Zamana dair bir tabu, sessizlik: için
makberinde, döşenmiş acıların devada tınısı.
Soldan sağa…
Sayı adımlarını ve tut yüreğindeki
her kımıltıyı.
Yükünle eğilip bükülmeden ve hızlı
adımlarla geç bu şehri boydan boya istersen yandan yandan yürü.
Tezat acıları var iklimlerin ve
tevafuk bildiğimiz rahmeti doğanın.
Sıdkı sıyrıldı mı insanın gidişat
benzeri bir geri sayım aslında hükümlü ve yükümlü olmasak da bir bir dökülen
yapı taşları zemindeki parkelerin.
Nöbetçi kuşlar gibi ve alıcı…
Aşk gibi… aksıran ve aksayan
bünyesinde ışıklar henüz sönmeden aslında şahika seslerin varlığı aslında
yokluğun hicvi aslında asılsız ve mesnetsiz ithamlar…
Dokudukça evreni; okşarken duyguları
ve uyutmadan içindeki çocuğu.
Say sadece, say: soldan sağa ve
azımsama küçülen rakamları.
Eksilen bazen hiçliğe dair bazen bir
şiiri yarıp ortasından elma gibi kemirdiğimiz değil şiir iken duyguları
kemiren.
Şatafatlı vecizelere.
Ölüm benzeri uyku nöbetleri ya da
şafağın doğum sancısı ve ışıldayan yürek benzeri ışığın doğasına uygun tabiat
ve insan yeniden canlanırken.
Umut benzeri.
Unutulmuşluğa yenik düşen ve uyduruk
düzene baş koyan ya da baş kaldıran…
İşveli bir ses. Kadınsı bir refleks.
Aşk… şaşalı ve hummalı bir yoksunluk
aslında kat edip bunca yolu hala nasıl oluyor da özlem deşerken yorgun yüreği?
Kerbelası ömrün; dizelerin hulasası
ve aşkın depozitosu adeta ölümüne ayrılık acısı aslında ölümden kasıt yine
beyitlerce şiirde çivileme bir atlayış ama göğün tepesine ve zincirleme duygu
kazaları.
Zamandan yana dertli mi de şair
gıyabında noksanlığını zikrediyor oysaki bir zaman dilimine uyan en tutumlu ve
sorumsuz canlı yeri geldiğinde…
İşte kanayan bir şiir daha ve
dizelerin intiharı tıpkı şairin yorgun kaleminde bir bir nükseden mazinin
izdüşümüne riayet eden tanrısal bir sunum adeta: için için büyüyen ve kendi
kanında boğulan görgüsüz bir yürek.
Sevmek mi dedi birisi?
Daha fazla ve… makber çağırıyor ölü
kalemi oysaki şiir yazacaktım daha sonra şiir olup yol döşeyecektim duyguların
altına sonra da kırmızı bir halı ki sevdalı yürek seke seke yürüsün makberin
çağrısını kulak ardı edip…
Say çabuk say.
Aksayan iç sesinden kop ve sadece
sayıların yolunu gözle.
Eksilen zaman ve eksilen hücrelerim
aslında her şey eksik.
Aşk gibi şaşalı.
Aşk gibi uyumsuz.
Soldan sağa.
Ta ki son nefesine kadar şiirin.
Olmadığı çubuklar devinsin ve katre
katre yok olsun içindeki hıçkırık.
Sağ kaldığın kadar salim kaldığın
kadar ve soldan başla saymaya ki en yüksek atışı yine solundaki sayılar
yapıyor.
Eksilen tarhında ümitlerin ve
ödemediğin senetlerinde yorgun ruhunun sadece sus şimdi.
Sus ki evren duysun içindeki çığlığı.
Ölüm bile vazgeçiremez seni bu sevdadan.
Hiçliğin aşkla dansı yine varlık
adına bir teamül iken özlemin seğirten iç sesi aslında doğanın da en görgüsüz
iş birlikteliği belki tabiat ananın da en büyük aşkı iken evren ve canlılar ve
tükenmeyecekmişçesine hayat şarkısı ve sonsuzluğa uzanan rakam ve duygular
tıpkı aşkın közünde evren kendini anbean yenilerken.
Solsa da yaprak.
Sönse de ışık.
Sussa da Yaratan.