İzdüşümü tümsüzlüğün
teğet geçen o baş ağrısı. Biraz sıradan belki de sıra dışılığın paralelliğinde
ayrı düştüğüm bir menkıbe yine çalmaya dair ya da çalmaktan imtina edip derin
bir huşu eşliğinde günü bitirme gayretim.
Tolerans etmem gereği
sanırım sıkıcı bir dürtü yine de mahal vermemek adına huzursuzluğa sıra dışı
bir yargı da olsa sıradanlık, sanırım tahammülsüzlüğüm sınır dışı edilesi ucube
bir farkındalık hatta yalana dolana sapmadan sadece iç sesin doğurgan tınısında
okuduğum onca Fatiha, gerek gidenlerin ardından gerekse gitmeye hazır yine de
kapı dışarı etmeden bir nebze de olsa fark edilmek iken en zaruri gölgemde en
sıkıcı töhmete de yüklenip yuvarlanmak peşi sıra…
Neyin ya da neyden
gelecek darbe yoksa kanıksadıklarıma rahmet okuyup da bir satıra daha
yükleyeceğim sonsuz sayılı bir denklemde bir o kadar veri sağanağına tabir-i
caizse sunumunda derdin tasanın, mahrem bir yeti kadar da keyfe keder.
Damıtılan nice hezeyan
ve minvali kısır bir döngü yoksa ahkâm kesmelerden bıkanlar nezdinde nazire
odaklı bir söylence miyim de vukuat başlığı altında tüm sükûnetimi sır belleyip
sadece Yaradan ile paylaşıyorum?
Sıra dışı olduğunun
farkındayım belki de muteber bir tınıya ayarlamalıyım iç sesimin frekansını: Ha
var ha yok, dercesine sürtmeliyim de burnumu ve hafif meşrep bir beyitte yol
vermeliyim öncesizliğimin karanlığına bağdaş kurmuşken sözcüklerim.
Veriler belki de bir
kıyımdan arda kalan doneler ya da varlıksız hicabı sessizlik iken en tarifi
olası yoksa kırık bir satırda kırılgan bir dizede ve kırgın bir yürekte mealini
bilmediğim bir terennüm mü varlık katsayımdan hallice hiçlikle kesişen yolumun
bilmem kaçıncı sapağı iken…
Reşit kılınmamış bir
seyir belki de ya da sınır dışı edilmiş bir göçmen; tabiri caizse vatansızlığın
cürümü yine donattığım imgelerin sağanağında aşkın ve evrenin yüzü suyu
hürmetine bir solukta tükettiğim mutluluk ve peşi sıra hüzne pek rağbet etmesem
de yakama yapışan hali hazırda bir yenilgi addedilse de, sınandığımın
bilinciyle küçük rötuşlar yaptığım hayatın artık kaçıncı izleği ise.
Yerleşik bir düzen mi?
Asla.
Kayıp bir nizam mı?
Belki de.
Ya arayışım niçin
sonlanmamakta ya da sakıncalarını görmezden gelip hangi iş ise ucundan tuttuğum
ve akabinde yok olacağına kani olduğum debdebeli neşem.
Bir yeti kaybı adeta ve
mahrem bir gidişat hangi aklı evvel tümceye hükmederim de pay ederim sırrımı,
misali.
Hali hazırda kefil de
olabilirim oysa belki işveli bir imge ile kesişir de yolum sonradan görme bir
şiire düşer de yolum sonra da bir hikâye kahramanı dolanır dilime ve mutsuzluğumu
yok sayarım hele ki rüştünü ispatlamış bir şarkı da eşlik ederken kayıplar
zincirime.
Sandığımdan fazlası
yoksa sandık dediğim lanet kutuda biriken tozlar da mı nasibini aldı temizliğin
güftesinde bir elimde toz bezi bir elimde kırık bir kalem ve ben hala arayışımı
sonlandırmazken bir tabuyu daha yıkıp ifşa ederken tüm mahrem acılarımı…
İndinde ya da haricinde
iyi de neyin?
Sonrasında deyip de
hala bilemediğim başlangıç hele ki öncesizliğin hacminde yoksunluk iken de
sınava tabi tutulduğum ve belki de babasız bir çocuğun saçlarını okşama
ihtiyacım peki ya o çocuk ben isem?
Sanrılardan mükellef
sancılarıyla hemhal sakıncalar iken gözüme soka soka kaderle olan
iletişimsizliğimle sıra dışı bir nizamda almışken yerimi şimdi diyeceksiniz ki…
Deseniz de demeseniz de
başım gözüm üstüne aslında kaypak bir tümce de değil aradığım aslında
aramadığım ne ise hali hazırda bir köşede didiklerken iç sesimi ve tehir
ettiğim mutluluk katsayım ve her serfinde ivme kaybeden belki de rakımı olmayan
bir şehir misali şerh düşmüşken mimlenen yalnızlığıma…
Sonradan görmeler
gibiyim şu son birkaç yıldır ki asla da aç gözlü olmadım kendimi bildim bileli
ki açlık da tokluk da yine canlılara dair yoksa doymak bilmeyen bir tebaa mıyız
da açlığın senkronize eden varlığına pek de atıfta bulunmuyoruz ve akla gelen
gelmeyen ne ise tıkıştırıyoruz heybemize: Belki iyi belki kötü belki de
katlandığımız iken şikâyet ettiğimiz ve her nasılsa sahip olmadıklarımıza da
atıfta bulunan evrenin ayak izi ve bizler çakıl taşı misali serpiyoruz
arkamızdan gelen kim ise takibinde bulunsun varlığımızın ve sonrasında da
kaybolmalara kılıf geçirip yeni sunumlar yapıyoruz.
Dağıldığımız ama
küfemizde de taşımaya razı olamadığımız.
Kani olsak da anlamazdan
geldiğimiz belki de anlaşılma kaygısı çöreklenirken anlam taşımadığımız
gerekçesiyle çatlarken sabır taşı eşrafımızın ki kınında kin bendinde öfke ama
tokalaştığımız da cahil cesareti.
Sıradanlıklar peşkeş
çektikçe sıra dışı bir tezahürde bir araya toplanan insan izlekleri hatta
farkına varmadan rencide edip rencide edilmekten de imtina eden kim ise atıfta
bulunduğumuz o hegemonyası insansız suretlerin yenilgisinde insana dair
günceler biriktirdiğimiz ve iç sesin uzamında bir körüklü düşe rağbet edip her
nasılsa düşüşe geçtiğimiz karartı emsali adeta varlıksız gölgelerden gerçeğe
uzanan o tek gidişli köprü.
Biletimiz de tek
kişilik üstelik ve bir o kadar kaygılı ve kaygan bir zemin duyguların taburu
iken hangi lehçe olduğunu bilmediğimiz bir terennüme muhtaç ama bilfiil sorgulanmaktan
da kaçamadığımız…
Dokunaklı değil mi ne
çok şarkı ve vurguladıkça imkânsız aşkları, donattığımız boşluklarda raks
ediyor tınısı kayıp belki de çalmaktan yorulmuş iken o akordu bozuk piyano
hatta ritmini bile kestiremediğimiz yoksa kanalsız boş bir kutu mu evin
başköşesine kurulmuş televizyon denen aygıt hele ki içersinde dolanan ne çok
süs bebeği belki de asılı kaldığımız o asma katında yine mücbir sebeplerle
peşkeş çekiyoruzdur bilinmezin seçeneklerinde kaybolduğumuza atıfta bulunup da
aramayı da ertelediğimiz mutluluk hem kim kaybetmiş de bulacağız? Ola ki bulduk
pay da mı etmeyeceğimiz yine de değer her şeye yeter ki avuçlarımızda sıcacık
bir dokunuş olsun gerek nasiplendiğimiz gerekse niyet edip yola çıktığımız ve
başını okşamalıyız da sevginin ve doğurgan bir rabıta belleyip hep de sevmeye
mahal vermeliyiz yorgun bir yürekten kalan ne kadar kırıntı kaldıysa artık.