ÖNCE DELİ YUSUF’TAN BAŞLAYALIM... 


Arkasından ’deliiii deliiii ’ diye bağırdığımız adam 65-70 yaşlarında bir ihtiyardı.Bizler bacaklarımız arasına sıkıştırdığımız söğüt dalından atlarımızla önce ’ Deliiii...deliii’ diye ona doğru koşuyor; o dönüp de bize doğru koşmaya başlayınca da ters istikamete koşmaya başlıyorduk...

1964-1965 yıllarında Erzurum’un Pasinler ( Hasankale- Ama ora halkının dilinde Hasangala) İlçesinin Deli Yusuf’u Bizim için bir deli, Pasinler’in yaşlıları için bir veliydi...Çünkü onun hikayesini yaşlılar çok iyi biliyorlardı.

Deli Yusuf hiç bir çocuğa bir fiske dahi vurmazdı. Kazara birini yakalasa sevgiyle başını okşar, salıverirdi...Ama sonrasında öyle bir şey yapardı ki şaşıp kalırdık...Ellerinin parmaklarına, daha doğrusu tırnaklarına bakar hüngür hüngür ağlardı... Beş vakit namazında niyazında olan, hatta cami önünde dilendiği halde içeri gelip de namaz kılmayan Tırıhlı Muharremi ’ Ula gavat müslümanlardan dilenmeyi biliyon da namaz kılmayı mı bilmiyon’ diye azarlayan bu mubarek adamın neresi deliydi? Ona niçin deli derlerdi; bu gün bile hala bunu merak ederim.Ama Pasinlerde Yusuf....( Soyadını unuttum ) diye sorunca kimse tanımazdı da Deli Yusuf deyince yediden yetmişe herkes tanırdı onu.Tek deliliği de zaman zaman tırnaklarına bakıp derin bir ’Offfff’ çektikten sonra ağlaması ve öyle pek kimselerle konuşmamasıydı. İnsanlara küsmüştü sanki...Pardon insanlara değil, İnsanlığa küsmüştü. 

Sonraları ben de öğrendim Deli Yusuf’un hikayesini...Henüz her evde elektriğin olmadığı, insanların akşamları konu komşu teneke sobaların fırınlarında patates közleyip, kavurga kavurduğu, gaz lambası ışığında benim gibi okuma yazma bilenlerin Hz. Alinin cenklerini, ya da Kerem ie Aslı, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre hikayelerini okuyarak insanlara hoşça vakit geçirdiği Pasinler akşamlarından birinde Komşumuz ve evsahibimiz olan Durmuş Amca anlattı Deli Yusuf’un Hikayesini... ’ Deli Yusuf Dediğiniz bu adam Bizım Kor Gala’nın ( Pasinler halkı Hasankaleden çok Kor, yani Kör Gala derlerdi kendi ilçelerine...Bunun hikayesi de ayrı ve başlı başına bir yazı konusu ama kısaca Erzurumlu İbrahim Hakkı Haztretlerinin kıymetini anlayamamış olmalarından kaynaklanıyormuş ) ...Köyündenmiş...I. Cihan harbinde bu 5-6 yaşlarındayken Ermeniler bunların köyüne saldırmış. Yusuf o sırada tarladaymış...Uzaktan köyünün üzerinde bir duman görünce koşmuş köyüne doğru...Bakmış ki Ermeniler bütün köy halkını camiye doldurmuşlar..Sonra da Caminin kapılarını kilitleyip ateşe vermişler camiyi. İçeride bir sürü insan yanarak can vermiş. Yusufun anası, babası gardaşları hepsi yanarak can vermiş...Bu durum karşısında Yusuf aklını yitirmiş...İşte o gün bu gündür tırnaklarına bakar bakar ağlarmış. Tırnaklarına baktığında ermenilerin yaktığı ailesini görürmüş hep.... 

ŞİMDİ DE BEYKOZLU AGAVNİ TEYZE... 

O kadar bizden birisiydi ki Agavni Mohakyan, onun bir türlü sokaktan eve gelmeyen oğlu Varujan’a ’ Varujaaaannnn Alah belani, hoca selani versin insallah e mi ’ diye bağırması bizi o kadar güldürürdü ki sırf bu sözü duyabilmek için oyun arkadaşımız Varujan’ı oyalar da oyalar evine gitmemesi için elimizden geleni yapardık. 

1965 yılında İstanbul’un bence hala en güzel İlçesi olan Beykoz’daydık...Çok kısa sürede mahallede bir çete bile oluşturmuştuk..Ben, Kayserili Kemal, Urfa Kürdü Abuzer, benim kardeşlerim,Abuzerin kardeşleri,Laz Davut ve Ermeni Varujandan bir kurulu bir çeteydik. Bir tek Varujan’ın kardeşi yoktu çetede..Bir kardeşi vardı ama o çeteye katılamazdı çünkü kızdı ve bizden büyüktü...Hem Seta’nın oynadığı oyunlar çok farklıydı... O, mahallenin delikanlılarıyla fındık kırmaca oynuyordu. 

Varujanların babaları yoktu...Bildiğim kadarıyla Agavni Teyzenin bir geliri filan da yoktu ama en azından bizim aileden daha iyiydi durumları. 

Beykoz’da işimiz işti doğrusu Ramazan ve Kurban bayramları da bayramımız, Noel, paskalya, şükran günü de bayramımızdı. Ramazan ve kurban bayramlarında Varujan gelir el öper, harçlığını alır paskalyada ise biz doyardık ortasında renli yumurtalar olan çöreğe filan...Rahat rahat birbirimizin evine girip çıkardık...Hatta o kadar ki biz rahat rahat kiliseye girip çıkardık, Varujan da bizimle camiye gelir teravih namazına katılırdı arasıra...( Elin gavuru ne bilirmiş namazı demeyin..Biz sanki çok mu biliyorduk...Ya da biz ne kadar istavroz çıkarmasını biliyorsak Varujan da o kadar biliyordu teravih namazını ) 

Agavni Teyzeyi Deli Yusuf’un hikayesine niçin mi dahil ettim? Anlatayım: Agavni Teyzenin gözlerinde hiç bir zaman Deli Yusuf’un gözlerindeki kederi görmedim...Onu hiç bir zaman parmaklarına bakıp ’Offf ’ çekerek ağlarken de görmedim...Agavni Teyzenin her gözlerine baktığımda Deli Yusuf aklıma geldi geldi ama bir Allahın günü olsun ’ Deli Yusuf’un annesini, babasını, kardeşlerini diri diri yakan bunlardı’ diye düşünmedim...Oysa biliyordum Deli Yusuf’un ailesin katledenlerin ermeniler olduğunu ama ne ben, ne de koskoca Beykoz’da bir Allahın kulu Agavni teyzeden,Deli Yusuf’un hesabını sormadı.Ermeni Agavni Teyzeden sormadığı gibi, Rum komşumuz Eleftria Teyzeden de en azından yaktıkları İzmir’in hesabını sormadı hiç kimse...Hiç kimse varlıklı bir kadın olan Rum Elefria teyzenin tek kuruşuna el uzatmadığı gibi, hiç bir geliri olmayan Agavni Teyzenin aramızda boynu bükük dolaşmasına da gözlerini kapamadı...Deli Yusuf Kor Gala’nın viranelerinde yaşarken Agavni Teyze, Beykoz’un ahşap konaklarında yaşadı... 

Bu gün insan neye üzülüyor biliyor musunuz? Yıllar sonra askere giden Varujan, onbaşı rütbesi takmış olarak izine geldiğinde övünçle- kıvançla ’ Ne mutlu Türk’üm diyene derken anası babası Türk olan!!! bazı soysuzların ’ Hepimiz ermeniyiz ’ demesine...Ve yine bazı soysuzların kendi kirli emellerini gerçekleştirmek uğruna ’Türkler doğuda hem ermeni, hem de kürt katliamı yaptı ’ demelerine...Oysa kendileri de çok iyi biliyor ki doğuda ermeni katliamları ilk kez 1894 te Siirt’in Sason ilçesinde kürtlere karşı yapılmış ve Osmanlı-Türk ordusu bu isyanı bastırıp kürtleri katliamdan kurtardığı için Avrupalı büyük devletlerin hedefi olmuş, dahası II. Abdülhamit kürtlerin canını kurtardığı için ermenilerce ’Kızıl Sultan ’ ilan edilmiş, 1905 de faytonuna bomba konularak öldürülmek istenmişti...Yazık...Gerçekten çok yazık...

( Hasangala'lı Deli Yusuf Ve Beykozlu Agavni Mohakyan başlıklı yazı Sami Biber tarafından 3/19/2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu