Düşkün bir cümle
tadında kesilen tüm ahkâmlar kadar kara’nın zaferine rest çekilesi.
Bir mihrak kadar
sıkılgan; yürek kadar sokulgan; bayat ekmek tadında nasiplendiklerim ve yine
şükür vesilesi.
Debdebeli bir coşku
aşk’ın frekansında kaybolası ve dökümlü bir hiciv, sonrasızlığın sükûtunda
sırasız bir ölüm kadar da fevri ve sitemkâr…
Aklın magmalarında,
gamların yalnızlığında, güncellemek istediğim aklımın fabrika ayarları…
Hişt! Sükûta çeyrek
var.
Gönülde saklı tuttuğum
hangi sureyse, milat bildiğim bir imgenin bayat espri tadındaki kıyımı yine bir
söylemde şaibeli bir dokunuş iken kulaktan kulağa fısıldanan. Neydi son
söylediğin?
Zamanaşımına uğramak
demek ki buymuş: Bir gönülde konaklamak ne de zormuş, demek bile akıl karı
değil.
Zan altında cümle-âlem;
farkındalık geliştiren bir zürriyet mi yoksa bendinde tekerleme takılı sayısız
cümle iken öznesi olmaktan yorulduğum emir kipleri…
Körelen bir aşk belki
de yine mihrabına ihanet eden.
Tüm ürkünç ve küsurlu
sayılar iken hibe ettiğim selam çaktığım pi sayısı. Devingen mizaçlı.
Yatkınım.
Yaftalansam da.
Nüansında saklıyım
belki de ölüm kadar kıvrak bir dans iken aklın ırmaklarında nice gel-git.
Patavatsız o
boyutsuzluğu insan ırkının solfej çalışması adeta paslaştıkları cümleler yine
kurulu düzene bir isyan iken tüm vasıfların da yok sayıldığı.
Ölmekten dem vurmaksa
kelamda nazire yüklü ve şanlı bir veda ise insanlığın hali hazır acımasızlığına
çektiğim rest…
Hükümlerde korunaklı
dünyalar ve birbirinin nazarında yok sayılan insanlar. Ne zamandan beri suç
oldu peki, sevmekle paralel bir seyirde seğirten hayallerin peşrevinde takılı
plak iğnesi iken şanlı şerefli bir var oluş çağrısı?
Devingen mizaçlar,
buyurgan kimlikler ve sokulgan yüreklerde yüklü ne çok tantana. Tutuklu
kaldığımız hangi satırsa nazarında bir sıfattan öte değer verilmeyen belki de
ekli özgeçmişin dahi tıynetsiz bir kabulleniş iken nazarında bir ordu insan.
Yaşamaktan alıkonmak
aslında şaibeli söylemlerde zan altında kaldığınız ve kılıksız bir rötuş iken
çengelli bir notada zaruri bir ihtiyaç iken yaşama sevincinize ortak olmasını
istediğiniz onca isyan. Oysa… Tahammülsüz bir cümle peyda olacak az sonra ve
yalıtıldığınız hayat kulvarında yeni bir parantez açacak Tanrı.
İnsanlar hepten iştahlı.
Benlik katsayısınız
mütemadiyen dumura uğratılmakta.
Küsurlu sayılar kadar
noksanım bu yüzden yakınlığım pi sayısına.
Türeyen hezeyanlardan
üreyen hüznü sağlatmakla meşguldüm oysa.
Nisan en sevdiğim nizam
ama hepten sevk ettim hazana. Yakışmayan bir mevsim hüzne, yaraşmayan bir neşe
yine benlik teftişe çıkmışken.
Sarmalında gölgelerin
mevta olmak varmış. Kayıp esaretimi de sahiplenmek yine boynumun borcu.
Ben ki bizsiz
cümlelerden nasiplenmeyen.
Biz ki siz’i hep özürlü
bir zamir babında yüksünmekle tehdit eden.
Vakıf olunası ama idrak
ettikçe gerisin geri kaçtığımız. Tüten bacasında zulmün kim bilir kaç can daha
yakacağız günün ilk ışıklarına erer ermez belki de hiçliğimizi avutuyoruz,
varlık katsayısını yuvarlayıp geçer not almak adına Tanrı’dan.
Kraldan kralcı bir
zihniyet mademki vazgeçilmezimiz ve mademki küçük kralları oynamak piyesin ilk
ve vazgeçilmez tuluatı…
İştirak eden bir ordu
insan belki öncemde sonrasızlığımla tehdit edildiğim belki de an’ımda
anmadıklarımın öfke beslediği.
Soruların hezimete
uğrattığı cevap şıklarını paketledim ve geri dönüşüm kutumda imha ettim ne de
olsa ihya edilesi bir yalnızlığın Pişekâr’ı idi yaftalandığım ömür sarmalında
dingin bir özne olmayı dilediğim. Diledim ve dillendirdim ama dilenmeden
sevgiyi boca ettim önce zikrimde sonra fikrimde ve ebedi istirahatım iken şu
ölümlü cümlelerde yeniden doğmaktan asla vazgeçmediğim bir gecenin sabahına
buyur ettiğim dualarımdaki kaçınılmaz sureler yine bilindik bir gölge
olmaktansa yoklukla terbiye edildiğime duyduğum şükür ve sabır…