Kısaca kolektif oluş toplumsal oluştur. Ama toplumsal oluş kolektif oluştan sonradır. Kolektif oluş toplum sal oluşu içerir. Ama toplumsal oluş kolektif oluşun avcı toplayıcı sağlayışı olan totem dönemi içeremez. Kolektif ilik; en temel tutumlar üzerinde “yaptıran ve herkese göre paylaştıran” bir güçtür.
Kişisi sahipliğiniz herkese göre olan emek ve emek gücünüz üzerindedir. Kolektif oluşunuz da ancak ve ancak sizin mantığınız içine doğmakla; dıştan yansıma ile “sizin birlikte oluş girişmenize”; “yaptıran ve paylaştıran” iradedir.
Totem güç grubun kendi üzerine kendi etkimeli kolektif baskı ve basınçtı. Oysa iki farklı grubun girişme yapan somut durumunda; her bir grup üzerine, hem kendi grubunun hem de diğer grupların bir etki ve basıncı olur. Bu çok merkezli baskı ve basınç sizin dışınızda bir boşluk devinmesi oluşur.
Bu kesim noktasının zihinlere olan baskı ve basıncı sizin grubunuzun baskı ve basıncı kadarla siz; diğer grubun baskı ve basıncı kadarla siz olmayan bir “yaptıran paylaştıran” baskı, basıncın irade gücüydü. Bu, gruplar arası kolektif etkiydi. Grubun kolektif etkisine karşı, gruplar arası kolektif etkiydi.
Yani kolektif oluş önce totemi güçtür. Sonra üreten grubun “üretim ilişkileriyle”; gruplar arası “üretim hareketi” girişmesi olmakla; gruplar ve grup temsilcilerinin iradesi olmuştu. Somut, saf grupların; doğal ömürlü hayatların ortadan çekilmeleriyle yerlerinde bıraktıkları “yaptıran-paylaştıran” etkili boşluk devinmesi melez ardılları olan insanlarca İLAHİ YAPTIRAN PAYLAŞTIRAN güç olmakla söylendi
Kişisi sahiplik ve kolektif sahiplikler ikisi bir arada, birbirine dönüşen zorunlu girişmelerdir. Kendi başına kişisi sahiplik olmadığı gibi kendi başına üretim de yoktu. Üretim karnınızın doyması olmaktan çok fazla bir “mana ve önem” olmakla kolektif oluşu yeni bir düzenle biçimliyordu.
Hele ki üretim çeşitli kullanımların üretim ve hizmetleri olmakla; üretim olmanın ikinci bir farklı yanıydı. Ve kendi başına yoktu. Kolektif bir üretim süreci içinde gelişmiş kişi ancak kendi başına kimi üretimleri yapar düzeye gelebilirdi. Ki bu da kendi başına bir düzeye geliş değil, kolektiften yansıyan kolektif güçtü.
Kolektif gücün yokluğu, akan sürecin sürekliliğini öldürür. Kişinin kolektifte öğrendiğini kendi ömrü sonunda mirasçısına aktaramaması nedenle de üreten süreç sona erer. Ama ilk başta bir kolektif etki olmadan, kendi başına; ne üretim hareketi, ne üretim ilişkisi ve ne de üretim yoktur.
Süreç kolektiftir. Kolektif oluşla belirlenir. Başlangıç koşulu kolektif oluşla, sürecin başlangıç koşuluna bağlılığını ifade eder, zorunlu eder. Süreç bundan kurtulamaz. Gelecek bu bağıntı üzerinedir. Mamafih gelecekteki sürece kolektif ilik demeye de bin şahit ister olmakla kolektif ilik bambaşka kulvarla olur.
Tıpkı kişisi iç bencilliğinizin önce dışımızda sosyal oluşu ortaya koyması ve sonra da üreten toplumsal hareketi ortaya koyması nedenle uzaya giden toplum sal hareketin ve yine toplumsal bir sorumlulukla yöneten iradeye karşı açlık grevi yapanların; kişisi bencillik olduğunu söylemek için bin şahit lazımdır.
