Ses etme sakın,
Sükûtun da bir adabı var:
Aynasında bilinmezin,
Gözden yoksun delikler var
Yine mihraba yakın,
Benlik pazarında kayan bir yıldız
misali
Bir de görücü kisvesine bürünen
Şaibeli söylemlerin
Kanatan, yalıtan o üstünkörü nefsi
bile
Yok sayan,
Şarabı aşkın
Yine bin bir izlekte
Solmaya yakın çiçek ruhumda
Demlenirken beynamaz ruhun da
Kırıntılarından arda kalan.
Ses etme, Mihriban:
Hani olur da bir şarkı düşer diline;
Aman ha, yeter ki biz
Düşmeyelim dillere,
Diyen yalnızlığın bile bir adabı var.
Ölmeye yakın hangi gece mi?
Sevmeye yakın hangi yürek mi?
Hadi, sonlandıralım bu yangını,
Deme sakın,
Sen gizemli kadın.
Var adabı, hem de nasıl:
Yanmanın bile,
Şair olup da bulaşmışken kiri pası
üstüme
Şunca şaibeli şiirin de pervazında,
Ötmek değil de
Örtündüğüm karanlığın dili bile
sürçerken
Ne olurdu yani,
Görmeden sevsek birbirimizi
Görüşmeden kuytularda esefle hatta
Kuru kalabalığın canı bile cehenneme
be kadın,
Demelerin nazarında bir dirhem günah
Nasıl ki boy veriyor
Gecenin niyazında;
Sonlanmakla
Soldurmak
Yine dip dibe
Hem de öyle böyle değil,
Tüm tezatlığı ben bil sen yine.
Solgun göğün kıblesinde
Ya da şu saat kulesinde
Üstelik isine bile deli olmuş
Bir Mecnun vazifesinde,
Kaydığım değil de
Kaynarken için için…
Deme asla, neden diye;
Susalım hadi bir şiiri de meze yapıp
Bunca acının şerefine…
Elbette adabıyla öleceğim, Mihriban
Ve kim ise
Şiir gözlerinde hangi münafık imgeyi
sur bellemişse
Bunca yitimi de
Uğurlarken Hakkın rahmetiyle.