Günlük acıların közünde üç beş imge
tedirginliğinde;
Hayata inat bir sitemle
Yine yordamak dünü
Ve bin bir heceyi uyutup
Masal dilinde bir tebessüm:
İçimin şehirlerindeki o gizem,
sevgili.
Ellerim her dem titrek yine yakamozun
izinde
Zakkumların kokusu çalınırken burnuma
Ah, bir de evrelerimden kayıp da
hidayete;
Zevkini sürdüğüm bunca cehaletin
Yüzü suyu hürmetine
Başımı soktuğum hangi çukur ise
İllet ve şaibeli gölgeleri yok sayıp
Yok sayıldığımın da menzilinde
Yorgun bir yangın;
Sanki kandım sanki kandırıldım,
Deme gücüme yok elbet tek tahakküm
Bir de mezarı efsanelerin
Keşke örtsem ellerimle de
Acıların üstünü,
Kınında aşkı yok bilip
Kalbinde nefretle boğuşanları
Yok saydığıma delalet şu içimdeki
huzur.
Gülme özürlüyüm epeydir;
Hangi şiirse lahit yine
Debdebeli mısralara dalıp da
Kaybolmayı meşk bildiğim bunca
surette
Hayli ısrarcı bir de dolduruşa gelen
eşrafın
Göreceli saltanatı
Yine hak maliklerine bir gönderme
Yüzüme takındığım terennüm;
Hem de öyle böyle değil
Kıyımın da kıyamın da göreceli rehaveti,
Kalıbımı bastığım değil de
Kalburüstü satırların şehvetine aç
dev yangın.
Mızrabı mı şiirin?
Miadı dolmuş bir yüreğin şevkinde
Dingin bir hazne de mi,
Bilip bilmeden atıfta;
Sorup sormadan kalıp da bir başına:
Bir de derlediğimdense dertlendiğime
binaen;
Ah, ben, demenin maliyeti adeta onca
şiir,
Tevazu erbabı kalbin de kazdığı kim
bilir
Kaçıncı mezarı?
Şirin bir dehliz de mi girdiğim?
Şirret bir edim de mi gömdüğüm?
Kalben vuku bulan hanidir yoksun
dünden;
Sevi dilinde göreceli bir lanet de mi
Yine bilumum duyguların peşrevi?
Hadi, git diyenlere inat;
Sevmelere biat benimki yine
Mağdur bir gölgeden hallice;
Sevda dilinden yoksunların tümüne,
Gıyaben rüştünü ispatlamış hangi
kıble ise
Dinginlerin tasviri;
Dirliğin hacmi
Hatta kuru sıkı bir lahza;
Hem de en derininden;
Sözüm söz;
Gücüm yettiğinde yanındayım tüm
hayallerimin
Varsın aşka lanet okusun
Cihanın deli fişek özrü.