O gece sabaha kadar Jenifer Lopez, Penelope Kuruz, Nikol Kidman, Ancelina Joli gibi yabancı ünlüler yanında Petek Dinçöz, Hadise hatta Banu Akan ile bile nikah masadına oturup durdum. Bu arada ben de Bazen Kıvanç Tatlıtuğ oluyorum bazen de Acun Ilıcalı…Ama ille de Alain Delon, Tom Henks, Kristian Ronaldo ve Brad Pit oluyorum tabii ki.
Düşünebiliyor musunuz? Koskocaman bir düğün salonu. Ben deyim Olimpia, siz deyin Kont Barnabu stadı. Onbinlerce davetli… Çaykovski’inin Kuğu gölü bale müziği susuyor, Mehteran başlıyor ‘’ Ceddin Deden’’e.. Mehteran susuyor, Meksika dalgalanması eşliğinde tezahüratlar başlıyor ‘’Avrupa Avrupa duy sesimizi, Bu gelen Sami’nin ayak sesleri’’
Ortada koskocaman bir nikah masası…Nikah masasının sağ yanında Cumhurbaşkanı ve Başbakan ( Nikah şahitlerimiz ) Ortada Brad Pit ( yani ben ) ve Ancelina Joli ( Yani Alev’in annesi ) ve sol yanda Nikah memuru. Ve nikah memuru soruyor:
-Sayın Brad Pit. Sayın Ancelina Joli’yi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?
-Len oğlum manyak mısın sen? Ne biçim soru bu şimdi? Böyle bir hatuna hayır denir mi hiç? Elbette kabul ediyorum.
Sonra Ancelina’ya soruyor.
-Sayın Ancelina Joli…Hiç bir baskı altında olmaksızın. Hani yani tehdit ya da şantaja maruz kalmaksızın, Brad Pit’i, Yani bu itoğlu iti kocanız olarak kabul edeceğinize hiç ihtimal vermiyorum ama yine de sorayım: Evet mi?
-Oh My God…Gönül bu. Ota da konuyor, bota da…Evet kabul ediyorum.
-Eh o zaman ben de sizi kocakarı…Pardon karı-koca ilan ediyorum. Gelini öpmeye kalkarsan anam avradım olsun alnının çatısından vururum seni.
Şahitlerin de defteri imzalamasıyla nikah sona eriyor. Lakin iş bu kadarla bitmiyor elbette. Bunun bir de İmam nikahı kısmı var. Rüyamda onu da görüyorum.
Mahallemizin İmamı Recep Hoca soruyor:
-Muhterem Murat Bit( Brad’ın Müslüman olduktan sonraki adı ) Muhterem Ayşegül Jöle’yi ( Bu da Angelina’nın Müslüman olduktan sonraki adı ) cezven, Pardon zevcen olarak aldın kabul ettin mi?
-Evet
-Evet olmaz ‘’Aldım kabul ettim’’ diyeceksin. Aldın kabul ettin mi?
-Aldım kabul ettim.
-Aldın kabul ettin mi?
‘’Adam sağır galiba’’
-Aldım Kabul ettttiiimm.
-Aldın kabul ettin mi?
-Yav dedik ya Aldııııımmmm Kabuuulll ettiiiiimmmm.
-Ne bağırıyorsun lan zepevenk. Sağır mı var burada? Adettendir üç defa sormak gerekiyor.
Sonra Angelina’ya…Pardon Ayşegül’e soruyor.
-Muhterem Ayşegül Jöle…Sen de Murat Bit evladımızı zevcin olarak aldın kabul ettin mi?
-Aldım kabul ettim.
-Bir daha söyle. Aldın kabul etin mi?
-Ay ettim ettim…Aldım kabul ettim.
-Haydi bir daha…Aldın kabul ettin mi?
-Of yaaa…Aldım kabul ettim.
-O zaman ben de seni yüz cumhuriyet altını mihr-i müeccel ile Murat Bit’e verdim gitti. Allah bir yastıkta kocatsın. Yastık yüzlerini sık sık yıkamayı unutmayın ki başınıza bitler doluşmasın. Haa bu arada Başbakanımızın kesin talimatı var. Bu izdvaçtan en az üç evlat bekliyoruz. Haydi göreyim sizi.
-Ay muhterem Peder…Pardon ağız alışkanlığı…Yani Hocam..Siz orasını bana bırakın. Üç ne ki en az on üç tane dizmezsem…
İşte bu minval üzere sabaha kadar bir sürü nikahım kıyıldı. Sabahleyin yüzümde pembe gülücüller, Yüreğimde pır pır kanat çırpan bir kelebeğin tüyden hafif yüreği ile ve de kelepir bulmuş Yahudi, ya da pekmez bulmuş Yörük sevinç ve heyecanıyla on sekizlik delikanlı gibi fırladım yataktan ve hemen bilgisayar başına koştum Ama eyvah ki eyvah.
Bizim Dıgıl Çelebi sabah işten gelmiş ve gelir gelmez de Bilgisayara çökmüş. Şimdi ona ‘’ Kalk da ben oturayım biraz ‘’ demek Macar Kralı Ladislas’ın, Koskoca Kanuni’ye ‘’ sen tahtından in de ben oturayım’’ demesi gibi bir şey. Meseleyi usuletle ve de suhuletle halletmek gerekiyor.
-Günaydın oğlum. Geldin mi?
-……….
-Sana diyorum oğlum. Geldin miydi?
-Burada olduğuma göre demek ki gelmişim.
-Şeyyy…Bir şey diyecektim.
-Bilgisayarı isteyeceksen veremem. Kusura bakma..İşim var.
-Lan oğlum bilgisayarda insanın ne işi olur? Hem işini yaptın geldin di mi? Haydi git yat. Yorgunsundur sen .
-Hiç uykum yok. Azıcık takılayım yatarım.
-Yav oğlum ben senin işin için uğraşıyorum burada. Bilgisayar bana lazım.
-Ne işiymiş bu?
-Senin Alevle olan işin.
-Hımmm…Alev anlattı bana.
-Kem ve küm…
-Hiç kem küm etme ben biliyorum her şeyi.
-O zaman kalkacaksın masadan değil mi?
-Olmazzzzz.
-Bak kalkarsan , akşam sana köfte ile kızarmış patates yaparım.
-Olmazzzz.
-Bi bis krem versem? Üzerine de bir elli kağıt?
-Olmazzzzz.
Namussuzun inadı tuttu bir kere. Ama bende plan bol. Hemen A planını devreye soktum:
-Aaaa bak unuttum. Dün Alev bana dedi ki ‘’ Tuğrul işten gelir gelmez hemen Kadıköy’e, bizim yerimize gelsin’’ Şimdi sen hemen kalk da kızcağızı bekletme ha?
-Yemezleerrrr…Dün bana telefonda öyle bir şey demedi. O kadar konuştuk.
Telefon mu? Tabiii yaaaa…Hemen B planını devreye soktum. Çaktırmadan masa üzerinde bulunan Tuğrul’un cep telefonunu alarak oradan Alev’in telefon numarasını buldum. Kendi telefonuma kaydettikten sonra Alev’i ( asıl adının Ayşe olduğunu yazmıştım ama Alev kalsın şimdilik ) aradım.
-Alooo kimsin ya sabah sabah?
-Benim kızım? Babacığın.
-Babam mı? ( Bir anlık suskunluk )…Böööö hüngür hüngür hüngür ( Ağlama sesleri )…Baba…Babaaaa…Ben senin öldüğüne hiç inanmamıştım zaten. Annem bunca yıldır bana hep yalan söyledi demek ki?
-Yav dur hele biraz. Bir yanlış anlama oldu sanırım.
-Bunca senedir niçin hiç aramadın beni? İnsan hiç merak etmez mi kızını?
-Yav dur hele…Bir konuşturmuyorsun ki adamı.
-Ne konuşacaksın ha? Ne konuşacaksın…Bunca sene bana babalık mı yaptın ki şimdi konuşacaksın.
-Kızım
-Bana kızım deme…Hem sen benim cep telefonumu kimden aldın bakayım?
-Tuğrul’dan aldım.
-Tuğrul’dan mı? Sen onu nereden biliyorsun ki?
-Yav nasıl bilmem. Ben Tuğrul’un babasıyım.
-Aaaa Sami babacığım sen miydin? Ben de rahmetli babam sanmıştım seni.
-Çok şükür rahmetli değilim. Annen ile halvet olmadan da rahmetli olmaya hiç niyetim yok.
-İlahi Sami Babacığım. Ne garip zevklerin var..Annemle helva yemek ha? Boğazda balık, ya da bir muhallebicide muhallebi desen haydi neyse de helva yemek…Çok hoşsun doğrusu.
-Yav helva eğil…Neyse…Annene bahsettin mi benden?
-Evet bahsettim. Hatta resmini de gösterdim. Çok beğendi seni
-Eeee ne dedi benim için
-‘’Maşallah, maşallah hayvan gibi herifmiş.’’ dedi.
-Hayvan gibi…Bu şimdi beğenmiş hali mi oluyor?
-‘’Aslan gibi herifmiş ‘’ dedi..Amaaannn ne fark eder ki aslan da bir hayvan değil mi neticede?
-Haklısın valla…Ya pardon unuttum sormayı. Annenin adı neydi?
-Mualla
-Aman ne âlâ, ne âlâ,
-Anlamadım.
-Yani Çok güzel bir isimmiş demek istedim. Eee ne zaman buluşuyoruz?
-Pazar günü saat iki …Beykoz Korusunda…Hemen Girişteki çay bahçesinde. Uyar mı?
-Uymaz mı? Uyar tabii ki.
-İyi o zaman. Ben kapatmak zorundayım şarjım bitiyor. Ellerinden öpüyoruz babacığım.
-Kim ellerimden öpüyor sen ve annen mi? Sen tamam da annen ellerimden öpmesin. O kadar da yaşlı değilim.
-Yok babacığım…Ben ve torunun ellerinden öpüyoruz.
-Torunum mu?
Torunum mu? Haydaaaa…Buyur buradan yak. Namussuz telefonun şarjı tam da bitecek zamanı buldu.
Dıgıl Çelebi ne haltlar karıştırdı acaba? Torun ha? Mutlaka yukarıdaki gibi bir şeydir.
***
Bitmediğini söylememe gerek yok sanırım.