En aykırısından bir şiir ısmarla;
Hani, gölgelerin gücüne tamah
etmeyen,
Kaynayan yürekten taşan
Buğusu üzerinde olsun tüm dizelerin
Bir de göreceli aşkları boykot eden
Ölümlü labirentte,
Kavuşmak adına sür-git zigzaglar
çizen
Şeklinde uygun mizacın
Yarısı nasıl ki yanık bir kelam.
Demem o ki; diyecek gücüm olsa keşke
Ve dizsem bir bir heceleri
Ama cümle kurmadan
Gözlerimle anlaştığım şaibeli
satırların
Bir de kanattığı varlığın demi.
Şimdi özürlüyüm adeta dünde
kalmışlığım;
Yarına varsam da yavaş yavaş menzilden
Sonra da eremediğim hidayeti
Kurcalarken evren
Hem de gizli gizli sevmelerin bedeli;
Varsın şerh düşsün kader
Sonra da alsın beni kollarından
şiirin.
Nasıl ki teyakkuz sonsuz;
Nasıl ki benliğim ıssız;
Nasıl ki kel başa şimşir tarak
Diyen bir med-cezir;
Örüp de bitiremediğim ne çok sanrı;
Gömüp de konuşmaya dair ne çok mevta
Hem de dizlerimde örtülü bir kıyım;
Görmezlerin gözünde en aykırı imge
Yine erdiğim mertebe.
Kaygılarımı ne uyuttum ne de
öldürdüm;
Sonra da sarıldım sadece maneviyata
Hem de öyle böyle değil;
Ah’larımı tetikleyen ne çok acı;
Acılarımı mıhlayan ne çok simge
Hem de kaybolmayı marifet bildiğim
Şu düz yolda bile yoluma sahip
çıkamayıp,
Bir şiire bir de sevgiye sarıldığım;
Bilinmezin nezdinde saçmalarla
canımın yandığı;
Bilindik keramete asılı kaldığım
Gömme yüreklerde
Kuytular saklı madem;
Kurmalı bebeklerden olsa tek farkım;
Gel diyenlere gitmeden;
Git diyenlere görünmeden;
Kal diyenlere kanmadan
Kala kaldığım sayısız rükû
Üstelik evrenin dilinde en sakıncalı
zümre.
Yine şairin nidalarında aşk;
Bakışlarında şefkat;
Sözcükleri her dem kanamalı;
Girdabın da ayak izi
Gelip gitmelerle örtülü zincirin
Bilmem kaçıncı halkası
Yarısı mektepli yarısı alaylı;
Sondan başa saymayı unuttuğum;
Sora sora kaybolduğum
Sonra da yüksünmekler eş değer
Yükümlü kılındığım bunca hüzne
Geçiremezken sözümü.
Bükümlü hecelerde hep ama hep bir
başıma;
Hem varlığımın iklimlerinde
Gelip geçici olsa da mevsim üşümeleri
Evrildiğim günü birlik onca eziyette.