Kör nokta olabilir, diyordu
ıssızlığın kollarında sere serpe yatarken.
Bir diğeri de teyit ediyordu adamı
hoş yüzünden düşen de bin parçaydı hani.
Sesler ılgıt ılgıt yayılıyordu yine
münasebetsiz komşular pencerelere yığılmış gece de nankör yüzünü göstermişken.
Ayyuka çıkan ne ise fısıltılar ihbar
ediyordu yerli yersiz.
Son durak filminin kaçıncı bölümüyse
sönük kalırdı bu olanların yanında. Allah’ın emri, deyip de işin içinden
çıkamayanlar mı ararsınız?
Yüreğini ferah tutmak adına ardı
ardına dualar okuyup birbirlerinin yüzlerine üfleyenler mi?
Zordu velhasıl aslında son muydu baş
mı tartışılır.
Önce iri kıyım bir adam çıktı polis
kordonuna alınmış evden. Sonra bir adam daha lakin hepsi sivildi ve ellerinde
kelepçe yoktu derken kırmızı saçlı gençten bir kadın bağırdı:
‘’Hayır, hayır, bunlar değildi eve
giren.’’
İyi de kimdi birbiri ardına evden
çıkan?
Derken mahalle muhtarı tok sesi ile ahkâm
kesti:
‘’Ayol, ben bunları tanıyorum. Sivil
polis ayol hem daha bu sabah muhtarlıkta…’’demesine fırsat vermeden mahallenin
yedek kulübesindeki diğer muhtar aldı lafı kadının ağzından:
‘’Sana mı düştü kız Mualla. Polis ya
da suçlu. Vardır elbet bir bildikleri.’’
Derken sarı saçlı ve yüzünde yanık
izi olan bir adam karıştı söze.
‘’Sizin işiniz gücünüz yok mu?
İsteyen girer isteyen çıkar. Hem size mi kaldı koskoca emniyet teşkilatının
işi?’’
Herkes neredeyse birbirine girmişti.
İki gün evvel evi basılmış Nesrin
girdi söze bu sefer:
‘’Olmaz mı olmaz mı işleri? Varsa
yoksa kim kimin evine girip çıkıyor. Sonra da hanım hanımcık edalarla
sürtüyorlar o ev senin bu ev benim.’’
Ne olmuştu da mahalle halkı
teyakkuzdaydı?
Aslında sabahın yedisinden beri tüm
mahalle ayaktaydı. Sonra duydukları polis ve ambulans sirenleri sayesinde
mahalle işi gücü bırakmış bu metruk evin etrafına doluşmuştu. Mahallenin
bakkalından tutun da çay ocağında saatlerdir çaydanlık kaynamazken sözüm ona her
gelen müdahil olacaktı olaya ya da erkenden baskıya girecek gazeteye manşet
olacakmışçasına çapalayacaklardı artık ortalıkta gezinen hangi söylem ve
fiiliyat ise.
Merakını yenemeyen bir yabancı da
katılmıştı bu furyaya ve çat pat Türkçesi ile bodoslama atladı lafın ortasına.
‘’E, benim… girl friend, şey yani kız
arkadaş. O…hım… when…çıkar mı yok yok ne zaman gelir?’’
‘’Oy anam oy. Senin kız arkadaş da mı
onlardan? Vay kalıbına senin Amerikan kovboyu.’’
‘’No, no, ben… nasıl derler… travel
agency…şey, seyahat aa, geldim de no kovboy. Sadece tourist, tourist. Şiş kebap…
yerken benle kız arkadaş, tuttular kolundan and… oh, my God! Çok korkuyor
ben.’’
‘’Kes, lan, turist bozması. Benim
karı yok meydanda saatlerdir. Senin sevgilini mi düşüneceğiz şimdi? Otur
oturduğun yerde. Bana bak, elimde kalırsın ha…’’
‘’Please, sir. Çok çirkin çok çirkin.
No, no…’’
‘’Sensin çirkin olan. Benim karım
domates güzeli üstelik ben de kaç yıllık kabzımalım. Seni hıyar, seni…’’
Hala içeriden sesler geliyordu ve iki
el silah sesi ile herkes kaçışmaya başlayınca devreye giren bu sefer mahallenin
delisi Nevzat oldu.
Herkes çil yavrusu gibi dağılırken
Nevzat atmış kendini ortaya deli gibi bağırıyordu.
‘’Vuruldum, vuruldum.’’
Gel gör ki ne kan vardı adamın
üzerinde ne de yere düşüp yığılmıştı. Elindeki boş bira şişesini dikti ağzına…
hayır, hayır, yarasının üzerine döküyordu daha doğrusu alkolle hem yıkanıyor
hem de feveran ediyordu.
‘’Yandım Allah yandım.’’
İki sağlık görevlisi koşa koşa geldi
Nevzat’ı karga tulumba ambulansa taşıdılar bir yandan da şaşkın şaşkın
mahalleliyi izliyorlardı.
İyi de adama herhangi bir müdahalede
de bulunmadıkları aşikârdı ve hala bağırıyordu Nevzat ta ki:
‘’E, böyle mi anlaştık kardeşim? Hani
nerede benim bir kasa soğuk biram. Sabahtan beri rolümü oynuyorum üstelik gıkım
da çıkmadı bu, bir film çekimi diye ama olmaz ki kardeşim. Mademki yevmiyem
bira hani nerede biralarım?’’
‘’Tamam, deliyiz ayyaşız ama aptal da
değiliz. Hey, ahali, uyanın, uyanın. Bunlar sizi uyutuyor bir de akıllıyım diye
geçinirsiniz. Bana ne ya, oynamıyorum. Hey, bakkal Rıfkı. Aç hadi dükkânını
daha geç olmadan. Bir bira yanında da bir kalıp beyaz peynir.’’
Nevzat ya cidden delirmiş ya da
dünyanın en akıllı adamına soyunmuştu.
Üstelik ortada barut kokusu falan da
yoktu ne de tek damla kan. Zaten Nevzat inip de ambulanstan aklına geleni
söylemeye başlayınca işte film tam da orada kopmuştu.
Mahallenin yedek kulübesindeki iki
muhtar bu sefer ağız birliği edip bastı tetiğe.
‘’Ne yani, biz saatlerdir burada boşuna
mı helak olduk mahallede polis operasyon yapıyor diye görürsünüz siz şimdi.
Hey, Rıfkı Ağabey, bana yaz bir yetmişlik ver de şu Nevzat akıllısına bizler de
girişelim filme. Film nasıl çekilirmiş görürsünüz siz. ‘’
Göz gözü görmüyordu artık. Set diye
tabir edilen metruk evde adeta izdiham çıkmıştı ve yine devreye giren polis
oldu ne de olsa film ekibi polis arabası temin edemeyip direkt emniyetten
tedarik etmişlerdi gerçek polis devriyesini.