El’in El mantıklı dinamiği, hatalı süreçti. Emek paylaşımı üzerinde dengelerle özel mal mülk sahipliğine gidecek yerde; mal mülk sahipliği üzerinde yoksullar yaratan gerilim üzerinde özel mülk sahipliğine gitmişti. Ama bu hatalı yanı içindeki yeni dinamikle de köleci bir dinamoydu da! 

El, eski olan ilahi süreci, kendi ileri süreçlerinin gidişine göre azaltıp; egemenliği altına alıp bitirecekti. El mantığı sürece egemen olacağından; geleceğin süreç dili, El’in dili olacaktı. 

El mantığıyla söylenen dilin kendisi hin olduğu halde El, ilahı şimdiki sürecin mantığına göre söyledi. Bu dil ile söylenen ilah; ilahın anlaşılmaz kılınmasıydı. Şimdiki El mantıklı ve El söylemli ileri süreç, El mantığını söylemenin dili olacaktı. Anlatılanlar; El mantığına göre anlama olacaktı. Anlama, anlatma, ölçme değerlendirme kalıbı; El mantıklı anlama ve anlatma kalıbıydı.

Bu nedenle El, kendi söylemli dili içinde anlaşılamaz kıldığı ilahi döneme de; sapık, şeytan diyordu. El’in cennet, zulüm türü tanımları da ilahi dönem hafızasına göre ortaya koyuyordu. El cennet diye ilahi dönemi vaat ediyordu. Zulmü bilmeyen ilahi döneme göre El, kendi süreci içinde zulmü tarif ediyordu.

EL kendi zulmünü, ilahi dönemle kavradı demeyi anlamamız, zor olabilir. Şöyle söyleyeyim motorlu taşıtlar bulunana kadar eşeğe yük yüklemenin zulüm olduğunu kimse aklına bile getirmiyordu. Hatta El bile; “yük hayvanlarını yükünüzü taşısın diye emrinize verdim” diye durumu tümden meşru ediyordu. 

İnsanlığın hayvan haklarını nasıl ve ne şartlara göre var ettiğimizi bilmeyenler; köleci dönemdeki zulmü de ilahi döneme göre tanımlandığını bilemezlerdi. Şunu demek istiyorum. El’in zulmü, dünya yaratılır olandan beri) baştan beri böyle ihsas olsaydı; EL’in yaptıklarını zulüm olarak görmek te, adeta olanaksız olurdu.  

Eşeği yük taşısın diye yaratan mantığa karşı; hafif olsun, ağır olsun eşeğe yük yüklemeyi kim zulüm ve işkence olarak görebilirdi ki? Böyle bir çıkış karşısında adama sen El misin? Derlerdi.  Böyle bir anlayış karşısında sorgulama melekeleri (bilinci) uyur. 

Köleye reva görülen kölelik; baştan beri böyle yaratıldı diye söylenen mantığa göre; Eğer ilahi dönemi köleci dönem içine aktarmanın bilinci olmasaydı; köleye yapılan muameleyi kim işkence ve zulüm olmakla görebilirdi ki? Neye göre skala edilirdi ki? Biz bu günü, dün olan saltanatla anlamıyor muyuz?

El dönemi içinde ilahi döneme bakıp, Ele göre olur kavramların mantık dili içinde ilahi döneme, sapıklık denmesiyle ilahi dönemi kavramanız olanaklı değildir. Siz de, ilahi dönemin dili ve ilahi dönemin mantığı ile El süreçlerine baktığınızda, El süreçlerinin öyle ne menem (ne tür, ne çeşit) bir şey olmadığını da hemen görürsünüz. Zulüm tanımıyla, nurlu ufuklar tanımıyla, cennet vadiyle; grevle vs. tanıyoruz.

Aslında El’in tüm vaadi; kendisinin ilahi dönem içinde olup ta, köleci dönem içinde yok ettiği ilahi paylaşım olurlardı. El İlahi dönemli yaşamı yok etmekle; kendisinin yok ettiği ilahi dönem yaşamlı olan üreten ilişki eksenli; paylaşım çeşitli yaşanmışları; cennet oluşla söylüyordu. İlahi dönemde zenginlik, fakirlik zulüm yoktu. 

Ama El’in ilahi dönemle kendi yok ettiği şeyleri kendisinin zenginlik görüp; kendisi zenginliği vaat ediyordu. İlahi döneme göre kendisinin yoksun kıldıklarını, yoksulluk sayıp; süreç içini yoksullukla tehdit ediyordu. Yoksulluk tehdidi yetmezse kendisini öç alıcıların en öç alıcısı oluşla tanımlıyordu. 

Şimdi de İlahi süreç sonrasıyla yitirilen emeğin ekseni çevrim oluşunu; tekrardan yitirtilen emeğin değer oluş hakkını;  demokrasi, insan hakkı konusu içinde; alma mücadelesini veriyorduk. Kısaca üreten emek ilişkileriyle yitirilenlerimizi arıyorduk. Bulduklarımız kadarına da  “Allah razı olsun “diyen, yalvar yakar olan sevincimize de diyecek yoktu.

El olan kişi süreci, üreten ilişki gerçeğine göre değil de; bu tarz El mülkünü El’in dilediğine, dilediği kadar verme anlayışını imanı kılmayı isteme anlayışı vardı. Bu kabil yasal (lugal-legal) oluşun söylemleriyle; bu tarzı; imanca İbrahim’i olan, hanif olan anlamlara karine ediyorlardı. Hanif oluşu kendisine Lugal denmesiyle; Awram olan Hamuraba-Sargon, Nemrut, Baal, Bel, Dumuzi vs. demesinin vurgusuyla konuşuyordu. Bu sanlar El olan kişinin sözlerini yasa yaptı. Bu yasa sözler san olan mühürlü adla, yürür lüke girip, legal ize (realize) oluyordu.

Bunlar monark sentezinden sonrasının ikinci kuşak sentez ürünü El'lerdi. El takdiriyle köle üzerinde mal birikimi yapıyorlardı. Sürecin salt ma-mülk birikimi olması için, mal birikiminin kaynağı olan emek gücü üzerine yükleniyordu. 

Yani ön ittifaklar kundura karşılığında kendi emek gücüne yüklenirlerken; kendilerinin kullandığı kundura emek gücü, giyilen kundura bağıntısıyla; kişinin emeği sınırlı sonlu oluyordu. Başka bir emek gücü çalıştırılmasına gerek olmuyordu. Ya da balığı kundurayla tüketen kişi bu kez de buğday için balık tutuyordu.

Oysa yeryüzünün sınırlı sonlu olması gibi mal birikimini ortaya koyan emek gücü de sınırsız olmamakla; köle emeğine yüklenmek te 24 saatle sınırlıydı. Sömürü bu zorunlu bağıntı içinde ancak bir sömürü ilişkisine dönüşmekle emek değil de; emek gücü üzerinde sömürüyle yetinmek zorunda kalıyordu. 

Bu tür özel mülkçü, mal birikim hırsı; ön ittifaklar içinde yoktu. Bu süreç köleci sistem içindeki emek gücünün sömürülen verimliliğiyle doymaz oluyordu. Emek kişinin kendi tükettiği ile sınırlıydı. Oysa emek gücü kişinin tükettiğinden çok daha fazlasını çalışıp üretmekle sınırlıydı. İlk aşamadaki bay erki türü içindeki köleci sistemin mal birikimli doymazlık eğilimleri, kendi kulları dışında iki alan üzerine hücum edecekti. 

Hücuma uğrayanların birisi El süreçlerine geçmemekle direnen ilahi yapılardı. İkincisi de kendisi gibi El süreci içine geçmiş olanlardı. Bir bay erki içinde depo edilen mal mülk ve yiyecekler; saldırılar esnasında daha azını depo eden grupların kuşatılmaları karşısında, düşmana karşı uzun dayanma direnci demekti.

Bir köleci birikim içinde olan El iştahının (eğiliminin) diğer çevreler üzerine yöneldi. Bu yönelim zenginliğe bağlı güç biriktirme oluşla çevreye doğru ganimetti saldırılarla güç elde etmenin taçlanması oldu. Çünkü El olan Lugal, ganimeti de meşru etmişti (ganimeti lugal, legal; lu gal e göre yapmıştı). Gelişen yapı; artan nüfus; ortaya konan çalkantılar; yeni bir güçle belirmenin sinyallerini veriyordu.

Lugal oluş, mal mülk sahipliğiyle legal oluştu. Ama mülkler de el değişmeye başlamıştı. Ya da el değiştiren mülk sahipliği yeni lugal olmuşluk ihsasını ortaya koydu. Yeni bir büyük El, azam olan El olma iddiası ortaya çıkmıştı. Eski takım erki (oligarşi) düzeyinde olan El, diğer konsensüs içinde El’lerin ortak hükümranlık hakkını tanıyordu. Süreç aynı yapı oluşuyla; aynı yönetim tarzı oluşuyla ikizleşiyordu.  Oysa azam El olmakla, azam El diğer El olanları ve onların irade ve ortaklık takdirlerini de tanımıyordu.

İkinci kuşak El'ler; birinci kuşak bay erki (monark) olan El'lere karşı olmanın yeni versiyonuydu. İkinci kuşak El’ler konsensüs içindeki oligarşi, El’lerdi.  Yeni El; Sargon, Firavun Enmarker vs. olucu; azam olucu El iddiasıydı. İşte bu ikinci tür El olma (ilah olma) iddiası içinde olanlara, konsensüs içinde olsalar bile birinci El olanlar; diğer El’lerin kendileri gibi olmalarına kızdı. Yeni durumu bidat ve Tagutluk olmakla gördüler.

Yani birinci kuşak El, ikinci kuşak El'lere siz, “ben olan El” değilsiniz diyordu. Ancak benim gibi El olma iddiasında olan, sahteci ve sahtekârlarsınız diyordu. Bu tepki, bir çeşit yeni duruma uyumsuzluktu. Kısaca merkezden yeryüzüne doğru türlü salınımlar içinde yayılan birinci kuşak El mana anlayışı; azam olan üçüncü kuşak El mana anlayışıydı.

Bay erki mesabesinde olan El, lugal konsensüsü içinde olmakla da yetinmeyen El; azam olmak isteyen El’di. Azam El Lugal Eller oligarşisine hem direnç hem de bir firen ilişkisi olmakla, yine bir sömürü ve sömürüde pay kapma yarışıydı. Azam El; Lugal El’in, mutlak cihan kralı olmasıydı. Bu mutlaklık oligarşi üzerineydi.

Tagut anlayışı da iki uçluydu. Bir ucu tagut olur benzerlikleri konsensüse zorlamakla süreci ileri süreç yapıyordu.  Diğer yandan bay erki oluşla monark yapı halinde kalmak isteyen El’in ileri sürece direnç koyup tagut yaftasıyla değişen; oligarşiye dönüşen sürece tepki koymasıydı.

İleri süreçli mana anlayışını frenleyen tagut anlayışlı direncin anlamı, tersine bir anlam değişmesiyle yeniden tagut diye kullanıldı. Bu kez azam olan El’ kendisinden küçük olan bay erki düzeyindeki El’lere lugal sıfatında olan oligarşi içindeki El’leri “azam El olmak istiyorlar iddiasıyla” saldırılıp yok ettiler. Buna da kibirce, “azam El gibi olmak istediler” denişle bunlara da tagut dendi. Bunların yok olmasına da ‘Tagut olma kibriyle, kibirlerinde boğuldular’ denildi.

Birinci kuşak El, kişi egemenli bencilliğe vaatlerde bulunmakla illüze ettiği süreç içindeki; kendi malı mülkü üzerinde çalışacak olan kişilere; “kullarım” diyordu. El bu aşamada yaratmadan söz etmediği gibi dışta yaratıklarına da, kulum demiyordu. Kendi vaatleriyle peşine taktığı “mudilere” kullarım diyordu.

El bu aşamada sadece, kendi özel mal mülk sahipliğinin inşası içindeki kişilere, kullarım diyordu. Bu yapı içinde mal-mülk sahipliğine yeni katılan kişilere kullarım demeyi kendisine izinli görüyordu. Kullar da mal-mülk sahibi olamamakla zaten bir eziklik, bir vaat bekler olmanın alçak basıncı içindeydi. "Kul" olmayı; "kulluk beklentisi içinde; himmet, ihsan, lütuf bekler olmayı", kendisine cevaz görüyordu.

Birinci kuşak mal mülk ve köle (kul) sahibi olmanın legal olur şekli içindeki El, ikinci tarz Lugal oluş haliyle Hamurabaydı. Ya da Awram olan sürecin içinde çekirdek bir yapı olmuştu. Günümüze kadar korunan yapı legal ya da lugal oluşla (yasalarıyla ve bu tarza göre gönüllere uygun kabul edişle) meşru olmuştu.

Bu nedenle başka Lugal El toprakları; azam El olmak isteyen Awram’a vaat edilen topraklar olmakla verildi. Musa bu sürecin takipçisiydi. Samiri de küçük bir El olmakla, azamı El olmak isteyene direnen monark yapısı içinde kalmak isteyen sapıktı! 

Mal, mülk ve köle sahiplik iradesi içinde olan El’ler, bu iradi uzlaşmayla birleşip Lugal (legal) olmuşlardı. Bu uzlaşı iki önemli süreçler birleşimiydi. Birisi El dediğimiz her biri farklı biçile olan çekirdek hareketleri uzlaşmasıydı. Diğeri ise birleşen çekirdekle kendi kullarının bu yeni çekirdeğe göre senkron edilmesiydi.

Kullarla, çekirdek süreçleri arasına uyum süreci söylevcileri de denen propagandistler girdiler. Böylece uzlaşma; öğretisi gereği araya tampon boşluk devinme süreçlerini de aldı. Böylece tampon süreçler, El ile kulları arasında olmanın zaman mekân hareketi oluşuyla girişecektiler. Bunlar lümpenlerdi.

Çevreye yayılan Lugaller lugali; azam El olmağa istekli yeni egemen irade; ganimet elde eden mal-mülk sahipliği içinde büyüdü. Büyüyen yapı büyümesi kadar yeni yeni sorunlar da ithal ediyordu. Fakat sürece sorunlar değil büyüme yol veriyordu.  

Yeni elde edilen ganimet içindeki mal mülk ve köleler, önce çekirdek Eller arasında El hakkı diye; sonra da bu savaşlarda yararlılık gösteren birinci kuşak köleler arasında derece derece pay ediliyordu. Yani kimi köleden kişiler bir çeşit sınıf atlanıyordu. Kimi El ve sahipliği de köle oluyordu. Takım erkini oluşan ilk El vaadi, çekirdek içindeki köle yapıya ganimetti talanlar üzerinde gerçek bir vaat oluyordu. El vaadi ganimet ve talanlardı.

Ganimetten pay alanlar içinde, senteze giren El’ler de olmakla; ganimetten pay verme işi; azam El yanında olan bu küçük El’lere bir iltimastı da.  Yine ganimetten bir pay; yeni köleler karşısında kendi eski kölelerinin gösterdiği yararlılık payı olmakla; azam olan El’in kendi kölelerine de takdime olurla lütfetmesiydi. 

Ganimetten mal alan kimi köleler; hem El kadar mülk sahibi olan kişiler değildiler. Hem de soylu kişi değildiler. Avamı deyişle sonradan görmeydiler. Soylu oluş eski ilk tip El soyunda doğup gelmeydi. Ama bu sonradan görmelerde El ile köle arasında zaman mekân devinmesi olmakla yeni bir tampon görevle işlevli, yapılardı. Şimdiki orta sınıf gibi bir durumdu.

Bu oluşmanı yapılarla zincirin halkaları uzuyordu. El kölelerden uzaklaşıyordu. El, kendi kullarına; bu zincir halkası olan, bu aracılarla vasıtasıyla, kendi bağıntısını kuruyordu. El illüzyonlu vaatler, senteze katılan Ellerle, ilk kuşak kölelere ganimet, talan, çapul üzerinde gerçekleşen vaat oluyordu. “El seni yoksul bulup barındırmadı mı?” deyip; El seni yoksul bulup; yer, yurt, mülk iyesi yapmadı mı? Diyordu.

Süreç; azam olan efendilerle, köleleri arasına; “kendilerine nasipten az pay verilenleri” tampon almakla yetinemiyordu.  Araya yine öğütçü, din adamlığı sınıfı denen lümpen tampon lük girmekle yapının; sınıf ve katmanları büyüyordu. 

Lümpen din adamları sınıfı kendi şartları içinde kendi zamanlarına göre sömürüden yana söylemdiler. Bunlar üretir bir emek harcamadan, efendilerinden pay alan lümpendiler. Bir El'in başka El üzerine hâkimiyeti demek, Hâkim olan El'in hâkim olunan El üzerinde de iradesi olan bir baş El olması demekti.

Yani lugal El, sentezci tevhidi oluşmanın üçüncü aşamasında başka El toprakları üzerinde egemenlikle olan o El'in de El idiler. Bir El altında El olanlar da El’in yardımcılarıydılar. Böylece yardımcılar baş El; ya da azam olan El’e; aracı olan El'diler. Böylece azam olan El; aracı El’ler ile aracı El’lerin kendi kullarına daha rahat söz geçiriyordu. Yani kullar; eskiden iltica ettikleri El'in aracılık ve biatiyle; yeni baş El'e de sığınıyorlardı. Yardımcı El den Azam olana El’e bağlılık alınmakla; onların bağlılık yeminini de alıyordu.


( El Kavgaları 8 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 10.06.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu