Hıçkırığını tutan lal hecelerde
Süklüm püklüm bir diyez…
İçinin makamı bazen yolsuz kalmış
Cümle tadında istirham ediyor
Beyitlerin tuzağına düşmeden
Beynamaz bir düş’te terk edilmişliğin
sefasını.
An’dan bağımsız kelamla yol kesişen
Mutluluk
Kalburüstü sitemlerin
Bağrı yanık külliyesinde
Hazan’a nazireler edercesine
Kaydını tutuyor günün şafağını.
Bir huzur bir farkındalık
Bir de yalnızlığın iz düşümü:
Kanayan hangi minvalse
Gölgeden kasıt
Kayıp da düştüğümüz
Şeceresinde dünün
Namusunu nasıl koruyorsak…
Halk dilinde
Tek sitayiş yine
Mizacın dokusunda saklı
Dünün kuyruk acısı
Bir şer nasıl ki hayırlı
Azmin elinde…
Hadi, küpeştesinden yuvarlan göğün
Tarhında bunca sevda masalının
Nabzını tut
Ölmeden önce.
Miadı dolan ufkun son yarısı
Gelip geçen rüzgârın
Haykırışına tanık
Ne çok savsaklanmış varlık
Yine de dibi tutmadı umudun.
Dip dibe yaşayıp da
Unutulduğumuzun farkına
Yeni vardık.
Bozguna uğramak neymiş,
Öğrendik de
Bu hüzün coğrafyasında
Yas’ın tozunu atan
Hür iradesiyle benliğin
Kozasına sığındık
Ölü mizaçların.
Asla sevmemiş
Sevilmekle iştigal
Bir gönülde nereye kadar dayanır ki
En elzem duygu kimine göre
Hidayetten çok önce
Sarıp sarmaladıkları nankör ihtirasa
Bayrak açan
Göğün kuluçkadaki kayıp bulutu kadar
Devinen mizacın da tek yenilgisi.