Bu
nasıl bir dünya,
Kâbus
dolu bir rüya,
Ulaşılmaz
bir ufuk,
Huzur
denilen hülya.
Zalimlerde
pür neşe,
Mazlumlarda
endişe.
Adaletse
güçlünün,
Koynundaki
fahişe.
Garibin
boynu bükük,
Omuzlarıysa
çökük.
Tüketmiş
dermanını,
Sırtındaki
onca yük.
Derdi
ekmek parası,
Katıkla
yok arası.
Her
sofra kurulanda,
Sızlar
durur yarası.
Zenginlerse
pek rahat,
Villa,
yalı, yat ve kat.
Sürekli
servetini,
Artırmakta
kat be kat.
Ne
izan ne de vicdan,
Sadece
şişkin cüzdan,
Yemekten
sonra elde,
Titanyumdan
bir kürdan!
Kimisi
bulmuş makam,
Bilmez
nedir tasa, gam
Güç
alıp koltuğundan,
Kesip
durmakta ahkâm!
Kimi
de vurdumduymaz,
Sorumsuz,
gafil, aymaz.
Yaşanan
bu dramdan,
Kendini
mesul saymaz.
Bu nasıl
bir hıyanet,
Dünya
kime emanet?
Adalet
namına mı?
Hüküm
süren melanet?
İnsanız
bizler madem,
Nerede
ahlak, erdem?
Fütursuzca
çirkeflik,
Yaşanır
durur her dem!
Rezaletler
diz boyu,
Cehaletse
kopkoyu!
Bu
düzeni kuranlar,
Hangi
iblisin soyu?
Hani
yoktu farkımız,
Kardeşlikti
şarkımız?
Barış
ve refah için,
Dönecekti
çarkımız?
Herkes
birbirine denk,
Sürecekti
bu ahenk.
Öyleyse
niçin şimdi,
Bütün
çiçekler tek renk?
Sizler
beyaz, biz siyah,
Çekmekteyiz
her gün ah.
Biliniz
ki bu ayrım,
Affedilmez
bir günah.