Akşam yedi gibi eve geldim. Benim evlatlardan büyüğü bir sitedeki vatandaşların can, mal, ırz ve namuslarını her türlü iç ve dış mihrakların saldırılarından korumak üzere dış kapıda ağaç olmak üzere hazırlanırken diğeri de Türkiye’nin en önemli göz hastanelerinden biri önünde milletin g.tünü…pardon gözünü korumak için kapıda dikilmek üzere hazırlanıyordu. Büyük sıpa direkt konuya girdi?
-Eeee baba cici anne ne zaman geliyor bakalım?
Öteki durur mu? O da lafı soktu hemen.
-Eee baba…Anlat bakalım benim kaynanaya yatay geçiş mi yaptın, yoksa dikey geçiş mi?
-Gidin lan başımdan namussuzlar. İnsan babayla dalga geçer mi?
-Ne dalgası ya…Sevincin sevincimiz, üzüntün üzüntümüzdür.
-Sen aradan çık ki sıra bize gelsin. Yoksa kız kurusu…Yani pardon , erkek kurusu olup kalacağız. Senin yüzünden ne hakimler, ne avukatlar, ne mühendisler istedi de varamadık.
-Defolun lan eşek sıpaları. Yürüyün bakalım…Toz olun. Görev sizi bekliyor. Haydi öptüm ikinizi de.
Benim aslanları gönderdikten sonra yine Bilgisayar başına konuşlandım. Msn yi açmamla birlikte taarruz başladı tabii ki? Hem Mualla hem de Nuray…İkisi de nette.
MUALLA- Ah Sami Beycim. Ne kadar müteessirim bilemezsiniz. Fena halde rahatsız oldum bu gün. Akşama kadar tuvaletten çıkmadım.
NURAY-Hocam nasılsın? Bu günden memnun kaldın mı?
BEN- Offf offf offf çok üzüldüm.
NURAY- Aşk olsun hocam. Ben seni üzecek ne yaptım ki?
Yav ben bu internet ortamında birden fazla kişiyle konuşma yapmamalıyım ama şimdi mecburum ve de hatlar karıştı yine..Mualla'ya yazayım derken Nuray’a yazmışım…Ayıkla pirincin taşını…Eeee yalandan kim ölmüş. Salladım gayrı
BEN- Özür dilerim Nuraycım. Bir öğrencime yazdıydım yanlışlıkla sana gelmiş.
MUALLA- Pardon anlamadım? Nuray da kim?
BEN- Ah hanımefendi. Adeta öğrenci saldırısına uğradım. Bir öğrencime yazdıydım. Yanlışlıkla size yollamışım.
NURAY-Aloooo sustun. Cevap versene.
BEN- Ya bu gün çok güzel bir gün geçirdim. Yarın buluşalım mı? Kadıköy’de Simit Sarayında ha?
MUALLA- Bensiz güzel bir gün ha? Ama yine de ne kadar iyi olur Sami Beycim. İyi olursam saat on iki gibi buluşuruz. Ok?
Anaaa…Ya mesajı yine yanlış yere yolladım.
NURAY-Anladım sen beni hiç sevmiyorsun. Cevap bile vermiyorsun yazdıklarıma.
BEN- Tamam hanımefendi. Yarın Kadıköy Simit Sarayında saat on ikide de ( Güya Mualla’ya yazıyorum )
NURAY- Ay çok teşekkür ederim hocam. Yarın saat on ikide mutlaka simit sarayında olacağım.
İyice çuvalladık. ‘’Yiğitliğin onda dokuzu kaçmak. Biri de hiç görünmemek ‘’ demişler. En iyisi sıvışmak. Hemen acilen bilgisayarı kapattım. Lakin bu sefer de telefon çaldı. Önce Nuray:
-Hocam çok teşekkür ederim nazik davetin için. Lakin niçin netten ayrıldın?
-Ya elektrikler kesildi kusura bakma.
Sonra da Alev’in telefonundan Mualla
-Beyefendicim ayrıldınız netten. Umarım bir sıkıntı yoktur.
-Sormayın hanımefendicim. Sanırım sizdeki amel bana sirayet etti. Feci halde bağırsaklarım buruluyor.
-Ay telefonla da mı sirayet ediyor?
-Ah ah..sormayın. Her şeyi böyle birbirine karıştırınca maalesef her şeyle sirayet eder bu illet.
-Anlamadım neyi karıştırdınız?
-Abur cubur efendim. Abur cubur…Ayıptır söylemesi bu gün balık yemiştim .Sanırım bayattı. Midem alt üst vaziyette şu anda. ( Valla o balık ahrette benden hesap sorsa yeridir. Öyle lezzetli ve de tazeydi ki )
-Ay çok üzüldüm. Kırk yılda bir şöyle baş başa, her gün saat on iki gibi kahvaltımı yaptığım simit sarayında buluşalım dediydim ama nasip değilmiş. Neyse ben öptüm sizi.
-Ah efendim ben de zatı-ı âlinizin gonca femine bir buse-i naif kondurdum.
-Anlamadım.. İyi bir şey mi bu?
-Çok iyidir efendim. Özellikle amele bire bir.
Bu hatunlardan biri beni fena halde öpecekti ama hangisi. ‘’Her gün, hem de saat on ikide kahvaltı yapacak başka bir yer bulamadın mı be mübarek? Evinde zıkkımlansana ne zıkkımlanacaksan. Nuray’a randevu verdik saat 12 de ne halt edeceğim şimdi?’’
Hemen Nuray’ı aradım. Randevu yerini değiştireceğim . Lakin telefonu kapalı. Cafer def-i hacet eyledi bez getir. Netten ulaşayım dedim. Nette de yok. Haydi buyurun cenaze namazına.
Ertesi gün saat on bire kadar Nuray’a ulaşmaya çalıştım ama ne telefon ne de internet hiç biriyle ulaşmam mümkün olmadı. Mecburen ‘’Oldu olacak, kırılsın nacak’’ deyip Kadıköy’e indim. Simit Sarayı’nın önünde beklemeye başladım. Nuray gelirse onu başka yere götüreceğim.
Saat tam on ikide telefonum çaldı. Arayan Nuray.
-Hocam nerelerdesin yahu yarım saattir seni bekliyorum.
-Nerede bekliyorsun?
-Simit Sarayının içindeyim ben. Sen neredesin?
-Ben de dışında bekliyorum seni.
-E o zaman gir içeri. Boşuna bekleme.
Tam içeri girerken Anjelina Joly’nin Türkiye temsilcisi bir bayanla çarpıştım. Aman Allah’ım Mualla bu…Kalıbımı basarım Mualla. Yanında ise altmış beş- yetmiş yaşlarında bir virane var. O da hatun kişi…Daha doğrusu ‘’hatun kişi niyetine’’ bir hatun kişi
-Çüüüşşş Lan öküz…Önüne baksana.
Yok ama olamaz…Benim asıl ve aristokrat Mualla’m böyle konuşmaz. Bu kadın Mualla olsa ‘’ Beyefendicim lütfen biraz daha dikkatli olur musunuz? der’’
İşin kötü tarafı Nuray da gördü olayı ve de kollarını sıvayarak geliyor ki eyvah eyvah. Hemen olaya müdahale etti.
-Bana bak yelloz. Haddini bil. Yolarım seni burada… Kuru yolma tavuktan beter olursun.
-Caaarrrt kaba kağıt. Sen kimi yoluyorsun bakalım?
Valla ne yalan söyleyeyim iki kadının şöyle saç saça, baş başa kavgası kadar hayatımda bana keyif veren başka hiç bir şey yoktur lakin kavgacılar benden olmamak şartıyla. Biri müstakbel eşim. Öteki eski aşkım birbirine girecek. Neyse ki garsonlar araya girip ortamı yatıştırdılar. Biz de -ben sigara içtiğim için- dışarı çıktık. Orada oturduk masaya. Çay içtik sadece. Gelmişten geçmişten konuşuyoruz Nuray ile. Nuray her zamanki Nuray tabii ki…Ve de her zamanki beylik sorusu. Okuldayken de sorardı. Sadece bana değil. Herkese… İşte o soruyu sordu yine:
-Bu gün nasılım?
-Maşallah Arnold Şıvarzeneger gibisin. Kadını çarpanlarına ayıracaktın az daha.
-Yav sorma…Şıllığa bak…Bak kaşıntısı bitmemiş anlaşılan. Bu tarafa geliyor.
Gerçekten de Mualla az sonra bizim masaya yaklaştı?
-Yakışıklı…Ateşin var mı?
Soran bizim Anjelina…Sanki demin bana ‘’Öküz ‘’ diyen o değil.
-Var ki hem de nasıl. Fena halde ateşim var hem de?
Çakmağı çakıp çırayı yandırdım. Yani efendim Mualla’nın sigarasını yaktım. Yakmasına yaktım ya ellerim tir tir titriyor. Allah'tan kestirmişim bıyığı ve gözlerimde o siyah gözlük var. Mualla beni tanımadı.
-Mersi canım.
Mualla yanımızdan ayrılırken fena halde bozulmuş olan Nuray bana bir peçete uzattı.
-Hocam al şunu da ağzının sularını sil. Ah siz erkekler yok musunuz. Yanınızda bir bayan varken bile başka kadınlara bakmaktan kendinizi alıkoyamazsınız hiç.
‘’Ama o başka kadın değil ki Mualla’’ demedim tabii ki Nuray’a. O kadar da salak değilim yani. Gerçi Mualla’da bir gariplik vardı ama olsun. Mualla Mualladır.
Mualla, yanındaki viraneyle birlikte gitti bir masaya oturdu ve cep telefonunu çıkararak çaldırdı. Aynı anda benim telefonda da bilmediğim bir numara gördüm. Aradığı bendim maalesef. Açmasam Nuray gıcık kapacak, Açsam karı tam arkamda. Cep telefonu denilen o namussuzu ne diye kapatmadım ki. Al başına belayı. Aaaahh ahhh bu tecrübesizliğin gözü kör olsun.
-Ah beyefendicim. Bu gün başıma neler geldi bir bilseniz. Çok kaba bir adam beni fena halde rencide etti. Bir de yanında kadın var ki sormayın. Şu anda da tam karşımda duruyor. Ne kadar rahatsızım anlatamam.
-Ah hanımefendicim. Aldırmayın siz onlara. Ben sizi çok çok öpüyorum. Müsait bir zamanda geleceğim inşallah yanınıza.
O da beni öptü ve telefonu kapattık. Allah'tan ona sırtım dönüktü. Yoksa iş sakattı. Lakin bu sefer de Nuray çok fena bakmaya başladı.
-Kimdi o?
-Ya bizim okulun müdiresi… Kadına ‘’Hastayım , bu gün okula gelemeyeceğim ‘’ demiştim. O da ‘’ille gel, bu gün müfettişler gelecek ‘’ diyor…Ben de ‘’ Onlara aldırma dedim’’
-İyi de sen hep böyle öper misin müdireni?
-Valla mâbadım sıkışınca mecbur. Olur olmaz her şeyi öpüyorum böyle.
-Anlamadım.
-Aman her şeyi de anlama ya…
-Kalkalım mı. Sıkıldım buradan. Şu yelloz da fena bakıyor zaten. Biraz daha kalırsak karıya girecem resmen.
Canıma minnetti. Kalktık ve sahilde bir balık restorana oturduk. Az sonra yanımıza bir Çingene gacısı yaklaştı.
-Abe ağabeycim alasın yengeme şuradan bir çiçek. Sevindiresin ablacımı.
-A be o yenge değildir. Arkadaşımdır. Ama alayım bir gül.
Bir gül alıp Nuray’a uzattım. Aaa o da ne. Resmen gözleri yaşardı?
-Hocam biliyor musun hayatımda ilk kez bir erkek bana bir çiçek veriyor?
-Sevgili Nuray biliyor musun ben de hayatıma ilk defa bir kadına bir çiçek veriyorum.
Allah’ım affetsin. İki gündür sayısız yalan söylemiştim. Ama bu söylediğim tamamen gerçekti. Evet…Hayatımda ilk defa bir kadına bir çiçek veriyordum.
Sahil lokantasında son olarak köfte yedikten sonra bir daha kim bilir ne zaman, nerede, hangi şartlar içinde buluşmak üzere son kez kucaklaştık. Dostça, arkadaşça, abi ve kardeş olarak ve hayat denen bu yolda her birimiz, bizim için belirlenen yaşamı yaşamak üzere birbirimize ‘’ Hoşça kal ‘’ dedik.
Daha bitmedi. Sakın bir yere ayrılmayın.