Göğün lanetini dillendiren konçerto;
Zamanın ve aşkı mimleyen Tanrısı
sevdaların.
Meczup yüreklerden süzülen nameler
Varlık kadar hatırşinas olmayı lav
eden
İkircikli düşler…
Palazlanmış acılarda somurtkan imler
var tefekkürde;
Aşkı unutan adamlar var
Kadınların yokluk mezarında;
Şiirler var şairler var
Ölümle pazarlığa tutuşan
İllet bir yanılgı
Dibe vurmuş duyguların köhne
hayalleri var
Yanıltan ve yanılmayı affetmeyen
Düş birikintisi gölgelerde
Secde eden varlık kadar
Huzura yenik düşen aşkın ilahı
Kar beyazı yüreklerde asılı kalan
Rahvan beyitlerin mezarına takılan
aryalar var…
Zamanın ölü güfteleri
Yokluk panayırında
Hiçe satılan ölü bedenler var
Kaynakçası aşkın nasıl ki;
Özlem ve yetim bir sitayiş:
Şimdinin mağduru gölgelerin gücü
Yetim diyezler var aslında
İçindeki notalara kırgın besteler var
Güftelerin göz temas’ı aşkın
Hümayunu iken
Debdebeli yok oluşlar
Ve iklimsiz yılların
Serenat yaptığı asırlarca acı var.
Kanayan surelerin
Kanatan bedellerin
Kanan yüreklerin sevdiceği
Masum gölgeler var
Masumiyeti ırgalamazken kimi insan
tüccarı
Yaftalanmış müzmin ateşler var
Aşkın mihrabına yenik düşmüş
Ne çok mahzun sevda var
Sevdalanmak değil de maruzatı
Bile bile unutulmayı göze almış
Yana düşmüş başı
Almış intikamını bir ölü şiirden
Unutulmaya yüz tutmuş şairlerin
Israrcı imgeleri var.
Aslında şiir bile olmayı becerememiş
Yetim tümceler var
Dizgiden geçmeyi unutmuş
Dinginliğin rahvan kuytularında
uyutulmuş
Ve tebessüm var
Her şiir düşüp de yola
Şairin kalemi koşarken dizelerin
peşinden
Aslında aşk var şaire dair
Ve şiire biat
Sevgiyi şiar edinmiş bir yürekten
ötesi mi var?