Hayatın dehşetli dalgalarından,
Beni koruyacak güvenli liman,
Sanarak sükûta sığındım ancak,
Bilemedim oysa zindanmış, zindan.
Ne bir iz bırakır, ne de hoş seda,
Sükût zindanımda sessiz heceler.
Ederken gündüzler, ışığa veda,
Sarmalar hücremi kara geceler.
Beynimde cevapsız binlerce soru,
Taşırım sinemde yanan bir koru.
İçimden yükselen, canhıraş sesin,
Bilemem acep ne, benimle zoru?
Sinemde sancılar depreşir durur,
Bırakmaz içimde bir lahza huzur.
Andıkça maziyi, garip ve mahzun,
Burkulur yüreğim, hasretle vurur.
Dökülür dilimden eski bir şarkı,
Hıçkırıklar içinde titrerken sesim,
Kaybolur gerçeğin, hayalden farkı,
Canlanır önümde meçhul bir resim.
Neşe dolu gözler, hülyalı bakış,
Buz kesmiş gönlüme ılık bir akış;
Hayal mi gerçek mi, belli belirsiz,
İpekten kumaşa işlenmiş nakış.
Kıpır kıpır yürek, savrulan teller,
Arsızca buseler konduran yeller!
Tutup tutmamakta kararsız gibi,
Ürkekçe uzanmış, titreyen eller.
Ansızın değişir, her şey mekânda,
Kopkoyu gölgeler kaplar üstünü.
Kararır tüm dünya sanki bir anda,
Duruşu andırır, hüznün büstünü.
Mahzun çiçek gibi eğmiş başını,
Omuzları çökmüş, çatmış kaşını,
Nemlenmiş bakışlar ele veriyor,
Pişmanlık içinde dökmüş yaşını.
Bilirim duyamaz, seslensem bile,
Çaresizce kalmak ne yaman çile.
Gönüllü girdiğim ruh zindanımda,
Sükûta mahkûmum, isyan nafile.