Aldanışını yüklendiğim,
sileceklerinde şiirin hep imge kalıntıları.
Şairi mahmuzlayan bir ikilem sonra
da: yine dar bütçeli şiirlerin imge fazlası…
Biliyorum, biliyorum işte hem dün
babam da aynı dertten muzdaripti.
Hem planlamamıştı ölmeyi.
Elma ağaçlarının içinde boy vermiş
kır evimizde nice güzellik yaşayacaktık hatta mezar taşının rengini bile
unutmuşken büyük dedesinin, bizler kuru sıkı ilhamlar derledik hani koğuşun
kapısında bekleyen nöbetçi; hani yalaka bir gülümseme ile cüzdanından düşmüş paranın
peşindeki o kara gölge misali…
Lanetli varlığımla, kem düşlerime
bile atıfta bulunuyorum.
Buyur ettiğim iç sesim ve o elma
ağaçlarından düşen kurtlu elmalar.
İlahı sevginin; kutsalı ömrün sonra
da sen tıkıl adam boyu mezara.
Gönlümü alamaz artık kimse benim.
Sevmeyi ben istedim keza sevilmeyi de ve her nasılsa kundaklandı yüreğim.
Gölgemle pek bir sıkı fıkıyım sonra
da gölgesinden mahrum kuru yazılarımda akan yaşlarımla çiçeklenmeye başlamış üç
beş şiir kırıntısı.
Sevdiğim ve sevmeyi ihmal etmeyeceğim
hatta nesneler hatta anılar hatta ölüm.
Ölümle bozdum aklımı daha dün gömdük
yan komşuyu bir gün evvel de alt komşuyu gömmüştük. Beni hepten gömdüler. Bense
benden muzdarip, biz’li beyanatlar veriyorum.
Biz bize, mirim.
Diz dizeyim madem şu münafık satırlarda
bir asra bedel her gün aslında çalınan neşemi ardından kova kova su döktüğüm.
Tekli mutluluk çoklu hüsran… nasıl mı
oluyor, efendim?
Önce kendinizi seviyorsunuz sonra da
çoğul takısı geliyor tüm isimlerin başına aslında çoğul eki almayan çokça zümre
var ve çok da yanılgı/m.
Düşlerime kenetlendikçe düşünüyorum.
Düşünüyorum arpacı kumrusu gibi sonra
da kendini buğday ambarında sanan tavuk gibi kabarıyorum gecenin körü aslında
evrenin kiri kabarıyor her sırtını okşadığım gecenin tetiğine basıp.
Sonra da kindar edimlerde, kinayeli
gölgelerden kaçıyorum rüyalarımda. Dedim ya; kendimle iştigalim bir de
kimsesizliğimle belli ki çukur dolu çürük hayal aslında kınımda düzgün ve doğru
seçimler ve ertelediğimi günlere ve haftalara yaydığım peşi sıra.
Şiirler derliyorum her gece:
boyutsuzluğumu asıyorum sevdiğim boş sayfalara. Ne komik bir tezahürat hatta garip: bir insan boşluğu sever mi? Sevmez mi hele ki boşluğa yüreğini işlerse.