şah damarımdan sızan kanıma yağmurdan elbiseler dikip her kuşun kanat çırpışını âhlarıma gölge eden ya da gece yarılarında sayıklamalarımın koynuna girip sesimle sevişen sen değil miydin..
adında kaybettim bu şehri hüzünlerin sessizce kalbime bağdaş oturduğu vakitten beri sadece kül tablalarını taşıran izmaritler biriktirmiştim tenimde oysa tenim ki yüreğimden bağımsız idi
süregelen kaçıncı mevsim bu olmayacağımıza ki sadece ellerimin ıslaklığıyla dokundum gözlerine umrumda olan bir tek onlardı çünkü şimdi ise gözbebeklerin yeni hayalleri kundaklıyor kurşuna dizilmiş tebessümlerimi ezip geçerek ve sen tespih tanelerinden de sorabilirdin konuşmadıklarımı imâmesinde bilmem kaç öfke biriktirdiğim şiirlerimi
parmak aralarımdan süzülen yokluğun var bir de dağ boylarında unutulmuş ıssız bir mezar gibi içime işleyen durup durup da sen dediğim anda üzerime örtülen
dilimin doğurgan sancılarının aksine kan kızılı bulutlar perdeliyor gözlerimi telafisi olmayan gidişlere kalkıştık ya hep sıraya girdi sanki evrendeki tüm ağrılar z’amansız güneş tutulmalarında
yine de kal sen, uzak bir kentin en ücra lambasında hasretimle koyun koyuna nasılsa tanırım seni toprağımın kokusundan
( Zamansız Güneş Tutulmaları başlıklı yazı güney-su tarafından 2.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. ) Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.