4]Yeni yapı sosyo toplumsa sözleşme yapmak yerine El’e iman sözleşmesini yapıyordu. Bu El’e ahitti. El’e ant içmeydi. El ile kalubela yapmaktı.  “Ben size rızk veren ve sizlere buyuran El’iniz değil miyim? Diyordu El. Buradaki rızk vermeyi vaat eden cazibenin buyurmasına kapılan kişiler; baylara verilmiş olan karşısında, verilecek olan bu vaade kapılan biatiler; geleceğin köleleri olmakla, onlar da; “evet sen bizim El olan takdirimizsin” diyorlardı. El’in köle ruhlarla yaptığı sözleşme tanıklığı içinde haleflik vaadi de olan kalubela buydu. 

İlk kalubela sözleşmesi ön ittifaklar içinde; fikri temel de kendi algılarını olgunlaştırmakla başladı. Sonra köleci sistemi inşa edecek nüve düşünce etrafında kümelendiler. Küme, nüve düşünce algısını, havsala olmakla içsinmiş olan taraftarlarla bu düşüncenin temsilcisi El arasında bir ahitti. El ve El’e taraf olanların ilahi sistem içinde donanımlı nitelikle ayrılmalarıydı.  Donanımlı niteliklerini El iradesine vermekti.

Köleci sistem nüve oluşla neyi söylüyordu? Mülkü olan bir El’i söylüyordu. Buna mülk El’indir diyordu. Ve kişilere El mülkünden rızk vaatlerini söylüyordu. Rızk vaadini bekleyen taraftarlara da bu anlayışa göre yeni yaşamlarını oluşturmalarını söylüyordu. Kişilere; mülk sahibi olma gücüyle oluşan bu adalet üzerine oluşmalarını söylüyordu. Yani vaat bekleyenlerin nitelikli emek donanımları da mülk sahibinin mülk hakkı olmakla; yine mülk sahibi El’indi.

El “mülkün sahibi benim dediği eylemli söylemlerini kime karşı yapıyordu?  Buyruklarına uyulan, kime karşı ben sizin El ilahınız değil miyim diyordu? Kuşkusuz ki İlah takdirine karşı ve ilahlara karşı kendi etrafında kümelenenlere ben sizin El olan El ilahınız, El mülkü olanınız; El malik, değil miyim diyordu.

İlaha karşı ilahın söyleminin başına El takısı getirerek kendisini El ilah diye ihale ediyordu. El; mülk sahibi olmayan ilaha karşı mülk sahipliği olan ilahı söylemekle El-ilahtı. Kişi ilahın El olmakla mal mülk sahibi olması haliydi. İlk mülkiyetçi inşa içinde hitap eden de, hitap edilenler de gerçek kişilerdi.

El, kendisine mülkü olmayan ilahları; denk ve benzer tutmuyordu. El ilahları (diğer kişileri) kendisine irade kullanma ve malı mülkü olmayanları ortağı olmayanlar olmakla kimseyi kendisine denk ve benzer olarak tanımıyordu. Zaten zenginlikte giderek karşısını halk oluşla, tebaa oluşla, sürü oluşla kendisine denk ve benzer tanımazlardı. 

El ortak tanımaz bir mal mülk sahibi olmakla, kendisini; ilah kişi-insan buyruklarının önüne koyuyordu. İnsanlara da El ilahın ihsan ettiği malından mülkünden umut kesmemelerini söylüyordu.  Yapı alanın içinde Tek mal-mülk sahibi olma hakkı El ilahındı. El, El mülktü.

El İlahın malından mülkünden umut kesmeyenler de, tıpkı El ilah gibi bir gün mal mülk sahibi olmanın heyecanı içinde kontrol ediliyordu. Bu kalubela içinde El ilah insana; halefim diyordu. İnsana; benden sonra El mülk gibi “mal mülk sahibi olma hakkı taşıyan halef” diyordu.

Diğer bir yansımayla mülk güç ve yönetimdi. El’e halef olmak demek; mal mülk sahibi olmakla, mülkünü yöneten irade olmaktı. Unutmayın ki malsız mülksüz olan köle de mülktü. Ve yönetilen iradesiz acizlikti. El’e iman içinde teslim ettiği çalışma donanımı olmasa, yaşaması bile haramdı.

Kalubelada “ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” diyordu El. Geçmiş durum olan Pazılın içinde yapılan yol temizliği nedeniyle pazılın parçalarını birleştirmek gerekiyordu. Yani El’in mana düşüncesi oluş koşuluna göre “benden sonra mal mülk sahibi olmaya hak kazanan tek varlık insandır” demek istiyordu.  El köleyi insan görmüyordu, ama köle eski dönemden alışkanlıkla kendisine insan diyordu.

Sözleşmesi yapılan ya da iman ahdi yapılan bu El takdiri üzerinde mal mülk sahibi olmayı kabul eden taraf olan insanlar da; “ tamam öyledir. Sen bizim El ilah, olanımızsın” diyorlardı. Böylece İlahi hükme uyanları El, kendisine doğru çekmek için ikna ediyordu. Sömürü üzerine olan adaletsiz ahit nedeniyle İnsanlar da mal mülk sahibi olamayınca, ahdi bozuyorlardı. El de buna kızıyordu.

“Ben ilahlara karşı yeryüzünde benim gibi mal mülk sahibi olan benimle iman akdi yapan (sözleşme-kalubela yapan) halifemi kendi etrafıma toplayacağım” diyordu. Halef yaratma manasının düşüncesi etrafında toplanma, çağrısına koşup ta; mal mülk sahibi halef içinde olamayanların isyanına da “ ben sizin El ilahınız olan Baal’iniz (efendiniz) değil miyim?” diyen hatırlatmasını ve azarlamasını yapıyordu.

El önce Fikri temelde çalışmıştı. Ön ittifaklı ilahi sistemin içinde El; ilaha fikren ve fikir jimnastiği oluşla bayrak açtı. El düşüncesi bayrağı açtığı tartışmalarla kendisini ve taraftarını olgunlaştırıyordu. İlahların mal mülk sahibi olmamalarına karşı, El’in kendisini mal mülk sahibi olmakla ilan etmesi ve dahi kendi mal mülk sahibi olmasını, insanlara da teşmil edeceğini söylüyordu El.

El bu vaadini halef sözcüğü içinde şöyle diyordu. “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım”. Kime halife yaratılacaktı? El’e! El’in neyine halef olunacaktı? Mal mülk sahipliğine ve mal mülk sahipliği içindeki irade kullanmasına halef olunacaktı. Kendisine ortak ve benzer tanımayan El, farkında olmadan da kendisine kendisinden sonra gelen gibi bir anlamın halef kavramıyla, haleflik üzerinde benzerlik ve ortaklık, tanımıştı.

Dikkat ederseniz üreten emek ilişkileri olmadan irade de olmuyordu. Ve zaten yoktu da. İlk kez üreten totem meslekli gruplar; karşı gruplar temelinde bir arada birleşmelerini irade ettiler. Bu üreten emek grup emeği olmakla; irade de grup ya da toplum iradesiydi.

El grup ya da toplumun üreten emek gücü sahipliğinden kaynaklı zenginliği, kimi kişilerin sahipliğinde mal mülk yapmakla; iradeyi kimi kişilerin iradesi yapmış. Malı mülkü olmayan yığınları da köle, tebaa halk, sürü gibi iradesi ve eşitliği olmayan acizler diye tarif etmiştir. İnsanın aciz olmaktan kurtulmasına hayli zaman vardı.

El ilah gibi mal mülk sahibi halef olmanın sevincine kapılanlar da, El’e; “tamam onlar değil sen bizim El ilahımızsın” diyorlardı. Onlar da; “ (kişisi mal sahibi olmayan kişi ve ilahlar da) şöyle diyeceklerdi.

Halef olma yoluyla mal mülk sahibi olacakların mal mülk sahibi olmayanlarıyla aralarında yaşanacak husumet için; “orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi (halife) atayacaksın” diyorlardı. Tartışma böyle cereyan ediyordu. Asılında haleflik bir hülleydi.

Olupbitti karşısında El, malını efendiye haleflik üzerinde devrediyordu.  Bu halkın sosyal mantığına seslenmeydi. Efendinin mal mülk sahipliğini üreten emekler denkliği içinde olan bir hukukun meşruiyetini söyleyememekle olupbitti olanı, haleflik anlatımı içinde izahla kurtarmaya uğraşmaktı.

Bu söylemler geçmişte olan bir gerçeğin günümüze doğru hikâye edilerek anlatılmasıydı. Burada gerçeği bulmak için iğneyle kuyu kazmanız gerekecekti. Burada karşıtı ile şimdiki olup bitenin kavgası vardır. Süreç içinde şimdi olanın karşıtı unutulmuştu.

Karşıtlığın sistem içinde sağlaması gerekenler şimdiki sistemde sağlanır olmamakla yerlerine bir boşluk bıraktılar. Söz gelimi herkese göre olan herkese göre olmamakla yerinde boşluk bıraktı. Bu boşluğun içi şimdiki sisteme uygun söylemlerle, bağış, ihsan, haset, fesat, kin, düşmanlık, şeytanlık, iblis gibi bir yığın kavramlarla doldurulmuştur.

