BİR FATMA ÇETİN KABADAYI HİKAYESİ DAHA: SEK SEK SEKEREK MAHMURE
Beyefendi her zaman olduğu gibi mutfaktaki mutad işlerinden olan bulaşık yıkamakla meşguldü. Evlerine onca para girmesine rağmen eşi Fatma'ya bir türlü bulaşık makinesi aldırtamamıştı. Neymiş efendim, bulaşık makinesinin yaptığı yıkamaya güvenemiyormuş.
O can sıkıntısı ile bir şarkı söyleyerek efkarını dağıtmak istedi ama aklına bir tane bile gelmiyordu.
Ünlü Yazar Fatma Çetin Kabadayı Remington marka daktilosunun başında, kalın gözlüklerini düzelttikten sonra mutfağa doğru seslendi:
-Tavukları ne yaptın? Kesip pişirdin mi?
İşte o anda beyefendinin aklına söyleyeceği türkü geldi.
-Ahşama gelecağııımmm, akşama gelecağııımmmm
Haci babay evde müüüüü.
Fatma Çetin Kabadayı kocasının türkülerine gıcık olmakla beraber bu türkü bambaşkaydı. Beyefedi ile nişanlı iken garibim, Fatmaların evinin balkonu altında bu türkü ile serenat yapardı. Ne bilsin başına gelecekleri...
İki damla göz yaşı Fatma'nın yanaklarından süzülürken cevap verdi:
-Tavukları pişirmişem, hacıyı da kahveye göndermişem.
Beyefendinin de gözlerinden iki damla yaş süzüldü. İçinden '' Tavukları pişirmişmiş. Ulan hayatında bir kez olsun mutfağa girdin mi ki tavukları pişiresin?'' Dedi.
Evet, türkü güzeldi. Hele de Kahtalı Mıçı ve Dilber Ay karşılıklı söylediğinde daha güzeldi lakin ne beyefendi Kahtalı Mıçı idi ne de Fatma, Dilber Ay...Hem Fatma'ın çok çok önemli bir sorunu vardı: Açmayı düşündüğü ana okulunda minicik bebelerin oynaması için eski oyunlardan birini hazırlamak istiyor ama oyun bir türlü aklına gelmiyordu. Tekrar kocasına seslendi.
-Ya belki sen hatırlarsın. Eski bir çocuk oyunu vardı. Hani yere kareler çizip içinde zıplıyorsun ya...
Beyefendi anında hatırladı (!)
-Uzun eşşek.
Fatma köpürdü
- Ne uzunu, ne eşşeği? Yahu yassı düz bir taş ile oynanıyordu.
Beyefendi bu sefer buldu(!)
-Yağ satarım, bal satarım. Ustam rahmet-i rahmana irtihal eyledi ben satarım.
Fatma daha da kızdı.
-Saçmalama. Hem minicik çocuklar nasıl desin o '' rahmet-i rahmana irtihal etmeyi.'' Başka bir şeydi ama senin hatırlamanı beklemek hacıyatmazın deliksiz uyku uyumasını beklemek gibi bir şey olur.
Fatma kara kara o oyunu düşünürken beyefendi durulama faslında yeni bir şarkıya geçmişti:
Elinde cımbızı aynası cumbada oturur Mahmure.
Çıktımı akşam ayazı cumbada yatar Mahmure.
Rastık çekerek Mahmure, yastık dikerek Mahmure.
Yaşar yuvada kuş gibi, sek sek sekerek Mahmure.
Şıkır şıkır şıkır da, tıkır tıkır tıkır da, fıkır fıkır fıkır da Mahmure
Fatma daktilodan kafasını kaldırıp hiddet ve merakla sordu:
-Mahmure kim?
Beyefendi az kalsın '' Senden önceki sevgilim'' diyerek derisini kendi elleriyle yüzdürecekti. Son anda toparladı:
- Lisede bir Mahmure Hanım vardı. İngilizce hocamız... O.
Fatma'ya böyle söyledi ama içinden dedikleri çok farklıydı ve aynen şöyle diyordu: '' Aaaahhh aahhh. Bugün çektiklerim hep o Mahmure'nin ahı yüzünden. Yok efendim gözlerine rastık çekiyormuş, yok efendim cumbada oturup yastık dikiyormuş, yok efendim kuşlar gibi yuvasından dışarı çıkmıyor ama içeride sek sek sekiyormuş diye gül gibi kızı terk edersen Allah da böyle cezanı verir işte.''
Normal şartlarda Fatma İngilizce Hocası filan dinlemez oyardı beyefendiyi ama o şarkıda bir şey vardı.
- Bir daha okusana şunu bakıyım.
Beyefendi başladı:
Olurken her şey tarihin tenceresinde aşure,
Kahve de içer keyifle penceresinde Mahmure.
Rastık çekerek Mahmure, yastık dikerek Mahmure.
Yaşar yuvada kuş gibi, sek sek sekerek Mahmure.
Şıkır şıkır şıkır da, tıkır tıkır tıkır da, fıkır fıkır fıkır da Mahmure
''Bulduuum '' diye ayağa fırladı Fatma. Evet hatırlayamadığı o çocuk oyununun adı ''sek sek '' idi. Şarkıda geçen ''Sek sek sekerek '' sözü hatırlatmıştı ona oyunu. Mutfağa doğru koşmaya başladı.
Beyefendi '' Aha da ayvayı yedik. hay dilim kopsaydı da şu şarkıyı söylemeseydim'' diye korkudan tir tir titrerken Fatma onun boynuna sarılıp yanağına koskocaman bir '' Şlaappp'' kondurdu. Adamcağız daha '' Nooluyor yahu? '' diyemeden '' Evet, sek sek '' dedi ve evden fırladığı gibi İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne doğru koşmaya başladı.
Anaokulu için her şey hazırdı. İş sadece açılış izni almaya kalmıştı. O da kolaydı(!)Siz ilçe Milli Eğitim Müdürlüğüne, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Kaymakamlığa, kaymakamlık İl Milli Eğitim Müdürlüğüne, İl Milli Eğitim Müdürlüğü Valiliğe,Valilik Milli Eğitim Bakanlığı Özel Okullar Dairesine, Özel Okullar Dairesi, Talim Terbiye Kuruluna dilekçenizi gönderiyor ( Yanlış hatırlamıyorsam tam olarak böyle bir şeydi prosedür.) sonra bir iki müfettiş geliyor, inceliyor ve '' Eğitim Öğretime Uygundur '' Raporu verirse açabiliyordunuz okulunuzu. Okuldaki sınıf kapısının ( Dikkat edin sınıfın değil sınıf kapısının ) genişliği 80 santim ise o sınıfa 20 öğrenciden fazla alamıyor, 81 santim ve üstü ise 25 öğrenci doldurabiliyordunuz. ( Bu prosedür halen devam ediyor mu bilmiyorum. Bizim zamanımızda öyleydi. )
Fatma heyecanla İlçe Milli Eğitim Müdürünün huzuruna çıktı. ( Tabii ki o huzura çıkmak için de kapıcıdan özel kaleme, özel kalemden şube müdürlerine kadar herkese derdinin ne olduğu hakkında izahat verdi. Bu işler maalesef böyle yürüyordu. Öyle pat diye Milli Eğitim Müdürünün huzuruna çıkmak da ne demekti? )
Milli Eğtim Müdürü Fatma'yı gördüğü anda yüzünü buruşturdu.
-Hoca Hanım! Size kaç defa söyledim. Tüm evraklarınız tamam ama adreste sorun var. Anaokulunu kuracağınız yerin cadde adı yok evrakta.
Fatma üzgün bir vaziyette başını salladı.
-Efendim ben ne yapabilirim ki? Caddenin ne girişinde ne çıkışında bir sokak levhası yok.
Milli Eğitim Müdürü '' O zaman Belediyeye müracaat edin, o caddeye bir isim versinler '' dedi.
Fatma çaresiz Belediyenin yolunu tuttu. Tam Fen İşleri Müdürlüğüne girmişti ki baktı kocası da orada. Kocasını orada görünce hayretle sordu.
-Senin ne işin var burada?
Beyefendi sevinçle cevap verdi.
-Sana bir yardımım olsun diye cadde ismi konusunu halletmeye geldim ve sonunda hallettim.
Fatma onca milletin içinde bir kez daha şlaplattı kocasının her iki yanağını.
-Sana kedi diyen o Sami'nin gözleri kör olsun. Aslansın sen aslannnn.
Oysa zavallı Sami, Beyefendinin fotoğrafını hele de belindeki tabancayı gördükten sonra tamamen suskunluğa bürünmüştü ve o da beyefendinin bir aslan olduğunu düşünüyordu artık.
Fatma caddenin adını merak etmişti. heyecanla sordu.
-Caddenin adı ne oldu?
Beyefendi muzip muzip sırıttı.
KOCA ÖLDÜREN CADDESİ ( Resimlerin üstteki soldan üçüncüsü )
Beyefendi normalde dokuz kusurlu hareketin hepsini birden aynı anda işlemişti dolayısıyla da katli vacipti ama öte taraftan artık okul açılabilecekti. Cadde ismi sorunu çözülmüştü. O bakımdan aff-ı şahaneye mazhar oldu.
Uzatmayalım efendim sonunda Ana Okulunun açılma izni alındı. Fatma o sevinçle hemen okula koştu ve kapı girişinin hemen önüne yere siyah boya ile kareler çizmeye başladı. Seksek parkurunu tamamlayınca da başladı seksek oynamaya.
İşte tam o anda Bakanlık Müfettişleri yanlarında her ne hikmetse yine Beyefendi olmak üzere kapıda belirdiler.
Müfettişlerden biri ötekinin kulağına eğildi:
-Anaokulu öğrencisi olmak için biraz yaşlı değil mi?
Öteki Müfettiş:
-Evet değerli arkadaşım. Bunlar katakulli yapıyorlar. ''Ana Okulu'' diye anneler için rehabilitasyon merkezi açmışlar sanırım.
Beyefendi hemen devreye girdi.
-Yok yahu. O gördüğünüz benim eşimdir ve bu ana okulunun müdürüdür.
Birinci müfettiş hayretle sordu:
-Çocukları okula tıkıp kendisi mi sek sek oynar hep?
Beyefendi cevapladı:
-Yok öyle değil. İçindeki çocuk ona bunları yaptırıyormuş.
İkinci Müfettiş esefle başını salladı.
-Hımmmm anladım. Demek hamile. İyi ama böyle sek sek sıçrayıp durursa o çocuk düşer.
Seksek oynamaya fena halde dalmış olan Fatma nihayet gördü müfettişleri ve hoşgeldin, beş gittin faslından sonra Vilayetler Hizmet Birliği Şehit Gediz Çivi Anaokulu 2018-2019 Eğitim Öğretim Yılına başladı.
Bu vesile ile yeni eğitim öğretim yılının her kademedeki tüm öğretmen ve öğrencilerimiz ile okullarda görevli diğer personele hayırlı uğurlu olmasını dilerim.
Not:
1-Bu arada kimsenin hakkını yememek adına bir hususu açıklamalıyım: Fatma Hanım bahsi geçen anaokulunun müdürüdür. Okulun 2018-2019 Öğretim yılına hazırlanmasında emeği oldukça fazla olmakla birlikte diğer öğretmen, personel ve velilerin de oldukça büyük emekleri vardır resimlerde görüldüğü gibi...
2- Ben üstteki resimlerden soldan dördüncüsünde okla işaretli o aslanı hikayelerimde hep kılıbık olarak yazdım ya, Allah benim cezamı mutlaka verecek...
3- Bahsi geçen okulun bulunduğu caddenin ''Koca Öldüren Caddesi''yle bir alakası yoktur. O cadde nerede bilmiyorum. Okulun tam adresi şöyledir : Kurtuluş Mah. Mezarlık Sokak No36 İvrindi/BALIKESİR. ( Gerçi ha Mezarlık Caddesi, ha Koca Öldüren Sokak pek de farketmiyor ama olsun. Doğrusu bu. )