Sistem içinde üretim yapıp ücret alan siz de ücretle canınızın istediğinizi alıyordunuz değil mi? İşte siz emek gücünüzü kaybedip; kaybedileni ücret, maaş, yevmiye, gündelik vs. olarak buluyordunuz! Bu tür bulmanın bir yolu da kaybedileni size, kaybedilen yerde arayıp buldurmak değil de, iz azdırıp kayıpları kaybedilmeyen yerde yani; ücret içinde; parça başına işte vs. oluşla güya kaybedileni buluyordunuz!
El mana düşüncesi bir sömürü, aldatma ve illüzyondu. Sizi El ile istiskaldi (El ile korkutup susturmaktı. Sizi El ile konuşamaz yapmaktı). Ve sahipliği olanlara karşı sizi, daima boynunuzda boza pişirir şekille uygun olmanızı isterdi. Sizi bu kıvamla tutmayı kotaran ve yöneten irade olmanın mana sistemiydi.
Üretim araçlarının, kolektif üretim yapma yeteneği (kolektif sağlatma işi); sürecin kendi köleci saltığı içinde yitirtildi. Yoksullaşma işi köleci mana anlayışı içinde oldu. Köleci adaletsizlik içinde olan adaletin gecikmesi süreci adaletsizlik oluyordu. Her düzenleme, mal sahipliği hakkına göre adalet oluyordu. Köleci adalet çalışana, boğaz tokluğu olmakla lütuftu. İşverenin size bayram hediyesi vermesiydi.
İşverenin size ikramiye vermesiydi. İşverenin sizlere ev ziyaretleri yapması olan hamiyet günümüzün lütuflardandı. İşverenin sadakasıydı. Köleci adalet; kolektif üreten ilişkiler içinde kolektife ait sahipliği ve kolektif üretim araçlarını, kimi kişilere rızk olarak verenin iradesiyle mal mülk sahipliği hakkıydı.
Yazılarım içinde geçen özel mal mülk sahipliği; efendi; malik; El gibi kavramlar; otomobil sahipliği, ev sahipliği, akıllı telefon sahipliği gibi kullanımları olan malın mülkün sahipliği anlamına değildir. Konuyu böyle anlamak demek; konuyu hiç anlamamak demek olacaktı. Böyle anlamak konuyu sulandırmaktı. Konuyu saçmaya indirgemekti. Kişi biyolojik birey olmakla önce kendisinin kendisine sahipliği olan bir totemdir. Süreçler tek kutupla yürümez. Elbette kolektif yaşam içinde kişi sahiplikleri ila olacaktır.
Bir çevre birlikteliği; kendi içinde basit bir girişen organ el işlev olukla başlar. Bunlar enerji transferiyle ve düzenli enerji dönüşümlü süreçler girişmesidir. Bu entegrasyonlar ortaklaşan sentez süreçleriyle organize olan inşadırlar. Başlangıç evrensel olanı evrensel ortaklaşmayla başlayan girişmelerdir. Kişi gibi kişinin kendi gibi kişisel, kişinin içte organizma olması gibi de zorunlu bir kolektif bağıntıdırlar.
Üretim hareketi de zorunlu ve kolektif bir bağıntıdır. Üretim hareketine göre, zorunlu bağıntı olan zorunlu ve kolektiftir. Tüketime göre olanlar da, “zorunlu ve kişisel sahipledir”. Tüketim üretimden öncedir. Tüketim kişiseldir, kişisidir. Ama bunların sağlama yapan düzenlilik ve zorunlu girişmeler de kişinin dışında olmakla kişi dışında nedenlerledir. Kişi değildir. Sağlama ve sağlatma kişinin kendisi olmamakla kişinin sahipliği de değildir.
Sağlama hareketi, doğada bulunanla yetinilen durumlara yönelme olmakla çevreseldir. Etkilenme ve etkidir. Alan içi alan hareketidir. Çevre her organik ve inorganik girişmelere göre olmakla ya da hayata göre dizayn olmakla da kolektiftir. Bir çevresel alan, doğada sağlama yapmanın doğada göreceği toplam zorluklar karşısındaki yardımlaşmasıyla kolektif bir sağlama olur. Tüketenin, tüketimi için sağlama olan şeyler, sonra da kolektif yardımlaşma üzerinde herkesin kişisel sahiple kişi tüketimidirler
Üretim ilişkisi ve üretim hareketi insanın doğada bulduğu kadarıyla yetindiği süreci devre dışına çıkardı. Tabii ki böyle oldu diye doğa yasalarını da devreden çıkarmamıştı. Kolektif oluşla sentez de kişi dışında kişinin kendi gibilerle girişmesi içinde oluşan bir doğa ve hayat inşa yasasıydı.
İşte doğada bulunulanla yetinmeyi devre dışına çıkaran üretim hareketi kolektif ligi; sağlama ile tüketim arasına giren savunma, korunma ve iş birliği organizesiydi. Sağlama hareketi ile tüketim hareketi arasına giren kolektife iş birliği; üretim hareketiyle kişiye pay edilen tüketim hareketinin kişisel oluşuydu.
Paylaşma başlı başına kolektif girişici ligin bir yansımasıydı. Kolektife katılım payı olmakla harcanan erkeyi yerine koyma zorunluluğuna boyun eğişti. Kolektif payları oluşturmanın esası olmakla kolektif paylardan oluşur. Kişi ya da paydaşların paydan alınmasıyla tükettikleri de kişisel sahiplikti. Kiş sahipliği olan tüketim ya da kullanım da; gerçek neden olarak, kolektif olanın hemen gerisine düştü. Böylece kolektif oluş ta; kişisel sahip oluşla ve kişisel tüketimli nedenle vardır.
Yani üretim hareketi içindeki kolektif oluş; kişisel tüketim olmakla, kişisel sahiplikten öncedir. Tüketim ve kişisel oluş; üreten kolektif oluştan sonradır. Burada tüketim engellenmemiştir. Tüketim nesneleri kolektif üretim araçlarıyla, kolektif üretimi kolektif oluş üzerinde hızlandırır. Kolektif sahiplikle üretir oluştan sonradır ki kullanımlar paylaşan bir kişisel sahiple, kişisel tüketimlere hazır edilmektedirler.
Kaybedileni aramanız gereken yer; ücret, maaş değil tam da burasıdır. Kolektif oluş; kolektif sahiplik; kolektif emekle, kolektif emek gücünüz içinde oluşan kendi kişisi kas gücü enerji olarak harcamanızdı. Kişisi sahipliğiniz kolektif olandan paylaşılandı. Yani kişi ile kişinin dıştan sağlaması olan yönelme gayreti arasına sosyo toplumsal dediğimiz kolektif bir üretim hareketi girmiştir. Kolektif oluştan sonra tüketim hareketi ve tüketilenlere sahip olucu lük kişiseldir.
Kişi ile kişinin kendi dışındaki doğada “sağlama yapacak olan yönelimi arasına kolektif oluş girmişti. Kolektif oluş önce zorunlu bir gaye birliğiydi. Kolektif oluş önce zorunlu bir kolektif bilinçti. Kolektif oluş zorunlu bir kolektif bencillikti. Kolektif oluş önce sağlatma ve giderek üretim hareketiydi. Kolektif oluş önce artık zaman ortaya koyan biliş buluşla kolektif araçlar ortaya koymaktı. Kolektif oluş önce sağlama hareketi sonra da üretim hareketiyle toprak, araç gereç insan emeği ve insan dışındaki ağaç ot, hayvan gibi varlıklar üzerinde ortak girişmeli ortak sahipliktir. Kişi kolektif ligi kendi önüne almıştı.
Kaybedilen neydi? Kaybedilen üst paragrafta sayılan üreten kolektif oluş sahipliğinizdi. Kolektif oluş üretimin de kendisiydi. Üretim gücünün de bilicisi bulucusu ve kendisiydi. Kolektif ilik üretim gücü sahipliğinin de kendisiydi kişi bunlardan sonraki dağılımla yapılan mutlak bir sağlatmanın sahipliğiydi.
Kolektif ilik üreten sağlama ve sahipliğin de kendisiydi. Kolektif oluş sahipliği asla kişinin sahipliği olamayacak kadar kişiden fazla; kişiden maada ve kişiden müstesna olmakla; kolektif bilinci, kolektif bencilliği unutmakla; bunların yerine kişi benci sahipliği, bunların üzerine oturup; zorunlu işler olan kolektifi örten bir şal yapılmasıydı.
Kaybedilen kolektif ilik kimi kişiye; mal, mülk, rızk sahibi olucu bir mana anlayışlı transferler illüzyonu ile kişi sahipliği köleci meşruiyet lige sahip olmuştur. Dikkat ediniz buradaki sahiplik kişiye tüketim ve kullanım olan sahiplik değildir. Doğrudan kolektifle ancak olası olan üretim gücü ve üretim araçları üzerindeki ürettirme sahipliğidir ki doğada kolektif oluş dışında böyle bir sahiplik asla yoktur.
Kolektifi olamadan kolektifin olan üretim gücü ve üretim gücü sahipliği de asla olamaz. İşte kayıp edilen şey hem kolektif sahipliğinizdi. Hem de kişisi kas gücü olan emek gücünüzün harcanmasıydı. Size ücret, pirim, ikramiye yevmiye maaş gibi dönen şey aslında kaybettiğiniz kolektif güçle kişisi emek gücünüzün çok az bir kısmının size bu adlar altında sizlere duygu sömürüsü olmasıydı.
İşte neyi nerede kaybettiğinizi bilememek, neyi nerede bulacağınızı da bulamamak olmakla; kör dövüşüne dönüşüyordu. Nasıl kaybettiğiniz yerde aramadığınız şeyleri tabii ki boğaz tokluğu ve rızk anlayışı, ücret vs. içinde bulmakla sömürülüyordunuz. Günümüz çağdaş bilişse içinde de insanlık dışı sayılan bu yol; ücretli çalışma adı altında bilmezce bulunan biçimiyle de yine bir sömürüydü. Minneti olan bu durum içinde salt duygunuz, tümden kaybolup gitmişti.
Emekten yana olmak, servet düşmanlığı olmakla gerçeği gizleyen en büyük illüzyonlardan biri olan bir söylem olmakla, zengine (hırsıza emek gaspçısına, sahtekâr aldatıcı ve istiskalcilere karşıtlığı vatan hainliği saymakla sülüklük işi zıvanadan çıkarmıştır.
Kaybedileni kaybedilen yerde aramamakla, bambaşka yerde arıyordunuz. Bambaşka yerde bulunan da kaybedilen olmayacaktı. Kaybedilenin boşluk alan devinmesi içine koyduğunuz alakasız söylem ve eylemlerdi. Bunlardan birisi de asalak olarak sizlerin kolektif liginiz üzerine çöreklenmiş olan mal sahiplerinin mal sahipliği üzerinde kölelerin doyurulmasıydı.
Efendi sizi niye doyuruyordu? Yarın yeniden çalışmanız (emek gücü sömürünüz) için harcanan gücünüzü yerine koyma zorunluluğunuz için sizi doyuruyordu. Ama köleci iman, bilmeme ve inandırma üzerineydi. Bu nedenle inanç bu zorunluluğu bilmezden, görmezden gelmekle El ağzında buna, bu zorunluluğa El merhamet etme diyordu! Acıma diyordu! Hamiyet ilik diyordu! Hayırseverlik diyordu!
Kaybedileni kaybedilen yerde aramamakla, size buldurulacak olan başka şeylerle siz kendinize kolektif oluşunuza, kolektif bilincinize yabancılaşıyordunuz. Böylece kişisi bilince yatkınla sömürülüyordunuz. Ortaya konan ile ana süreç rayından saptırılmıştır. Ortaya konan mücadele edilecek bir sıtma sineği değildi. Aksine tüm kötülükleri ve asalak sıtma sineğini üreten ortamın; kötülüğe ve sıtma sineğine kaynak olmasıydı. Asıl neden üretim gücü olan üretim araçlarında yoksun olmanızla emek gücünüzün sömürülmesidir.