Karşıt sözcük devinmeli boşluk alanlar zamanın ruhuna göre mistik havaya bürünmüştür. Özet oluşla söylersek insanın sosyal öznesine göre yapılan anlatımlardaki özlü sözlü söyleyişler; köleci sistem içinde yaşanan bozgunculuğun ilah repliği olarak sonradan bu anlatımlar içine sokulması çok açıktır.

Önceden söylenen kavramlar içine sonradan sokulan bu anlatımlar; hem bu tartışmaya bir öngörü olucu mucize oluşların diyalektiği katmıştır. Hem de özel mülk sahipliği gibi olması düşünülenden, olacak olanların düşünülmesi de olası edilmiştir.

Bu tarihsel bilinci unutmamalıyız. Genel yararlı durumdan; özel mal-mülk sahipliği dönemine geçişteki kavgaları izah eden Habil-Kabil sembolü üzerindeki anlatımlar, bu tarihi bilincin geçmişine doğru yolculukla; geçmişteki bir anı uzantısı olmanı gerçekliğine kanıt olan pazılı parçası olmaktan başka bir şey değildir.

İyi de mutlu bir genel yararlığı gözeten ortak yaşam içinde iken; özel mal mülk sahibi olmanın içine neden geçilmişti? Yani hayat sulardan, üzerinde hiç bit şey olmayan karaya neden çıkmıştı?

Elbette bunun nesnel şartları var ama kafa karışıklığına da gerek yoktu. Şu basit örnek buna yeter. Şimdimiz olan günümüzde daha demokrasiyi olgunlaştırmamışken; birçok hak ve hukukun iyi kötü elde edildiği sistemiz içinde; durup dururken; demokrasimizin kurucusuna “iki ayyaş ve piç!” diye sövülerek; “Allah’ın sıfatlarını onun üzerinde toplanmıştır”; “ona dokunmak ibadettir” gibi zırvalarla demokratik sistemden parti diktatörlüğü olan; partili cumhurbaşkanlığı bünyesine niye geçmiştik?

Yasama, yürütme ve yargı ile basın gibi güçler ayrılığı olan durumlar hep bir arada bir parti bünyesinde toplamasına neden geçilirse; ilaha söve söve ilahları kötüleye kötüleye iman etme de kolektif yaşam içinde de özel mülkiyetçi mutlak monarşi olan El adaleti içine de; onun için geçilmişti.

El ilah “nasip bakımından da kiminizi kiminizden üstün kıldı(k)” diyordu. Cümleye tekil başlayıp çoğul bitiriyordu. Tekil oluş birkaç El toprağının bir El (lugal) yönetimi altında olmasının tarih dili bilinciydi. Kıldık söylemi içindeki çoğullukta bir ortak karar oluşla birkaç el toprağı temsilcisi olan birkaç El’in yönetimde oligarşin bir söz sahibi olmalarına izafeten söylenen tarih bilinci olan söylemin sözleriydi.

Yani her El-ilah kendi El toprağı (mülkü) üzerinde tekil (monark) konuşuyordu. Bir kaç El ilah toprakları birleşince “yaptık, ettik, söyledik”; türü oligarşin egemence olan dili konuşuyordular. El ilah çevresine doğru güç ihracı yaparken egemenliği içine aldığı diğer El ilah taraftarlarına ve El ilah temsilcisi bay erkine da saygıyla biz diye hitap ediyordu.

Yani biz dediği monarşiyi oluşan bay erki olan El ilah fikrinin temsilcisi olan efendilerdi. Monarşi olanı sentez içinde güç sıralaması yapma döneminde de “tek El olan ilah”; “ben, ben olan El ilahınız; nasibi takdir ederken kiminizi kiminizden üstün kıldı” diyecekti.

İnsanın kendi emek gücü ürünleri olan üretilen gereksinmeleri El, istediğine istediği kadar veriyordu. İstediğine kısıp; kıt veriyordu. İstediğine de hiçbir şey vermeyip “ipipullah sivri külah oluşla” (her şeyin yoksunu oluşla) ortama salıyordu.

Bu tür işe göre tasım edilen mana gücü kendi izolasyonunu önce köleci ahdi yapılan sistemin içinde yalıtıldı. El’den Kayralı kişiler, bu ahitle mal mülk sahibi yapılıyordu. Bu yalıtma içinde El’in takdiri seçilmiş kişilerin; kişisi mal mülk sahibi olmalarına bir meşruiyetti.
( Eşitsiz Elin Adil Olması 7 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 12.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu