Öfkeyi zuhur eden tesellide saklısın;
Aklın alamadığı rahmeti sırtlarken
Tanrı
Ve göçebe aşklarına ömrün rağbet
ederken
Yine öykündüklerine binaen
Bir de çifti tek gören bir bedel.
Hanidir düşkün,
Hanidir yorgun başın telaşında yürek,
Siper bellediğin gölgelere de ihaneti
Hem de özlemle pekişen aşkların tek
sahibesi:
Bir ritüel düşkünü benlik,
Kayıtların merci o bellek
Bir de kalburüstü ruhumda kopan nice
fırtına;
Haylice dirayeti elinden bırakmayan
Metaneti Allah katında tek maruzat
Yine kulların, çivisi çıkmış dünyada
salındığı
Bazen aşkların körebe oynadığı
Cafcaflı dünyalar…
Medeniyet denen tesellide mi saklı
yoksa
Aşka ihanet edenlerin ve
Paraya tapanların mecburi istikameti?
Hanidir telaffuz edemediklerin
Bir de evet, bir de öykündüklerine
Lades, deme hakkımla
En Pişekâr yalan mısın da
Temsili bir resimde;
Bazen kayıp ilkelerinde aklın
Hanidir sancı bellediğin o telaffuz
Yine koyu kahve benlerinde gök
kubbenin,
Adeta bir ihanet
Belki de saklı bir dirayet
Sonra da konuşlu olduğum İlahi
Kudretine
Hükmeden vicdanın en asil naşıyım.
Yine ölümüne sevmeleri hak bilen
Şu aciz varlığımın da son hutbesi
Önce adımladığım
Bazen adlandıramadığım
Yine de her selamın olmaz mı başımın
üstünde yeri
Yeter ki sahibi olsun verilmeyen
selamın payesi
Hele ki düştü mü yolum bilinmeze,
Haydan gelen huya gider misali;
Avaz avaz yalnızlığın
Tek cismi yine benlik adına
sığındığım vicdanımda
Hakka yaklaştığım…
Bileğimin hakkıyla hayata biat
Hanidir nefretine inat insanların
Sonra da üç kez öpüp başıma
koyduğumun nimetin
Şükrüne kimseler düşüremezken
Tek gölge,
Ne de adıma anmadıklarımca sarı
benizli bir lanet
Asla umursamadığım
Sadece liyakat bildiğim kaderin kayıp
bir uzvunda
Edindiğim rütbe
Adına haysiyet ve sevgi denen
Bir dirayetin de son zinciri
Yanmakla iştigal şu kalem…