El, "kolektif etki" gibi somut üretim hareketiyle nesnelce olamaz. Bu nedenle El meşru değildir. El kişisi bencilliğin ittifakı gelişmişlik üzerinde kişisi sahiplik eğiliminin kolektif etki yerine konulmasıdır.
Kolektif etki (kolektif etkinin sosyal mana anlayışı da ilahi etki) olduğu sürece; kolektif etki ile üretim ve paylaşan sahiplik eylemi de olacaktı. Yaptıran paylaştıran etki olduğu sürece siz kolektif etkiye her şey dersiniz. Aksi bir eyleme dönüşmedikçe, sorun olmaz Bu denişlerden birisi de El söylemli anlamdı.
El, ilah gibi kolektif benci, değildi. Kişi benciydi. Üstelik te kimi kişilere göre benciydi. Gizli bir kişi benci tutum, kolektifi çözücü bir ihsastı. Kolektif bir etkiye El dendiğinde El; kuvve (eylem olmamış düşünce) olmakla, kolektif etkinin yansımasıyla birlikte algılanıyordu. Yani kolektif olan El söylemi dile getirildiği süreler boyunca üretim hareketi kolektif etkiyle oluşuyordu.
El’in de El'i dile getiren bir iki kişi dışındakiler tarafında farklı soyutlaması yapılamadığından El yine de kolektif etkiyle anlaşılıyordu. Ve bir iki kişi dışındaki duyarsızlık, sessizlik; El düşüncesine katılıyormuş izlenimi veren sesiz kalışıyla El’i kabulleniş bu yüzdendi. Bu izan, kişi ağzında saklanan bakla olacaktı.
Kişi bencilliğini öne çıkarmamış olan kişiler; Kolektif etki ile El'i kullana kullana kolektif olan ilah ile El’in aynılaşan bir anlam alışılması vardı. Ve insan izanı içinde kolektif oluşla aynılaşan El düşüncesi kolektif bünyeye göre olmamakla enfekte ediciydi Kolektif olan ilahi mantıkla aynı gibi anlaşılan El izanı içindeki El fikri; El’in tümden bağışıklık dışı kalması olmuştu.
İlah ve El düşüncesini birbiri oluşla anlaşılır edilmenin ikinci aşaması içinde o ittifak içinde İlaha denk El fikrini ifade edenler baklayı ağızlarında çıkaracaklardı. Bu kez bu kişi El ile "kişi benci" sahiplik olan amacını genel tutum gibi söyledi. Kolektif etki yerine "kişi benci etkiyi" koydular. Bu tutum illüzyondu. Olmayan bir şey, olan bir şey gibi görülüp; dile getiriliyordu. Yani kolektif benci etki yerine konan kişi benci etki; genel ve üreten etki değilken; kişi bencilik genel etki ve kolektif benci etki gibi anlaşılmaya başlandı.
Bu kolektif inşa ve kolektif bilinç olan insanın, kendisine yabancılaşmaydı. Yabancılaşma El ile kolektif bilince karşı olmakla yabancılaşmaydı. Yabancılaşma kolektif etkiyi ortaya koyan geçmiş hafızayı silmekle; geçmişi kolektif gücü olmayan; hafızasız oluşuyla; hepsi El mantığı olarak ortaya konuyordu.
Silinen hafıza yerine El'in dilemesi konacaktı. Silinen hafıza yerine El'in onun öyle olmasını istemesi, söylemi kondu. Hafıza ve neden sel ilik, El olmuştu. Artık her şey, El söylemi ile anlaşılıyordu. Kolektif etki El etkisi olan yanılsamaydı. Nesnellik özel olmuştu. Öznel izahlı olan; hiç kafa yormadan kolaylıkla anlaşılıyordu.
Kolektif etki ile öğretilenle ilahlar meslekleri şimdi El'in size dediği oluşuyla öğretilen mesleklerdi. Söylenenler El mantığına göre yamultulmakla ahit edildi. Bu ahdi sözleşmeler bilme, anlama öğrenme kritiğe etme olmak yerine İNANAMA olmaya başlamıştı. Sorunlar da El ‘dendi. Böyle işleyiş te El ‘dendi.
Doğada kimsenin olmayan bir toprak ile yağan yağmur bağıntılı süreç ilişki zaten vardı. Var olan zorunlu ilişkilerdi. Var olmasalardı ilişkilerin bu türlüsü de var olamayacaktı. Oysa temel düzlem ilişkileri üzerine inşa edilen tarım üretimi; şimdi El'in dilemesi olmuştu.
Bu mantığa göre siz üretmiyordunuz. Siz çalışıyorsunuz El'de çalışmanızın karşılığı olarak yerde ürün, bitki bitiriyordu. Öyle ise benim çalışmam karşılığı olmayan şu Elma ağacı niye vardı? Bu şimdilik konu dışıydı. Konu içi olan ittifakın zenginlik kaynaklarıydı. El'e kadar tıkır tıkır işleyen sistem, şimdi El dilerse oluyordu.
Yağmur yağıyorsa; yağmanın diğer zıt durumu da yağmurun yağmamasıdır. Yağmur sizin tercihinize göre yağmazdı. Doğa; var olan düzleme göre zorunlu ilişkilerle; zorunlu inşa oluştu. Bu nedenle hayat ve var oluş ne yağmuru atlamıştı, ne yağmursuz oluşu atlamıştı. Yağmur olan yerde yağmura göre organizmalı hayatlar olmuştu. Yağmur olmayan yerde kuraklığa göre var oluş ve hayat var olmuştu.
Siz nilüferi çöle götürürseniz bunu kim dilerse dilesin bu haliyle çölde nilüferin bir yaşamı olmaz. Çöle yağmur da pek pek yağmaz. Bu sizi cezalandırma filan değildir. Nilüferin çölde, kaktüsün de ırmak suyu tropikal yerde yetişme zorunluluğu yok. Dua da etseniz; kendinizi de paralasanız; bu böyle.
Ne kaktüse çölü, ne Nilüfere suyu zorunlu gören vardı. Hayat suyu hedefleyerek inşa oluş değildi. Şu anda Dünyadaki hayat su ile zorunlu ilişki de olmakla hayatı su ile kavrarız. Var oluş ilişkiler içinde oluşmakla hayattır. Hayat kurak ve nemli ortamlara göre niş alanlarını beslenme rekabeti olarak doldurmuştu. Siz çöle kaktüsü vs. götürürseniz; hayat biraz su biraz kuraklığa göre inşa ile üretim olur.
Bu zorunlu ilişkilerle var oluşta yalıtmalar nedenle siz tarımı yağmurlu ortamda, yağmur bağıntılı yapıyordunuz. Yağmur da sizin tarım yapmanız için yağmıyordu. Yıldırım da gök gürlediği için düşmüyordu. Siz şurada on bin yıldır tarım yapıyorsunuz oysa yağmur yaklaşık dört milyar yıldır yağıyordu. Yağmur milyarlarca yıldız orman için vardı derseniz siz süreci anlamaya yabancısınızdır.
Yağmur olmasa da var oluşla hayat başka türlü var olurdu. Hayat bir enerji akışla belirlenim kuralıydı. Hayat yağmura göre var olmuyordu. Aksine hayat ortamda yağmur olduğu için enerji akışı kendisini yağmurlu ortama uyduruyordu. Tıpkı sizin gittiğiniz yolun eğim büküm iniş çıkışına göre olmanız gibi. Yol size göre eğilip bükülmüyordu; aksine siz gidilen yola göre eğilip bükülüp savrulmuyordunuz.