Fındık


O zamanlar insanlar birbirleriyle haberleşmek için mektup denilen bir araç kullanırlardı. Çünkü cep telefonları o devirde hayallerimizde bile olmayan bir nesneydi . Her evde de yoktu öyle ev telefonu dediğimiz sabit telefonlar. Postaneye gidip santral memurelerine yalvar yakar sonunda - eğer Adana, ya da Ankara araya girmezse- bir iki dakika görüşebilirdiniz bir tanıdığınızla, yakınınızla.

Postacı kapımı çaldığında bayağı sevinmiştim. Canım anam yine yalvar yakar abime, kardeşlerime mektup yazdırıp yollamıştı ha? 

Ah benim canım anacığım. Her satırını en az on defa tekrarlatıp sonra da ’’ Yazdın mı? ’’ diye sorduğu için her bir kardeş o, ’’ Oğlum gel de bana bir mektup yaz.’’ dediğinde mutlaka bir bahane bulur, kaçacak delik arardık. Mutlaka ’’ Akşama ıspanaklı börek yapacağım.’’ Diye kandırmıştı benim biraderlerden birisini.

Postacı ’’ İstanbul’dan mektubun var ’’ Deyince kimden olduğuna bakmadan yırttım zarfı ve okumaya başladım.

Daha başlığı görür görmez mektubun annemden gelmediğini anladım.

’’ Sevgili Haşarat ’’ Diye başlıyordu mektup.

Bana bu dünyada ’’ Haşarat diyen tek bir kişi vardı: Sevtap

Bir yaz tatilinde Sevtap’a, Manavgat’ta yaşadığım bekar evinde hamam böceğinden tarla faresine, hatta yengeçe kadar her türlü haşaratın ve böceğin  olduğunu söylediğim için adımı ’’Haşarat’’ koydu ve o günden sonra bana hep ’’ Haşarat’’ Diye hitap etti.

Sevtap, Annemin halasının kızının kızıydı. Her nedense bizler annemin halasının kızına hep Kaniye Hala derdik. Sade bizler değil, benim teyzeoğulları da hala derdi ona.

Kaniye Hala’nın Haydar ve Zeki adında iki oğlu, Sevtap adında bir kızı vardı. Benden bir iki yaş büyüktü Sevtap. Çok çok güzel ve havalı bir kızdı. Annem , abim için ’’ Allah’ın emri-peygamberin kavliyle’’ Demişti halama. Halam ’’ Kısmetse ’’ Diye cevap verse de Sevtap nazikçe ’’ Ben Kâni’yi hep kardeşim, ağabeyim olarak gördüm. Ona eşim gözüyle bakamam. Olmaz. ’’ Demişti ama bu ’’ Olmaz ’’ dostluğu, can cana olma durumunu hiç bozmamıştı.

Abim ile Sevtap evlenmiş olsalardı sadece evlenmiş olmak için evleneceklerdi. Çünkü Abim de Sevtap'ı kardeşi gibi görüyordu. Annemin işgüzarlığı işte...

Oysa ben aşıktım Sevtap’a... Aradaki yaş farkı sebebiyle abim için istemişti onu annem. Ben de öfkemi, kızgınlığımı, kırgınlığımı kalbime gömmüştüm.

Aşkım Sevtap şimdi bana mektup yazarak ’’ Sevgili Haşarat, bir kaç günlüğüne tatil yapmak amacıyla sana misafir olmak istiyoruz annemle birlikte. Müsait misin? ’’ Diye sormuştu.

Nasıl müsait olmam ki? Neticede benimle birlikte kalan iki bekar arkadaşı nasılsa başka bekar arkadaşların yanına sepetlerdim. Kırmazlardı beni. Hem evde hane halkı reisi bendim. Ben ne dersem o olurdu Bursalı Mehmet’i de, Alanya’lı Hasan’ı da o eve alan bendim.

Nitekim ’’ Arkadaşlar kusura bakmayın, bir kaç günlüğüne sizi sepetlemek zorundayım. Yataklarınız bana lazım’’ Dediğimde hiç itiraz etmediler. Sadece ’’ Eeee..Bizim yemekleri kim yapacak ?’’ Diye sordular. Sert bir Drakula bakışı atıp ’’ Sevtap geliyor ulan. Zıkkımın kökünü yiyin bana ne? ’’ dediğimde durumun vahametini, ehemmiyetini,ciddiyetini ve aciliyetini anlayıp toz oldular.

Bir kaç gün sonra Sevtap ve Kaniye Halam geldiler. Benim ağzım kulak hizasında tabii ki. Lakin Manavgat o zamanlarda küçük bir ilçe. Millet desen meraklı... Sorular yağmaya başladı doğal olarak ’’ Hoca kim bu güzel kız? ’’ Ben de şişine şişine cevap veriyorum. Benden büyüklere, komşulara ’’ Müstakbel gelininiz ’’, benim arkadaş grubuna ise ’’ Yengeniz olur kendileri ’’ Diyorum.

Millet şaşkınlık içinde... İki sebepten şaşırıyorlar: Birincisi bu kadar güzel bir kız bula bula benim gibi bir hıyarı mı bulmuş? İkincisi ben mutaassıp bir erkeğim. Alnı seccadeden kalkmayan biriyim,( İmam- Hatip  lisesinde  öğretmenim  ya- çok yalan  olmasa da   herkes  öyle  sanıyor. )  nasıl olur da taa o devirlerde bile mini şortla dolaşan böyle bir kızla evlenmeyi düşünürüm?

’’ Çatlasın gavatlar meraktan ’’ Diyor ve hiiiç aldırmıyorum meraklı ve dedikoducu insanların sözlerine, bakışlarına.

Bu arada dul olan Kaniye Halama bile kısmetler yağmaya başladı. Millet soruyor ’’ Halan dul mu?’’ Diye. Dul olmasına dul da öyle ucuza vermem halamı. Bir pamuk ya da portakal ağası da çıkmadı taliplerin arasından. Velhasılı hala dul kalmaya mahkum.

Sevtap ve halam bir hafta kadar kaldılar bende. O zamanların Manavgat'ında sivrisinek çok bol olduğu için oldukça fazla miktarda kan kaybına uğrasalar da güzel bir tatil yapıp tekrar İstanbul’a döndüler.

O bir haftalık süre içinde Sevtap bana ’’ Haşarat’’tan başka bir şey demedi. ’’Anası hariç gavurun kızı ’’ bir tek kere şöyle ’’ Ben de seniiiii’’ anlamına gelecek bir harekette bulunmadı. Zaten olmazdı da. O kadar ayrı dünyaların insanıydık ki. Ve anladım ki ben ona ne kadar aşık olursam olayım Orhan Baba’nın dediği gibi ’’ Bir araya gelemeyiz sevdiğim’’ Durumu vardı aramızda.

Sevtap'la  Kaniye  Halam  İstanbul'a  döndükten  kısa süre  sonra taaa  Finike'de  yaşamakta  olan  nasibim  ile evlendim ve  gördüm  ki  bir  yürekte  iki  sevgi  olabiliyormuş.

Neyse...  O  kısmı  karıştırmayalım  fazla.  Daha  Fındık'a  bile  gelmedik. Uzatmayalım. 


Ertesi sene bir gün okulda nöbetçi öğrenci çağırdı dersten beni. ’’ Hocam size bir telefon var. Acele Müdür Beyin odasına gitmeniz gerekiyormuş ’’ Diye.

Acil telefonlardan oldum olası korkarım. Korka korka gittim Müdür Beyin odasına. Telefonu aldım. Karşı taraftaki ağabeyimdi.

-Buyur abi. Ne oldu? İnşallah kötü bir havadis yoktur.

Zavallı abim nereden bilsin benim ona aşık olduğumu. Pat diye söyleyiverdi hemen.

-Oğlum, Sevtap öldü. Acele gel, cenazesinde burada ol.
-Hangi Sevtap ya?
-Ulan deyno. Kaç tane Sevtap var? Kaniye Halanın Sevtap’ı.

Olduğum yere çökmüşüm. Sevtap ? Nasıl olur ya? O cıvıl cıvıl, hayat dolu kız nasıl ölür? Daha yirmi sekiz yaşında...Olamaz.

Olmuştu ama... Boynunda çıkan küçücük bir çıban, önemsemediği, patlatmak için sıktığı, sıktıkça içeriye doğru büyüyen bir çıban, sonunda beynine kadar ulaşmış ve onu bizlerden alıvermişti. ( Sanırım  Yavuz  Sultan  Selim'i de  hayattan  eden  şirpençe  olsa  gerek. ) 

Hastane ve doktoru hiç sevmeyen Sevtap, inatla ısrarla doktora, hastaneye gitmemiş ama sonunda bir hastane odasında o bakmaya kıyamadığım gözlerini hayata bir hastane odasında yummuştu.

Dünyada her şey aklıma gelirdi de gül yaprağı bile atmaktan çekindiğim Sevtap’ın üzerine kara toprak atacağım aklıma gelmezdi. Ama akla gelmeyenler başa geliyor. Zavallı Halam ağlamaktan göz pınarları kurumuş , sesi artık çıkmaz olmuş haldeyken ben Feriköy mezarlığında hınçla toprak atıyordum Sevtap’ın mezarına. ’’ Al ulan, al da doy namussuz kara toprak ’’ Diyerek.

Cenazeden sonra Halamın evine geldim. İçeri girer girmez halam Sevtap’ın evde beslediği Bichon Havanese cinsi ve adı ’’ Fındık ’’ Olan köpeği göstererek ’’ Şunu alın atın. Birilerine verin. Ona baktıkça Sevtap’ımın acısı daha fazla içime çöker. Dedi. Biz de köpeği alıp başka bir semte götürerek uzaklaştırdık halamdan. Evet,  Fındık,  Sevtap  ve  Kaniye  Halamın  köpeğiydi...

Sevtap’ın olümünün üzerinden iki aya yakın zaman geçti. Yaz tatili gelmişti ve ben artık ilk çocuğumuza hamile olan eşimle birlikte İstanbul’daydım. Halamı ziyaret edeyim dedim. Kapısını çalmamla birlikte içeriden ’’ Hav..havvv ’’ Diye sesler geldi. Kendi kendime ’’ Halam sanırım yeni bir köpek aldı ’’ Diye düşünmüştüm ama yanılmışım. Kapı açılır açılmaz Fındık daldı paçalarıma ve çekiştirmeye başladı. Yine de inanamadım onun Fındık olduğuna. Öyle ya onu taaa nerelere atmıştık kardeşlerimle  birlikte.  

İçeri girdim. Halam açıkladı durumu. ’’ Sevtap’ı defnettikten sonra her gün mezarına gittim. Daha ertesi günden  itibaren ne görsem iyi? Bu Fındık da  geldi  her  gün  Sevtap'ın  mezarına . Sadece  gelmekle  kalmadı,  her gün  Uuuuuuu  diye  uluyarak  resmen  ağladı,  göz  yaşı  döktü  benimle. Bir kaç gün aldırmadım ulumasına. Sonunda baktım o da benim kadar acı çekiyor. Onu evinden, yuvasından ayırmak zalimlik olur diye düşündüm ve bu sadakati karşısında acımızı birlikte paylaşmak için onu tekrar eve aldım.’’

Zavallı halam...Bir kaç sene sonra büyük oğlu Haydar da kanserden ölünce hepten sarıldı Fındık’a. Taa ki Bir gün Fındık da ölünceye kadar... 

Sonra?

Sonra  Kaniye  Halam  da  göçtü  bu  fani  dünyadan.  Zaten  kime  yar  olmuş  ki  dünya?

Ha,  böyle  bir  yazının  başlığı  niçin  Fındık?

Yazıyı  tamamen  okuduysanız  siz  söyleyin:  Bu  yazı  içinde  ondan  daha  sadık  bir canlı  gördünüz,  hisettiniz  mi?  

( Fındık başlıklı yazı Sami Biber tarafından 19.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu