Kök hücresinde şiirin
Şiir belleyip aşka namzet her deyişin
İlk sırada dizilişi,
Tetiklerken yüreğin mahremi
Tortusu dibe çökmüş şiir esintisi
Yine kıvrak bir name
Dünün közü bilip
An’a kavuşmaya delalet
O zincirde
Yeknesak bir hüzün.
Kıtalarda hazır ola duran,
Sancağını uluya adayan
Bir gölgeden nasiplenip
Bir surede demlenip
Aşka ve hidayete kucak açan.
Bir marifet olmasa gerek:
Kaygıların alayına hürmeten
Yanlarına attığım her çentiği
Görmezden gelen her kimse
Belki de Tanrı’nın safında yer alan
İçimin ayak sesine koşan nice mazlum
Yine ölmeyi erteleyen nüfusun
Kaç katında bir oransa
Yalnızlıktan ölenlerin
Kestiği racona teğet geçen
Kahkaha mağduru kayıp neşem.
Demlendikçe koynunda duyguların,
Esefle süzdüğüm
O iri ve diri cümlelerden
Gözlerimi alamadığım
Yetmedi, alı al moru mor
Bir kesme işareti ile
Hayatımı tam da ortadan
İkiye bölmeyi,
Sevap işlercesine sunmak
Belki de sınanmak yine halk dilinde.
Körebe bir düş sancılanıyor,
Yalın seyrinde bulutların,
Ağır aksak çöküşü gecenin.
Tutsak bir mağfiret,
Yeşile çalan gözlerimde
Kuş sesleri
Yine ikbalin ayak sesleri.
Randımanı düşük bir yürek benimki
Sadece huzurun noksanlığında
Bir gök gürültüsü adeta.
Tınısında yeknesak iç çekişler
Zarfı yırtık bir mektubun
Olası muhatabı
Yine vazgeçişler.
Ölümün ön sözünde bir sihir
olabilirim aslında aksayan ayaklarında iç sesimin, deli bir med-cezir de.
Zamanın ufkuna; dünün utkuna şahidim.
Şimdi diri bir öfkeyi
sonlandırabilirim ya da hükmeden kadere boyun eğdiğim her an için şükrederim
yürekten.
Kayıtsızlığımın tarhında bir
büyüteçtir yüreğim; aşkın şavkına biat bir ölü kar tanesiyimdir belki yine
taziyelerini sunan göğün kanadı kırık ölü kuşuyumdur; uçtuğuna dair bin bir
kanıt sunarken evren, isyanını bastıran şaibeli bir şiirimdir yine iç sesimin
kırılganlığında metazori bir gülümsemeyi pay ederken göğün Tanrıcı kuşlarına…
Sulh bildiğimdir sevgi aslında
nefrete isyanımdır sevgiye biat bir öngörüde kaykılmışlığım yine ötenazi
yapmaya kıyamadığım çoktan ölü iç sesim.
Diri bir kuşu da sahiplenebilirim
ansızın.
Ya da katıksız ve kanıtsız severim
ansızın da ölebilirim bir gece vakti yine geceyi teğet geçen yıldızlardan
alacaklı iken bir gülümseme tadında bir sihir sunarken evren.
Kayıtsız ise insanoğlu ya da katıksız
nefrete banmışken nefsini…
Susabilirim de keza bir ömürlük
suskunluğumla hayatın kılcal damarlarında bir tıkaçtır belki de hüznüm.
Hüznüme sahip çıktığım kadar vakur…
Aslımı koruduğum kadar özgür…
Özgürlüğüme delalet binlerce şiir ve
yazı…
Kanıt topladıkça evrenden ve bandıkça
her kelimeyi gözyaşlarıma attığım o çığlık lakin öldüğüme biattir her gece iyi
de insan ölürken çığlık atmaz ki.
Sorulardan soru seçerim.
Cevabı olmayan nice soruyu bir anne
gibi de sahiplenebilirim.
Sahibi olduğum ne varsa yine evrene
armağanımdır belki de evrenin armağanı ne ise yüreğe de hezimet yüklenmiştir
bilinmedik bir vakit.
Sevgime sahip çıktığım kadar yalnız;
yalnızlığıma tanık şu sefil kalem; sefalet düşkünü aciz benlik; benlik dolusu
kinayeyi bir bir işlerken yüreğime…
Hicabın arka yüzüdür hüzün.
Hüzündür dünden ırak yarına biat
belki öykündüğüm de yalandır.
Yalanlarım sır olmaktan çıkar zira
tek yalanımdır mutlu olduğum belki öykündüğüm hiçbir mutluluk da bana ait
değildir yine de ses etmem: sulh bildiğim ömrü ifşa ederken hece hece tüm giysilerimi
yakarım şiirin ateş dolu cürümüne aşkın da infaz dolu yürek sesine ihanet
etmeden aslımı şiar bildiğim dünüme kefil yarına hükümler yüklerken eşrafım.
Kanıksadığım ne ise yalan değildir
madem, ben de matem borcumu meram bilirim de mahremimi korurum yine sancağında
hayatın ben bir kelimeden ibaret ismimle cihana kucak açtığım ve aklımı
kaçırdığıma inanırken yine yetim şiirlerimde metazori bir gülümsemeyi
teyelleyip gücüm sadece dualarıma yeterken bir de yazmadığım ne ise şerh
düşmüşsem yarına.
Zemherilerden kaçırdığım gölgemdir
aslında baharın şanına pek de yakışmayan hüznümü balçık bilirken eşrafım
aslında yarınlarımı bile mimlerken dün niyetine ölmeyi sevdiğim kadar
örtündüğüm duygularım da tek katığımdır beni kendince mutlu eden belki de sefil
eden.
Tutuşan aşkların başkahramanı şunca
zafiyeti ile doğurgan yine kursağında ölümü nimet bilip hayattan bir o kadar
kopmaya yakın hatta kopuk benliğin bam teli ise gamlarla örtülü yalnızlığın
diri tutanağında bir aşkı bir de sevgiyi zuhur eden maneviyat sayesinde
ayaklarıma bastığımın da habercisi her günü milat bilip mutluluğun miadı nasıl
ki dolmuş demek ki; gönül borcumdur yine dostluğun tanısına ve tınısına vakıf
bir o kadar yükselirken her nasılsa başım arşa değmişken belki de koruduğum sükûnetin
habercisidir az sonra boşalacak olan rahmeti göğün.
Öykündüğüm hangi hikâye ise…
Yazmadığım hangi şiir ise yine hayata
tutunduğum kadar oturduğum dalı kesmekten haz ettiğim…
Zamanla tutuşan; aşkla birleşen ve
sevgi ile şekillenen güne ve ömre olan borcumu ödemekten geçer demek ki;
yazmayı ve sevmeyi tek tek işlediğim yüreğin tellerinde oynaşan hasretin ve
gizemin de tetikleyici ve tek kanıtı iken içimdeki çığlık.