
ne küsüp ayrılırsın
bu ıssız sahillerden.
demem odur ki
zaman;
en kıymetli
hazine evrendeki bir canda,
ne yazık ki kaybettin
veda ettiğin anda.
özlemler
kurşun gibi kumsal esaret hanı,
çığlıklarını
duyan dalgalar suskun şimdi.
Yetmedi mi
çilesi dervişe döndü âşık,
özgür bırak
sevgili durdurduğun zamanı.
Mehmet Macit
05.05.2016
Dikili/İzmir