Yudumlamaksa mahremi,
En alasından tüm o yalnız
ve kalaylı düşler.
Sırça köşkün pervazında
dilemekse güzeli,
Katıksız sevdalarla
yalıttım dünü.
İkrarı denk bir
serzenişe mal etmekse yükü,
Ağır aksak öteledim
sanma hüznü.
Muteber sancılarla
donattığım yeryüzü,
Gönülsüz ve ifrata
kaçmış aşkların yırtık güncesi
Ve meylederken yaşama
İmzaladım çoktan kara
kaplı defteri.
Mihenk taşıymış meğer
sevda:
Hem de en afili ve
yordamsız ifasında yüreğin
Döşediğim satır
başlarında
Biraz da ılık ılık akarken
kalemin kanı.
Yudumladığım kadarıyla
duyumsadığım,
Mevla’nın tecellisinde
her yeni günde
Sükûta bulandığım
şafağı sığdırmak yüreğe
Yetmedi haraç mezat
ulaştığım mutluluğun
Kanadı kırık ruhunda
bir an evvel tokalaşmak
Aşkın erbabıyla.
Kelamı de istersen,
Olmaz mı bir hikmeti
dediğim sefaletin,
Kınında muhafaza etmek
kadar ulvi oysa
Eremediğim mertebede
hangi çatık kaşlı isyanda
Perde perde yükselen
sesinde öldüğüm günbegün.
Sanrılardan çıktım yola
yine bu gece,
Peşrevini unuttum gitti
göçen bedellerin:
Hezeyanı en kıdemli
rabıta,
Salkım saçak duyguların
biri bin para:
Demesem de denedim,
Desenleri yırtık türlü
türlü gönülde,
Yer bulmak mademki
mabet bildiğim
En istikrarlı yalan
Döşümde ne inkâr ne de
zaruret,
Dememe bakma sen,
Gözlerimi alamadığım
fevri yangınlardan.
Ölmeyi diledim hem de
kerelerce,
Mabedimde esir düşmeyi
dilediğim her gece:
Başı kayıp bir
hikâyeden çıkıp ta yola,
Boyutsuzluğumun
ikbalinde
Teneffüs ettiğim türlü
türlü lehçe.
Dün bir bu gün iki olsa
keşke
Hatta zafiyetimin
süngüsünde boy verse başaklar:
Hem de elimde izafi bir
kalem
Boyarken evreni renkten
renge.
Ne mahzun ne de mazlum;
Gölgesinden bile korkan
o sufi yürekli çocuktan arda kalan,
Pergelin ucunda aşk
kokan bir gonca, deme sakın:
Ukdesi sadece saklı
Yaradan’ın nezdinde.
Adsız şarkılar iken
unutulmaya mahkûm,
Divane pervaneler kadar
aşkın sırdaşı üç beş kelam,
Yine de soytarı
imgelerin rahman bildiği
O rivayete sakladığım
ahir zamanının:
Muhalif bir gölgeye
rehin düşmekse işin aslı,
Savdım ben sıramı ben
çoktan.