Bu duygu devinimini seviyorum demek
ki akla zarar olduğum kadar da var hani.
Ruhani coşkunun bir tebessüm armağan
ettiği gerçeği aslında izahı çok zor yine de anlamaya çalışıp anlatmayı
deneyeceğim.
Zaruri bir ihtiyaç sadece ve sadece
sevginin eriştiği mertebe aslında kendimizi gerçekleştirme çabası ile mutlak
bir edim ve muğlâklıktan çıkıp mutluluğa eriştiğimiz.
Handikapların mimarı yine benli ve
ruhun izafi izdüşümü… yazdıklarımız elbette samimi bir reverans ile her ne
kadar insanlık her şeyi hoş görmese de ve bazen muhatap olduklarımız bizi
yıkmaya ve yakmaya çalışsa da…
Bir kelamın gücü mü?
Maneviyatın sunumu mu?
Aslında duygulardan çıkıp yola ermeyi
dilediğim ve genelde muaf tutulduklarımı görmezden gelip ben hala ısrarla
yaşamaya ve mutlu olmaya dair bir mücadele verirken.
Uzandığımız beyitler…
Karınca kararınca sevdiklerimiz ve
mağdur kılınan yine bizler ve görüntü itibariyle gönül gözünden uzak
insanlardan uzak durup gönül yorgunluğumuzu da sonlandırıp direnişe
geçtiklerimiz.
Bazen rota kayar gibi gözükse de ve
bazen nefreti yeğlesek de lakin nefretin sunumu karşısında bizleriz aslında
çamura bulaşan çünkü nasiplendikçe kötülükten belki de bir kıstas belleyip
çıkarım gidip biz de nefret eğilimi canlılar sınıfına dâhil olacağız.
Belki de çok gereksiz ve yersiz bir
çaba ne de olsa cennet ve cehennem denilen iki açılıma sahibiz bu anlamda
kötülük ve kötülerden uzak durmak da boynumuzun borcu en azından günaha
bulaşmamak adına.
Zorlukların da katsayısı var ve
çözümsüz kalan uğraşlar ve sevsek bile sevgiyi çarçur edenlerce istila edilen
yüreğimiz.
Herkes için atan bir yürek… olsa
keşke.
Bizim için atan yüreklerden
nasiplendikçe bunu idame ettirmek asla zor değil.
Günler resmigeçit yapıyor ve zaman ve
insan denen canlı.
Ket vurulan ne çok şey: huzur
katsayısı sıfıra düşüp bizler tık nefes hala iyiye ve güzele rağbet etmekle
kararsız kalmak arasında gidip geldiğimiz.
Zorluklar oysaki aşılmak için ve
geçtiğimiz zorlu yollar ve geçmeyi umduğumuz zorlu sınavlar.
Bazen günler tekil ve insan da
birincil tekil şahıs olmanın verdiği şerefle fazla da titizlenmiyor hani severken…
bingo!
Yalnızlık Allah’a mahsus olsa da
sevgi her yüreğe girmekte oldukça zorlanmakta akabinde bize tahsis edilen kör
ve bencil duygular üstüne üstük giymek istediğimiz dar beden bir elbise gibi
bizi boğdukça boğan ve bir şekilde yaşama sevincimizi elimizden çalan.
Hakkaniyet ya da mağduriyet aslında
her şey çok göreceli ve söylemler de hele ki gıybet ya da iftira başlığı
altında resmigeçit yapan ve kovuşturmadan geçmesi gereken tek kişilik
münazaralar.
Haddim değil ötesinde kimsenin haddi
değil: gerek birini zan altında bırakmak gerekse durduk yerde günaha girip
birilerini lekelemek.
Sevdiklerimiz kadar sevmek zorunda
olmadığımız insanlar da var sonuçta tabi tutulduğumuz sınavda çoktan seçmeli
sorular var lakin hiçbir şıkta:’’sevme ve ileri geri konuş’’ denmemekte.
Gönül gözünden kayıp geçen bir yıldız
belki de nefsin sunumunda haz etmediklerimizle yolumuz kesişip de bizler ateşe
tutarken ve günaha girerken asla da korkmuyoruz Allah’a şirk koşmaktan ve yalın
ayak cehennemi boylarız, diye.
Günden ve dünden mağduruz zaman zaman
ve içimizi kayıtsız şartsız açtığımız insanlar var ve sevginin mağlup olduğu.
Varlığa ket vurulan yine cahil
cesareti ile tabi tutulduklarımız mı yoksa güven duygumuza ihanet etmeden bizi
tepeden tırnağa tanıyıp da dostluğumuza rest çekmeyenler mi?
Bir düş belki düşüş belki de hiçliğin
garantisi.
Ağzımızdan çıkan bir sözcük belki hiç
çıkmasa da bizi hedef alan ve biz ısrarla sevmeye devam edip hala medet umarken
hayattan.
Sınandığımız çok net ve asla karşı
çıkmadan sabırla dayandığımız ve boyumuzu aşmadan günahlar af dilediğimiz.
Farkında olmadan günahını
aldıklarımız ya da bile bile kötülediklerimiz.
Bazense en ağır yenilgiyi en sevdiklerimizden
alıyoruz ve pes etmeden sevmeyi ve güvenmeyi de sürdürüyoruz.
Kimsenin kimlik kartında iyi bir
insan olup olmadığı yazmıyor ne yazık ki ve bizler hislerimizle belki de el
yordamı çözmeye çalışıyoruz ya da hal ve tavırlarından tespit ediyoruz:
mağduriyet ya da yanılgı belki de yenilgi başlığı altında…
Ah, bir de insan ıslah olmuyorsa
sevmekten ve şerh düştüğü dostlarına da toz kondurmuyorsa da… sevginin izdüşümü
aslında tüm olup biten üstelik yürekten inanıp kalben çizdiğimiz o yatay çizgi
ve üzerinde seke seke de yürümüyoruz bilakis koşuyoruz dostlarımızın ve
sevdiklerimizin kollarına yine içimizde kalan kırıntıları pay edip derin bir
ivme kazandırırken hayat denen zincirdeki o düğüm iken çözülmesi an meselesi.
Yanlış anlamlar yüklenirken ya da
gereksiz tespitlerde bulunup birbirimizi kötülerken…
Sevdiklerimiz kadar da
sevmediklerimiz belki de payımıza düşen acının tek sorumlusu üstelik kim iddia
edebilir sonuna kadar suçlu olduğumuzu? Ya da varsın iddia etsin: Allah
katındadır tüm doğrular ve hiçbir karşılığı olmayan yanlışlar.
Denemedim de sanmayın hani üstelik
deli gibi tekerrür eden tarih bile benden intikamını alırken ve sınandığım
bunca zaman üstelik:’’En ağır sınava yine en saflar tabi iken.’’ (Alıntı)
Metazori bir gülücük değil şu an
yüreğimde konuşlanan sadece bitimsiz sınavımda bilmediğim soruların bende
yarattığı o garip açılım.
Ne yani?
İnsan mutsuzluktan ve zan altında
bırakılmaktan nasıl haz edebilir ki?
Çok hem de.
Hem de ne çok.
Zira bu bir yaşama sanatı belki
kimine göre ihtiras, gıybet ve kin dolu çağrışımlar yapan bir icraat.
İcraat evet.
Maske takmadan biçimlenen
hayatlarımız hele ki iyi niyetimiz ve sevgimiz katıksız ise.
Kim kimi sever? Meçhul doğrusu.
Ama kim kime güvenir? Çok bariz: hele
ki kayıtsız şartsız yakasından düşmeyip dost sıfatına nail olan yine kendine
yakın bulduğu kişiye tüm yüreğini sonuna kadar açıyorsa.
Akıllanmayacağımı söyleyen çok insan
oldu.
Dinledim her birini ve onayladım.
Gelin görün ki; sevdiğim ve
güvendiğim kim olursa olsun tüm varlığımla da koz verdim eline çünkü sahip
olduğum iyi niyetti benim nişanım.
Yakamda yakan saflık sıfatından yana
mı olmalı derdim?
Yoksa canımı yakan insanlardan dert
yanmam mı yine sevdiklerime nazım geçtiğine inanıp?
Evet, sevgiden yüce tek duygu yok
zaten akabinde yolumuz İlahi Aşka düşmüyor mu?
Zanları da bırakın sarf edilen
sıfatları de ve tüm yalan söylemleri itin elinizin tersiyle ve sadece içinizdeki
sesi dinleyin.
Ben hep dinledim.
Sonra ne mi oldu?
Çok şey belki de hiçbir şey belki de
ölmeyi dilediğim sayısız kere en azından Allah’ımla kurduğum o gönül bağında
sadece O’na varmak ve ulaşmak iken tek dileğim lakin kadere karşı gelme hakkım
yok ve asla da olmayacak.
Ne mi yapacağım?
Sevmeye devam edeceğim ve de
yanılmaya ve karalansam da biliyorum ki alnımdaki aklık zaten Allah’ın bana
yağdırdığı nurun tecellisi en azında yürek sesime itaat eden kalemimle ben
yaşama sanatını icra etmeye çalışırken hem de yüksek sesle yapılan replikler
yine meleklerin kulağıma fısıldadığı.
Defalarca iddia ettiğim üzere…
Başarısızlığımın dik alasıdır hayatta
kayda değer sıfatlara nasıl ki haiz değilsem bu anlamda sadece sıfatları yok
sayıp olumlu en mükemmel duyguyla saf tuttuğum dostluğun ve sevginin tınısında
ben sekizinci nota olmayı diliyorum yine dirilen benliğin verilen hükme de
karşı çıktığı tıpkı Allah’ın kayıtsız şartsız inanan kulunu dinleyip
gözlemlediği gibi zaten bunun aksi olsaydı ben defalarca sonsuzluğa
uğurlamıştım kendimi hatta tüm sevdiklerimi.
Başarmak da göreceli.
İyi bir maaş.
İyi bir mevki.
Belki de uyulması gereken toplum
kuralları.
Yaşamak illa ki bir sanat belki de
hala öğrenemediğim tıpkı rol yapma yeteneğim olmadığı gibi ve ben tüm
saflığımla dostlarımın ve sevginin safındayım.
Nefret etmesem bile nefrete yakın
özellikle mağdur edildiğim hayatın sayısız kıyısında yine Allah’a havale
ettiklerim ve bir o kadar kim ise dert yandığım yanlış telaffuz edilen sayısız
dikte.
Mutsuzluğuma kefilim en az
insanlığıma olduğum kadar.
Düşman addedilen kim ise yine bu gün
çok değerli bir hocadan kulağıma çalınan:
‘’Kötülerden ve şeytandan uzak durun’’
Yine de öyle zamanlara denk düşüyor
ki insan kendine yöneltilen nefretle sevmeyi öğretmeyi düşündüğü kötü
kişilerden nefret etmeyi öğrenebiliyor.
Çok sakil bir duygu ve çok da
yıpratıcı.
Sevgisizliği meşk eyleyen kim ise
sadece sevginin yaptırım gücü ile yine yüreğinden ve güzel huylarından
nemalandığımız sevdiklerimiz yetişiyor imdadımıza.
Sevmek farkındalık isteyen bir süreç
aslında genlerimizde mevcut.
Nefret ise sonradan öğretilen ne de
olsa yaşadığımız kirli dünyada her renk beyaz ve pembeden ibaret değil.
An itibari ile gecenin karanlığını
ört bas eden yine inandıklarım sayesinde hala nasıl oluyor da ayakta
kalabildiğimin bir izdüşümü belki bayat bir iklim belki bayat bir telaş lakin
insan sevgiden ve umuttan yana da öyle telaşa düşebiliyor ki…
‘’Farz et ki, yazdıklarımı
anlayabildin. Ya anlayamadıkların? Ya yazıp da sildiklerim? Ya yazamadıklarım?’’
(Mevlana)
Düşkünü olduğum kadar da var hani
yola düşüp de düşmeden yola edebilmemdeki keramet… bu da inancım ve sevdiğim insanlar
sayesinde…
İlahi Gücün sunumunda, haiz
olduklarım kadar da yetemediklerim var ve ne yazık ki; münafıkların kaderime
itiraz etmesi de değil bilakis hayatın ve mahremiyetin gereksiz yere kurcalanıp
yaşama sevincime ket vurulmasına ettiğim itiraz ile İlahi Adaletin bana
yetiştiği her an üstelik bir ömür boyu…
Gün bitiminde belki de ömrün dahi
yetmeyeceği umut ve hayallere eşlik eden de değil mi şu güzel söylem?
‘’Kişi kim olduğunu bilmek isterse,
kimleri sevdiğine baksın.’’(Mevlana)
Sevdiğim kadar da var hani yine
sizlerin okuyup sizlerin yüreğine sığındığım kadar nefretin kök saldığı
ortamlardan kaçma isteğim…
Sevgilerimle.