Lahit dilencileri
ürüyor zamanın yansız yalnızlığında, berduş imgeleri de tekeline alırken mekân.
Yorgun zanların, kelam
erbabı yazarların, gölgelerin de müridi iken kaçınılası yenilgi.
Gözler yaşlı, bedeller
telaşlı, zamansa mecalsiz beşerin kifayet özrüne sahip çıkıyor hele ki ıslah
edilesi o tedirginliği de lav ederken, belirsiz bir maliyet yüklenmekle mesul.
Tüm zihinlerin,
bedenlerin de yoksunluğu iken diri hücrelerden arda kalan.
Bir nida savuran hücre mahkûmu
ruhum, bir sureyi sırdaş bilmişliğim bir de aşkın yüzü suyu hürmetine devrandan
soyutlanmamı rahmet bilip… gerisi Allah kerim yansımasına gök kubbenin, usul
bir yaş düşüyor yine pınarlarından ölümlü bedenimin.
Külliyen yalan,
demelerin maliyeti aslında tıkılmışlığım.
Zaruri bir savunma
mekanizması her kaleme aldığıma sirayet eden mahzun benlik hele ki; alma
mazlumun ahını… deyip de gerisini yine Allah’a havale etmişliğim.
Miş’li cümleler kurma
istemi ile hala nasıl oluyor da yarın diyebiliyorum belki de an’a konuşlu bir
zamir hâsıl oluyor diğer yarımda ve buçukları topluyorum oysaki eksi
mahiyetinde bir tevafuk yine rahmetin yağdığı kara gökyüzü, bir de ıslah etmek
adına yorgun çocuğunu ölü şiirin rahmine düşmüşken, nifak sokulası o günahkâr
tohum oysaki ne görmüşlüğüm var ne de gitmişliğim bu da yetmezmiş gibi;
ötelenen zafiyetlerime hala nasıl oluyor da sahip çıkıyorum?
Us’umun dinlencesinde
satır arası düş özürlü bir evrene her ne kadar tabi olsam da boyutsuzluğumu
onarıyorum ya da anıyorum kuramsal bir maliyeti olsa da gerçek dışı imgelerin
tezahürüne kanarken.
Aşılması imkânsız
cephelerde savaşan yitik bir neferim evrenin gözünde ve düşkünlüğüme tek sahip
çıkan güç.
Hani lav etsem onca
duyguyu; hani son versem bedensel telaşlarıma o zaman nasıl kavuşurum Tanrı’ya
üstelik bedelini sonsuzluk nezdinde iblise çıraklık yapma ihtimaline
takılmışlığı aklımın.
Irak saltanatı huzurun,
kayıp yıldızları sigortası atmış mutlu cümleler kurma yetime ne zaman nail
olacağım, demenin de özrünü yüklenip mütemadiyen maruzat bildiğim aklımın çatı
katında konaklayan kelam ehli bir sancıya maruz kalıp doğmakla kalmayıp bir de
doğurgan bir ilah iken rast gelmek yine sonsuzluğun lütfünde da mutlak bir neşe
adında her dokunduğum boşluğu sözle süsme temaşasına iştirak eden yansız benlik
ve sağdıcı yalnızlığın da uzantısı şu yazma telaşım.
Kesik bir solukta tek
hece.
Tek heceden tek harfe
düşen.
Sonra da nokta
mahiyetinde verdiğim kısacık bir mola: Evet, siz deyin bir gün ben deyim bir
asır hele ki yazmanın emsalsiz katarsis özelliğinde bir terapist rahatlığında
çalakalem yaşamanın verdiği o eşsiz doyum ama her halükarda acıkıp acındıran
kelimelere rast gelmenin verdiği o mazoşist bedeli de ödemeyi kabul etmek yine
Yaradan nezdinde kul; evren nezdinde takık bir gölge ile nemalandırıldığıma
namzet en özürlü imge tadında bir kıstas iken şerh düşülen.
Demelerin maliyeti:
evet, dandik bir kurmaca olmasını dilediğim soytarı bir hikâye babında…
Sonra da demediklerime
düşüp de yolum diyeceklerimi bir bir sunarken evren bu da yetmezmiş gibi,
insanların kayıtsızlığında aldığım dip notların taşan hürriyeti kadar da
yoksunluğun kralına maruz kalıp bir kraliçe edasıyla gülümserken tebaama.
Kaydıraktan kaydığım mı
salıncaktan düşüp de başımı kuma gömmüşlüğüm mü bunca ömrü hiçlikle öğütüp,
deli divane bir aşka düşüp de aşkın ve şaşkın tavırlarına toz konduramamak
adına, rest çektiğim kim varsa geçmişin koridorlarında üstelik labirent misali
ömrün de tek çıkış noktası iken az sonra geçici olarak koyacağım nokta.