Ağlayan Mabetler
I
Bir
mabet ağlıyor Kenan İlinde
Sarsılıyor
mihrabı
Hüzün
yankılanıyor minaresinden
Sükût
diliyle beş vakit
Susuyor
zaman bir ölüm sessizliğiyle
Susuyor
kanat çırpan kuşlar
Kapısında
bir kilit
Minberinde
bir zincir
Secdegâhında
namahrem ayak izleri
Pencereleri
açılmış kuyusuna Yusuf’un
Kenan
illerinde rüzgârlar
Yakub’un
hüznünü dağıtıyor yürekten yüreğe
Bir
mabet ağlıyor
Ağlıyor
sessizce
Bir
mabet ağlıyor Yebus’ta
Yere
düşüyor asası Süleyman’ın
Yanmış
kanatları Hüdhüd’ün
Tutulmuş
dili
Anlatmıyor
Anka’nın efsanesini
Yıkılmış
Belkıs’ın tahtı yüzüstü
Tüm
kuşlar unutmuşlar lisanlarını
Karıncalar
şaşkın
Vahşette
yarışa girmiş insancıklar
Çölün
en yırtıcı mahlûkları utanmış
Musa’nın
kavmi yine isyanda
Yine
takılmış Samiri’nin peşine
Sokmuşlar
Tevrat’a zulmün gölgesini
Filistin
ağlıyor
Gazze
ağlıyor
Ve
bir mabed ağlıyor
II.
Bir
mabet ağlıyor Kudüs’te
Ses
veriyor bir başkası
Ta
ötelerden
Boynunda
asılı çanlar ile kan revan
Ben
Kurtuba’yım diyor
Mihrabında
medeniyetin demir kafesleri
Tarık
Bin Ziyad perişan
Çökmüş
El Hamra’nın üzerine
Yaktığı
gemilerin külleri
İbni
Rüşd suskun
Evrensel
değerler duvarlarında tablo tablo
Ölüm
marşını çalıyor orglar
Birbirine
karışıyor hıçkırık sesleri
Bir
mabet ağlıyor adı Mescid-i Aksa
Ses
veriyor bir başkası
Hemen
yanı başından
Kapısında
kilit
Soyulmuş
mihrabı
Duvarlarında
tırnak izleri
Ben
diyor ey kardeşim Mescid-i Aksa
Ben
garip Ayasofya
Ve
gürlüyor Mescidi Ekber
Elinde
“Ağlayan Mabetler” yazan bir kitabe
Karalar
içinde mahzun
Ruhu
mahpus Kâbe
Ey
ümmetin fertleri!
Ey
gaflet uykusuna dalan miskinler!
Kalkın!
Silkinin!
Doğrulun!
Artık
ağlamasın mabetler
Halit
Yıldırım