Var oluş sancısı ya da
sancının deviniminde edilgen mahiyette tüm tutarsızlığım/ız.
Bir mahremi mabet
bellemek; mağduriyeti evlat edinmek aslında asılsızlığı sükûnet ile bağdaştırıp
zılgıt yediğimiz çocuk yüreğimiz.
Kıblesinde yüreğin
saklı tuttuğumuz ya da sürç-ü lisan eyleme ihtimalini göz ardı edip aralıksız
konuşan o devingen iç ses hele ki dümeni kırma ihtimalini de yok sayıp mağlup
bir düşte galip bellediğimiz tüm tahakkümler yine celbinde anlamsız, cürüm
belleyip de yordamsız ama aşk ile anıp hayatı hele ki bir de düşmüşken aşka…
Sonlardan ibaretiz
belki de ya da varlığımızın katıksızlığında katlanıyoruz ve her izdüşümünde
yüreğin mağdur ve mağlup bir şarkıya denk düşüyoruz.
Hasretinden prangalar
eskitirken şair ya da kimsesizliği reşit bellemiş bir nota mahiyetinde
aralıksız şerh düşüyoruz yaptığımız her yoklamada yok sayıldığımız ya da her
münferit aşkta yine iki kişilik sevdayı öznel ve özerk bağnaz bir önyargı gibi
de içselleştirdiğimiz.
Ayrı düştüğümüz ama
umut bağladığımız…
Yan çizsek de yansızlığımızı
mevcut kıldığımız…
S/isinde ya da indinde
yağmur denen pencerede eriyen benliğimiz yine hemhal olduğumuz tüm dış ses iken
kepenklerini açmaya hazır ve nazır bir yürekte, tüm kaybolmuşluğu da tek
kalemde esir eyleyip bağnaz sancılar ki edimi varlıksız nakşeden tok bir ses
biz yine de çömeliyoruz ve çömez bir sevdadan akan yüreğe o pınarda yıkanıp
şartlanıyoruz sevginin eylem bildiği o nakşeden neşeyi de görmezden gelinme
ihtimaline rağmen tüm katıksızlığı ile masumiyetin bir bir döşerken yüreğin
mabedine üstelik tüm yetim kalmışlığa rahmet okumanın da verdiği huzur ve
bilinç iken varlık katsayımız…
Biriken hezeyanlar mı
dersiniz yoksa muteber bir asalet mi de sancıyandansa sanrıları biriktirdiğimiz
düş tarlasında hükme varan her rüya kadar da mahrem ve imkânsız addedilen hele
ki o pekiştireç kadar da insafsız bir hüküm iken en mağdur hikâye.
Bir varlıktansa
h/içselleşen ya da hıçkırık babında iç dökümü ki her satıra bağdaş kurmanın
getirdiği o huşu ve tüm derin darbelerde boğulmaktan pek imtina etmesek de.
Paye verdiğimiz ama yok
sayıldığımız.
Yok saymasak da benliği
tüm örselenme ihtimalini asla yadsıyamayacağımız belki de bir pergel
mahiyetinde çizip de içinde kaybolduğumuz nice daire hani olur da boş bir
zemini mesken eyleriz de rotamızı da mimleriz aynı istikamette yine de
kaçamadığımız zulüm ama mağduriyet kadar da ıslah eden ne olabilir, dercesine
pekişen maneviyatın huzura denk düşen safında yattığımız artık hangi
siperse/yürekse yeter ki kovulmama dileği ile safça idame ettirirken tek
kişilik şarkımızı her ne kadar iki bilet olsa da cebimizde…
Zarif bir sevda,
nazenin bir kabullenmişlik belki de tüm varsayımları ihlal eden saydam bir
tabaka yine insanlığın her halükarda hezimete uğradığı yine de edilgen
vasıflarımızla bir türlü etken olmayı becerememenin verdiği o hicap duygusu ve
esefle kınandığımız ama her nasılsa kıyamadığımız tek katsayı yine sevginin
mükellef kılındığı ve haznemizdeki tüm yoksunlukları da ihlal eden üstelik ne
için…
Hegemonyası sırlı
aynaların ve pay ettiğimiz tüm sırları yansıtırken aynadaki aksimiz hele ki
tutarsız bir kelamda bin bir nazla niyazla kutsadığımız aşk ve kutsandığımız
evren ki kim bilir hangi muafiyettir yoksunluğun kıvanç bellediği belki de
utanç yüklü olmak gerekirken insanlık denen güzergâhta bazen de girizgâhta
doyamadığımız o nakaratın dilimize pelesenk olan neşesi.