Düşkün kıblemde metazori bir
tebessüm,
Afakanlar basan ihanetine yüreğin
Yüzölçümü hangi mer/halede hangi
yanlı zümre?
Ucunda kopuk düğmesi
Yakamda köhne yalnızlık
Yüzüm hep dönük sondan başa serdiğimi
Sevip sevilmemek de değil hani
Sefil yüreğin özlemi.
Kayıtsız pirinç taneleri
Fokurdayan rahvan ruhun
Zemheri biriktiren mizacı:
Peşin hükümlü lakin
Demli her biri denmeyenlerin
.
Sermayesi ölüm mü hep bu şehrin?
Gidenler
Bir de hiçliğini beyan eden
Küçümen benlikler.
Kaydı kuytu da yok şiirlerin:
Adam boyu yalnızlık oysa
Yüreği derinden çizen.
Bir aldatmaca olmasını diliyorum
belki kurmaca belki karıncalanan zihnimin yeknesak bir oyunu.
Çalıntı sevinçleri sahiplenen
nidalarla dolu geçmişin ayak izleri ve üstün körü yalın bir anı değil de hislerin
gücüne yenik düştüğüm.
Pervazında isek bazı soyut
varlıkların ve düş gücümüz değil de önsezilerimiz işaret ediyorsa…
Tınısı farklı olmalı bu günün demenin
ötesinde her şey ve herkes aynı.
Kimileri deyip herkese genellediğimiz
bazense herkes gibi, deyip de geçtiklerimizin yanı sıra farklı ve özel
çağrışımlar beklediğimiz tıpkı evrenden alacaklı tıpkı yaralı kuşun kanatlarına
usulca dokunmak gibi ve bahsi geçen ne ise kumar oynadığımızın da delili
aslında yazdığımız her satırı kundaklayacak iken zaruri teselliler.
Hayatın akışından ayrı kalma güdüsü
ve hep de olduğu gibi yine de mazeret beyan edip, kurmaca bir mutluluk.
Tanışlığımız var mı ki yabancılarla
ya dostlarımıza da zarar verirse evren ve kalan yine kırıkları avuçladığımız
yaralı ellerimiz olur?
Sorulardan uzak cevapların asılı
kaldığı ve hala bir şeyleri ispatlamak adına: bir yabancıdan yansıyan şaşalı
bir alay; bir dostu kırmaktan çekinip belki varlığımızı mütemadiyen koruma
zorunluluğu: neyden ya da ne amaçla mı? Ne fark eder ki ne de olsa kuramlar var
ve aforizmalar var ve genel kabul görmüş kurallar var: çoğunluk hep haklıdır ve
kazanan taraftır ya da tam tersi: yalnızlık günahtır ve de büyük bir suç.
Büyüyen o kartopu yine aslına ihanet
eden ne de olsa kar taneleri birbirine zarar vermeden düşmüyor mu yeryüzüne
lakin birike birike oluşan o kocaman kartopu yerle yeksan ediyor geçtiği her
yeri tıpkı kalabalığın çiğnediği; tıpkı yalın kimliğinizin örselendiği ve tıpkı
iyiye yönelseniz bile kötü ve yalnız, aciz addedilen varlığınız, o naif
varlığınız, o yeknesak duruşunuz yine suça davetiye çıkaran bir hıçkırık ve
yürekten kopan devasa parçalar.
Parçalan, parçalan nereye kadar ve
beklemekle mahvettiğiniz hayatınız sanki çıkmazın da yolun da çukurları hep
sizi yutuyor.
Rast geldiğiniz anlık bir serzenişte
yine siz boyunuzun ölçüsünü alıp sarıldığınız tüm derli toplu deyişler babında
bir ön görü geliştirip bir yazıdan çok daha fazlasını beklemek. Ne tuhaf, değil
mi? Yazmakla mutluluğun eş güdümlü korelasyonu. Bir tutku belki yasak bir zevk
belki günahların en büyüğü belki de zamanı kelimelerle çiğnediğiniz gerçeği ya
da kelimelerden medet umduğunuz akabinde anlaşılma ve sevilme güdüsü ile
çiğnediğiniz o beyaz boşluk ve her kelimenin izini takip edip aslında bilmezken
saklı gözlerin her daim merceğinde olduğunuzu ya da bilmezden geldiğiniz ve
kimin dost kimin düşman olduğunu bilmeden varlığınızı ve sevginizi boca
ettiğiniz hulasası hayatın hatta demli duygularla kıtlama yaptığınız kelime
öbekleri…
Yalın bir kelime yığınından bir duygu
tüneline uzandığınız aslında hissettiklerinizin hicvine yenik düşüp sarsılan
ruhunuz ve egoların sancağını birbirine devrettiğine tanık olup hala
gözlerinizi kısmış ufku gözlüyorsunuz… kim için ya da ne amaçla?
Soruların girizgâhında hep
tutsaksınız ve ne kadar boş verseniz de asla alamıyorsunuz kendinizi?
Kabaran dalgalar aslında içi boş su
tanecikleri ve çoğunluğun kazandığı yalnızlığın kaybettiği hatta basit bir
hüznü bile insanlar size asla yakıştıramazken belki de tam tersi: işte hüznün
diğer adı!
Kaybolmak kadar da olası yine de
korkusuzca ringine çıktığınız hayat denen sırnaşık yaşama içgüdüsünün ve
bilseniz de ölümün tek çare olduğunu, hala tutunmak hayata ve insanlara hatta
tanımadığınız ve isimlerini dahi bilmediğiniz…
Tam bir curcuna belki de panayır
belki sırdaş bir kimlikten alacağınız darbe neticesinde yeniden içine
düşeceğiniz o kara delik yoksa tam tersi deyip, yeni baştan teyakkuza geçmek
mi?
Sarsıldığınız ve savsaklandığınız ama
tek savunan yine kimliğinizin bitimsiz nakaratı ve hâsıl olan inancın ufkunda
bilseniz de kimsesizliğin ne anlama geldiğini, hala umut ettiğiniz ve gözünüzü
sakındığınız sevdiklerinize de toz konduramadığınız.
Biteviye gölgelenen aslına ulaşmak
adına.
Bilinçsizce örselenen üstelik neye
hizmet ettiğini de bilmeden bilinmezin…
Kaymakla uçmak arasındaki o garip
ters orantı.
Her düşüşün uçmaya sevk ettiği.
Her uçuşun kayıp düşmekle sonlandığı.
Maruz kaldığınız ve mağduriyeti de
asla sonlandıramadan.
Garipsenecek bir boyutta hayatın
gözüne mil çektiğiniz o beyhude satırlar…
Sersem bir gölgeye rastlayıp boşlukla
dansın varlığın tınısındaki vakur yükseliş sanki ahenksiz bir iç döküm yine
yeknesak notalardan uzaklaşıp kendi melodinizi çalmaktan haz duyduğunuz…
Kendiniz.
Kendi şarkınız.
Kendi hayatınız ve seçimleriniz ve
tüm sevdikleriniz ve sevmeye yatkın kimliğini koruyup kollamak kadar da hayatı
en yüksek ritimde saklı tutmak üstelik aldırmadan dış etkenlere hala iyiliği
hoş bir reveransla çağlayan yüreğinizin de her atışını evrene ve mutluluğa
pelesenk ettiğiniz…
Sonlandığınız değil tek gerçek
bilakis sonlanan sadece belli bir zaman dilimi ya da basit bir duygu aralığı:
tıpkı doğumla ölüm arasında zigzaglar çizen o ritüelden aşırdığınız iç
gıdıklayıcı duygular.
Bir üzgün bir mutlu.
Kimine göre çok kötü oysaki bilinen
ve doğru her şeyi ve herkesi gölgede bırakacak mahiyette değil mi?
Kötülüğün neye tekabül ettiği ve en
doğurgan duygu yine yaratmaya ve sevmeye meyyal hatırşinas kimliğinizle bozguna
uğrayan değil de kendini yeniden keşfeden bir garip deyiş kadar tutarsız bir
deli derviş mahiyetinde, aldanmadan ve aldatmadan insanları en önemlisi de
Tanrı’yı yolunuzda iz sürdüğünüz tüm gerçekler ama en önemlisi gerçek olan
duygularınızla ve varlığınızla mutluluğa katık yaptığınız hayalleriniz.
Varsın kötüler ve nefret odaklı
söylemler ve söylem sahipleri dört dönensin evrende hatta çevrenizde yine sizi
merkez ve duygularınızı meziyetten saymadan ama bilinen en çok da Allah
katında, yine iştirak ettiğiniz ne ise sadece inancınızın ve umudunuzun
yönelişinde hoş bir reverans yine sizi evrene ve evreni de size sunan yoksa her
şey ve herkes yalan yeter ki; içinizdeki iyi tarafı ve o sersem çocuğu kollayın
tüm hezeyanı tetiklese de hayal kırıklığınız siz sadece sevin ve umut besleyin
yarının sancağı kim bilir ne zaman dikilecek mutluluğun tarhına diye ki bu,
değil mi hayatı yaşanılır kılan ve sizi kollayan Yaratıcının da buyurduğu üzere
ve evet:
‘’Herkes yaratılıştan iyidir ve
kötülüğe yönelişi dış etkilerdendir.’’
Yalnızlık boynumuzun borcu belki de
ve sessizce sevdiğimiz insanlar yine destursuz hiçbir gün geçmezken hele ki
bağdaş kurduğumuz şu satırlarda ölmek bile güzel tıpkı sevginin ve Yaratıcının
buyurduğu üzere:
‘’Sevgi, dostlara saygılı olmakla
güçlenir.’’(Hz. Ali)