Bir sonu dillendirebilirim
Belki bağlaçların uzadığı yolda
Bağlayıcı bir sır sunabilirim
Şerefle yüklendiğim yaşamı sunmadan
kadere
Ölüm de çalmazken kapımı
Ben ki
Mengene düşlerde hep ramak kala
O meçhul sona
Kurduğum saatin alarmı
Kapımı vururken;
Nerede kaldın, diye.
Sonlanan mizacında hayallerin
Kuşağımda bir delik daha açarım
Ve içimdeki dağları bir bir sererim
Yüreğimdeki boşluklara
Elemle zuhur eden mutlu yüreğimi
Kaybederim günün birinde
Sevdiceğim bir düş dayanıp da kapıma
Ben bedeller öderim
Damıttığım ruhumun paslarında
Boyalar sürerim saçımın aklarına
Kurduğum değil yıktığım dünyama
Taziyeler gelir sağdan soldan
Ruhuma basan afakanları
Sonlandırsın diye ahir zaman
Zum yaparım içimdeki benekleri
Ve büyürler de büyürler.
Sonramla iştigal
Beyhude bir terennüm düşer
dudaklarımdan
Kan çanağı olmasa da gözlerim
Ferime yenik düşer güneş
Zaman bile kalıbındaki maniveladan
Almazken gözlerini şiirlerden,
İçimdeki kuytularda kurtlar ulur da
ulur
Ulu bir dağın indinde
Belki nazenin yürekte
Aryalar söyler içimin kabadayıları
Lafla peynir gemisi de yürür
Hayat da geçer öyle ya da böyle
Lakin son bulmuşken
İçimdeki kazanın ateşi
Soğurum ben hayattan ve kendimden
Ve aşka banarım son satırlarımı
Sanki o gelecekmişçesine.
Beklerim de sonlanmam;
Severim de gamlanmam;
Susarım sonra içimin efkârında
Gemiler geçer
Sirenler çalar
Gelsin diye yollarına serdiğim
kırmızı atlasım
Belki en pejmürde gölgeyim
Çeperinde yanılgıların izdihamı
Ben ki kıyama durduğum her infilakta
Aşka boyarım yeryüzünü
Kimseler görmese de isterim ki;
Sadece o görsün içimdeki fırtınayı
Ve dindirsin bir gün ansızın…