Katmanlı yolculuktan kastını sorarsan
döngünün
Bir de kuytulara dokunurken kelamın
asil naşı,
Sözleri çürütürken lahzanda,
Sevgiyi ekmişsen koynuna
Deli gibi dönenir durursun ve
Gizeminde saklı tuttuğun nice gölgeye
serilirsen boylu boyunca.
Cemreler düşmeli
usulca, kıvamında reçine bir aksanın, göllerde boğulmalı yine temmuzun şerefine
sonra da ıslak kaygılarımı sermeliyim o kaygan zemine ve kuruturken ilahi
şiirleri, kaygılarımı temize geçmeliyim hem de bilinmeze nazire eden bir ihbarı
da edinmişsem baş tacı.
Kuytulara ısmarladığım
sonra da kuram bellediğim ve kurum kurum gezinen beyitlere tüm öfkem.
Sakil bir hece isem.
Sefil bir yürekten
ibaret ise şu şiirlerin yetim bestesi.
Darmadumanım ki ihbar
edilmedik hangi hücrem kaldı ki?
Yansızım her zamanki
gibi oysaki yanlı bir kelam bellenmişim sair zaman.
Hükmedene hürmeten,
onca boyutsuzluğun neşriyat bellediği bir öyküyü de evlat edinme istemi ile
düşmüşsem yollara.
Mezarlarda nice fısıltı
ve korkmadan gezindiğim şehir şehir.
Kalburüstü ne çok öfke
yine insana dair ve kalıtımsal bir hastalıkmışçasına her mevtayı yar bildiğim,
her kelamı merhem ve her yansımayı da sen sanmışken.
Ölümcül bir ifrat, şu
gizemi şerh düşmüşken.
Zamansız bir ölüm mü
yoksa gecenin sönmüş feri mi?
Aslına itibar etmeyen
bir kopyadan müteşekkil isen hele ki dünsüz gününü yarına pazarlamakla iştigal
eden gaddar bir tüccar kadar da pervasızsan…
Ne mal canının yongası
ne de hazine bellediğin geçmişin sadece asılı kaldığın boyutsuzluğun sarkacıdır
bir oraya bir buraya devinen ama asla gizemini de ihmal etmeyen bir reçetedir
yine aşkın minvalinde zaman aşımına uğramış bir sevda masalından hallice, tüm
yorgunluğunu kutsamak adına bir matemi bir de mahremi mihrap bilmişken…
Sen, şair!
Ben ki kâfir imge
tadında.
Bizlerin bilindik bir
sureti madem düşkünlüğümüz aşka, ne duruyorsun savur tüm nidalarını ve bil ki
kutsandığı kadar evren kutsayacaksın son şiirini.
Yorgun tayfası yılların
bir de çöreklenmiş makamlarda asılı ahkâmlarla geçen bir melankolinin
pençesinde yine tutanaklara geçmiş boyutsuzluğunla mademki aşıyorsun sınırları…
Varsın aş bir başına tüm gölgeli sığınaklarda nöbete duran bir imgeyi de satır
başı yap yeter ki ihlal etme aşkını şairin ve ölü bildiğin her şiiri merhem
eyle hele ki doyumsuzluğuna varmışken o yazma güdüsünün seni esir aldığı her
an’ı anı belle saniyeler sonra ve asla unutma mahlasını gölge yetilerinin.
Bir yetim olsan da
nazarında evrenin bil ki senin bir sahibin var ve emanet ettiğin varlığına hamd
et hele ki aşkın yongasına denk düşmüş bir şiire düşmüşken yolun.