Gök gürültüsüne uyandım
sair bir gecenin sanrısında töhmetlere attığım demirin hangi paslı yas’ı ise
demir almaktı mecazın ufkunda seyrine daldığım o huzme.
Rakımsız gölgeler miydi
de muhatabım acıların kırağı çalan sabrına denk gelmiştim. Bir bukle, dedim
belki de hüzne delalet kâfir bir sancıydı anlamsızlığın gölgeli nüansı.
Bir katre de olsa yol
almalıydım oysaki geri geri giden ayaklarımdan gayrisi yalandı.
Yalanlarla bezeli ey
gök kubbe.
Ey ebedi istirahatım.
Meyleden tahakküm belki
de mütereddit bir kanca yoksa aklın haznesine yığdığım bulutlar mıydı görmezden
geldiğim?
Kandırıldığım tek
gerçekti ve kanayan isli detaylar yine med-cezirin raksına müdahil iken tepinen
iç sesim.
Yorgun ama bihaber
eşraf üstelik yeknesak boyutsuzluğumun külfetini asmışken o kayıp yıldıza…
Ben gibi sayacı atmış.
Ben gibi sağduyusuna
sığınan.
Ben gibi kıblede baş
başa iken Mevla’mdan dilediğim son bir dua.
K/ayıpların hacmi yoksa
rugan ve kaygan bir mülkiyet miydi aşkın sihri?
Kerelerce kaos yaşamak
ama her nasılsa kapılmak sükutun demli terk edişine hatta ifşa edilesi bir
curcuna idi yoksunluğun dokunaklı gıybeti belki bir gölgeye atfettiğim belki de
yorganın altında yok olmayı bekleyen o küçük çilli kız çocuğu.
Ebegümecilerle buğusunu
içime çektiğim, ecinnilerle korkutulduğum, karabasanların istişaresi yine
bölünen uykumu rehin vermişken meleklere ve karşılığında saçlarımı ören pamuk
annem.
Bitap.
Bihaber.
Bilmukabil deyip
çekildiğim köşem ve tüm yası damıtan şu beyaz dünyam hani olur da meşk eden bir
safsatada denk düşerim de yakasından düşerim kaderin ki anlamsızlığın yakamdan
düşme umudumu ebediyen yitirdiğim…
Bozguna uğramanın
yansıması zahir…
Akılsız bir paranoya
zulmü ki; zalimden ötesini aklamak kadar da akla zarar.
Zulüm addedilen…
Israrlı bir iç çekiş, bir hegemonya yine damıtılan hüznün berrak yansıması ki
doğurgan bir küreyi eline almışken medyum saf kan bir yalnızlık yine hüküm
süren.
Çatık kaşlı isyanlardan
süzülen bir rabıta mı yoksa rakımsız bir yüz ölçümünde devingen bir maliyetle
inlemesi ölümlü seyrinin yine bir faniden sızan belki de sızmış bir köşede
içtiği avuç avuç yalnızlıkla zehirlenip boyutsuzluğunun şeceresinde kaygan bir
zeminde rahmet bildiği isyan yüklü tefrikasında zuhur ederken nice niyazı…
Bedel ödemek ki israf
edilesi.
Yanıtı olmayan ne çok
soru ki tedavülden kalkmış bir lehçe adeta yaşanan can pazarı hatta can simidi
mahiyetinde yüreği ardına kadar açıp içeri buyur ettiğimiz ne çok yalan sevda…
Menkıbesi mi duyulmaz
oldu sanrıları mı ağır geldi evrene?
Kıyama durmak hem de
ani bir refleksle mahir bir çalımla geri geri adımladığımız şafağı yine tüm
yanılgıların: Biraz ondan biraz bundan derleyip toparladığımız; sancağında
hüznün kana bulanan şanlı bir yas belli ki tutarsızlık iken tavan yapan…
Kim sever kim sevmez,
demelere eşlik eden zavallı papatya bahçem.