Aşk fukarası yalnızlığımız var,
Sevda çöllerinde bitap düşlerimiz;
Bihaber hazandan mayıs çekincelerimiz
var;
Üstelik kuş ürkekliğine nice hezeyan
biriktirmişliğimiz.
Bir kulp olmada
Taş kesmişliğimiz var
Hatta baltaya sap arayışında
Cüretimiz var yine
Cüssemizden ufak dünlerimiz;
Gölgemizden korkan ölümlü aşklarımız
var.
Zaman en hırpani telaş ötesinde
ayyuka çıkan yoksunluğun sihirli güftesi fazlasıyla metazori olsa kutsadığımız
mutluluk, aşkı niyaz bellemiş kimi faninin kaçışı yine sığınmaksa bir yüreğe
üstelik bedelsiz sevgi masallarında düşe kalka yol almak…
Zansız tedbirleri mi nedir zaman
aşımında kıyama duran, ritüellerin bozguna uğratıldığı durgun suların çırpınışa
müdahil olması mı akmayı bilmez iken usul usul?
İşte birikenlerin süzüldüğü; sızan
hecelerin yürek burktuğu üstelik mübalağa etmeksizin zarfsız mektuplar yazma
isteğim…
Kızıl güneşin sırrını yüklenmiş
gecenin güne özleminde kavruk bir acı ile peyda olan bulutumsu yoksunluk.
Yokluk nidalarında büzüşen çehresine esir düşen bir gölgede saklı sayısız
hatıra.
Mizansenin kıvrak ritminde takılı
ayak sesleri pervasız bir kıble misali yine biriktirdiği insan izlekleri.
İnsanlar her yerde.
İnsanlar kimi zaman fütursuz.
İnsanlar, insan olmanın özrünü yakın
kılarken canlıların şerrine yenik düşmemek adına.
Notalar gibi değişken melodilere
kucak açan; sivrildikçe yetileri yetinmeyi arz edip dengini bulmayı arzu eden
sayısız. Sayıların uzadığı o boşlukta bir sonrakine rastlamayı umup gerisin
geri kaçan.
Ses düzeni olmayan stüdyolar gibi
bazense aslında bazı bazı çekinceleri ihlal edip son durak film serisine
dokunan anlık hezeyanları ile örtüşen.
Kundaklandıkça masumiyet ahkâm kesen
şeytani üzengisinde asır yangınlarının kıvılcım saçtığı saçaklarda tutuklu
insan ve kuş öbekleri.
Konduramazken bir özrü son cümlenin
noktasını koymazdan önce ve virgülleri ile yetinmeyi bilen hali hazırda
otuz-kırk kelimeyi geçmeyen bir sözlük edasıyla üzerine kitap giyinmişçesine
fink atan soytarı kelamları belki de tüm o söz öbeklerinde asılı mizaçları ile
insan olmanın hakkını vermekten çok uzak.
Özsüz bir cümlede âleme dalmak kadar
uzağında ise makber hiç de önemi olmamalı sefanın da cefanın eksik olmadığı
yürek kabristanında nice ehli olmayan dostsa sahip olduğumuzu sanıp yanılmakla
bilfiil yüz yüze kalmışsak.
Zansız hükümler mi şirret yenilgisi
mi kötünün ve nefretin?
İhya edilesi bir ömür oysa yine
Hakkın sunumu bizlerinse cahil cesareti ile pek de önemsemediğimiz saklı o
niyetin iyi olup olmamasından ziyade iyinin ve kötünün neye denk düştüğü
gerçeği.
Arsız bir hükümdense yersiz bir üzünç
belki de en makbulü ta ki zafiyetlerimizi keşfedip sıfatlarımızı da ona göre
belirlediğimiz.
Sözlerin ruha yetmediği; ruhun zamana
dar düştüğü; zamanın ise en göreceli mefhum olduğu gerçeği ile azımsadıklarımız
ya da azımsanan varlıklarımızın yetersiz kaldığının sunumu yine mutsuzluğun ilk
sebebi.
Hadiseler kadar öznelerin de insanla
eşleştiği; eş değerlerin zıt kutuplarda birikip en gereksiz ve yersiz
ithamlarla gönül gözümüze perde çekme ümidinin saklı tutulduğu gerçeği yine
nerede olumsuzluk varsa düşünce gücüyle üstesinden geleceğimizin de garantisi.
Dayatılan gerçek dışı ne ise bir de
eklediğimiz hayal ölülerini kapı dışarı edip hala umuda yelken açmanın
basiretini bağlamamak adına bir de baş koymuşsak tüm özümsediklerimizi yok
sayıp hatırı sayılır bir mutluluğun peşi sıra karınca adımlarıyla yükümüzü
dağıttığımız gönül dostlarının nazarında gelmeyeceğimizi bilip yine yürekte
biriktirdiklerimizin yüzü suyu hürmetine dünü dünde bırakmanın verdiği güveni
pay etmişken anla ve yarınla.
Makbul bir aşk ise aradığımız.
Aradığımızdan ziyade içimizde barınıyorsa.
İç sesin zafer nidalarına da eşlik
ediyorsa evren.
Üstüne üstük uzak coğrafyaların
kehanetini avuçlamışken.
Ve avuçlarımızda saklı yürekleri hala
koruyup kollarken ve en derinde maneviyat denen coşkunun hitap yeteneği ile
hala dönmekten kendini alamazken yerküre… o zaman ne duruyorsunuz sadece
soluduğunuz değil sorduğunuza da sahip çıkın ve içinizdeki tüm cevapları
eşleştirin yegane soruyla tabii ki sorunun muhatabının herkes olduğunu da
unutmadan…