Zor bir bilmeceyi sahipleniyorum,
Lades demenin inkârında
Yalıtılmış bir rakam kadar iddialı
Bir sanrıyım belki de.
Göğün mavisinden uzak bir halka;
Döşemenin dibinde bir leke
Layığı ile yaşamak adına
Usulen sevdiğim kabrime
Sunduğum taziye.
Mahşere yürüyen defolu bir fani:
Aşkın allak bullak eden tezahürü
Yine mimlenmiş;
Yine muma dönmüş
İçimdeki pervane
Göğün de tek şahidi
Kursağımda takılı o tek hece.
Lanetin sihrine vakıf
Aslında şerrin hayra yorduğum izleği:
Tembel teneke diye bağırmak aslında
İçimdeki tek dürtü
Kendime yönelik bir ok’u
Ellerimle sapladığım yüreğin külfet
bildiği
O geniş mezhepli hüzün
Belki de bakir bir cümlenin
nezaretinde
Kıyıma uğramak kadar anlamsız
Zarların yek geldiği;
Tek mertebe,
İnsanlığın ve sevginin ifşası.
Ne gam, ölsem:
Mücbir sebeplerden sevilmediğim
Nasıl da aşikâr
Ben ki;
En nankör ve bonkör gölgenin dibine
düşen
Yeşil benzeri bir göğün
Maviye çaldığı mı?
Sonrası kavuşmakla gitmek arasında
Devinen bir mısra
Yüreğin attığı her hece
Şiir tadında öykündüğüm
Masallardan düşüp de yola
Düşen yüzümden bil ki;
Asla değil bin parça.
Ben müridiyim aşkın;
Zamanın deştiği ayak izimde saklı
İçimdeki şifrenin
Vakur çehresi
Doğanın da hediyesi
Şaibeli ömürlerden
Düşen payıma.
Akılsız bir sevda madem;
Aşka dair kime etmeli ki sitem?
Mevcut yörüngemde
Ay kadar ışıldak bir terennüm
Yıldızların soğuk varlığından kaçıp
sığındığım
Güneş kadar da sıcak bir hutbe.
Şimdi soyalım katlarımızı:
Maskeleri yırtıp
Bir kez olsun solalım gün ışığında.
Kinayeden arınmış ruhlarımıza
Çeki düzen verip…
Gerisi Allah kerim:
Beyhude bir yürek olsam bile
Demlenmek değil mi,
Her derde tek çare?