Hafta içinde yine bir cinayet haberiyle sarsıldık. Ankara'da,
Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Hasan İsmail H. odasında
tartıştığı araştırma görevlisi Ceren Damar'ı önce bıçakladı, ardından
tabancayla vurdu. Ağır yaralanan genç kadın, sağlık ekiplerinin müdahalesine
rağmen kurtarılamadı. Polis, katil zanlısını kısa sürede yakalayıp, gözaltına
aldı ve tutukladı. Zanlının cinayet gerekçesi, hocasının kendisini kopya
çekerken yakalayıp, tutanak tutmasıydı.
Allah Ceren öğretmeni rahmetiyle sarsın, ailesinin
kalbine sabrı raptetsin.
Olayın aslı bu iken, sosyal medyada yine kimi
hesaplar bu vahşi olayla ilgili etki ajanlığına başladı. Örneğin bir avukat, iftira
dolu şöyle bir tweet attı;
"Bu
katliam politiktir! Ceren Damar'ın gerçek katili, üniversiteleri bilim yuvası
yerine ticarethaneye dönüştüren zihniyettir. Ceren Damar'ın gerçek katili bütün
profesyonel meslek gruplarını asalak, lümpen kitlelerin önüne yem olarak atan
gerici faşist AKP kafasıdır."
Bu hakaret içeren rezil tweet üzerine yine
Twitter'da bir bayan cevap niteliğinde bir yorum yaptı;
“'Katilin
suçu yok, suç iktidarda' algısı oluşturan avukat farkında değil galiba, katil
okulu bitirseydi kendi meslektaşı olacaktı. Birisi pisliğini dışarıya silahla
kusmuş, diğeri klavye ile kusmuş. Zihniyet aynı zihniyet ama eylemin biçimi
farklı."
Bütün bu algı operasyonlarını bir yana bırakalım.
Aslında herkes bu canice olaylarda kendi payını düşünmeli. Gençlerin, toplumun dayattığı ‘idol’leri örnek alarak, küreselleşen
dünyada top gibi nereye vursan oraya yuvarlanıyor olmasında hepimizin rolü var.
Yanlışlar yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Oysa G. W. Leibniz’in dediği gibi, “Gençliği iyiye yönelten, insanlığı iyiye
yöneltir.”
Sevgisizlik çağımızın en büyük belâsı. Sevgisiz
gençler hem ruhsal, hem bedensel yönden çöküyorlar. Birçok genç Allah’tan çok
uzak yaşıyor. Dini yaşamamanın verdiği acıyla sürekli sıkıntılı, hiçbir ortama
uyum sağlayamayan, karamsar ve her şeyden şikâyet eden bir ruh haline sahip
oluyor. Dünya hayatının bir imtihan mekânı olarak yaratıldığını düşünmüyor,
Allah'ın her şeyi bir hikmet üzerine yarattığına inanamıyor, şeytanın da
telkinleriyle mutsuz yaşıyor. Umutlarını sürekli kılacak sağlam bir güvence
bulamıyor, en ufak bir olayda bile ümitsizliğe kapılıyor. Oysa Allah’a duyulan
güven, en zor zamanlarda bile umudu güçlü tutma, stres ve sıkıntıdan uzak olma
sebebidir. Allah, "Sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisine dua
ettiği zaman icabet eden..."dir. (Neml Suresi, 62)
“Dünya
bir gözyaşları ırmağı değildir. Bir ruh oluşturma ırmağıdır. Anne babalar
çocuklarını bazı zevklerden mahrum bırakırlar. Onların bazı şeyleri acı
tecrübelerle öğrenmelerine de izin verirler. Hatta ceza verip acı çektirirler.
Bunu yapmalarının nedeni kısa vadeli hazzın yanında kendine hâkim olma,
bilgelik, ahlaki erdem ve kendini gerçekleştirme gibi önemli şeylerin var
olduğuna inanmalarıdır. Çocuğun bakış açısından bu zalimce görünür. Ancak bu
görüş yanlıştır ve çocuğun bu görüşü savunmasının nedeni anne babanın daha
geniş perspektifini kavrayamamasıdır” diyor İngiliz filozof John Hick.
Evet, dünya bir ruh oluşturma, daha
uygun bir deyimle ruh olgunlaştırma ırmağı. Allah, yarattığı kusursuz imtihan
mekânı olan dünyada, kullarını hem zorluk hem de kolaylıkla imtihan ediyor. İnsan,
yaşamı boyunca ahirete yönelik bir sınav yaşıyor ve bu konudaki çabasıyla
imtihan oluyor.
Sürekli hata yapan, suç işleyen ve şeytanın
bataklığa benzer karanlık sisteminde yaşayan gençler için ciddi ve yararlı
olacak işler yapmak gerekiyor. Güzel ahlâka davet etmek, Allah sevgisinin o kucaklayıcı
sıcaklığına yaklaştırmak, gerçek sevginin güzelliğini anlatmak önemli. Ve bunu
henüz çocukken yapmak gerekiyor. Anne babalar çocukları için birer sevgi
öğretmeni olmalı. İş işten geçtikten sonra “keşke” demenin bir anlamı olmuyor.
İyi bir
hukukçu, iyi bir doktor, iyi bir mühendis olmak için çalıştıkları gibi önce iyi
bir insan olmayı amaçlamalı gençler. Ama büyük bir çoğunluk yalnızca zengin bir
hukukçu, zengin bir doktor, zengin bir mühendis olmayı hedefliyor. Egoizm ve
hırs bataklığı kurutulmadan mücadeleyi kazanamayız. Problem, ahlâkî erdemlerin
benimsenmesiyle çözülür. Anne
babalar öncelikle bunları telkin etmeli çocuklarına. Hayatın amacının yalnızca
yemek, içmek, eğlenmek, iş sahibi olmak, para kazanmak ve aile kurmak olduğu
telkininden vaz geçmeli.
Rahmetli öğretmen Ceren Damar Şenel'in Dışişleri
Bakanlığı'nda diplomat olan eşi Levent Şenel’in hepimize birer ders olacak
nitelikteki sözleri ile bitirmek istiyorum:
“Bugün
sizlerle bir eş, bir evlat, bir abla, sadık bir dost ve çok değerli bir insan
adına konuşuyorum. Bu hayat bizlere hiç ummadığımız anda, tahmin edemeyeceğimiz
acılar yaşatabiliyor. Bu olay bana bir şeyi gösterdi. Ceren her zaman doğru
bildiğini yapan, işini dört dörtlük yapmaya çalışan bir insandı. Hiçbir zaman
kimse hakkında kötü konuşmazdı. Çok değerli bir bilim insanıydı. Çok büyük bir
acımız var. Bu tarz olaylar kötülüğü kötülükle yenemeyeceğimizi bana
hissettiriyor. Biz her zaman iyi olmalıyız. Her zaman iyilikle hareket etmeliyiz.
Benim eşim bir eğitim şehididir. Görevini harfiyen yapmaya çalışırken hayatını
kaybetmiştir. Bir azılı suçlu tarafından. Tüm Türkiye daha düne kadar ismini
bilmediği bir kız için birbirine kenetlenmiş bir halde. Ben herkese çok
teşekkür ediyorum. Benim genç arkadaşlarımdan tek bir istirhamım var. Bunu
belki söylemek benim haddime düşmez ama iyi bir hukukçu, iyi bir mühendis, iyi
bir doktor değil, iyi bir insan olmaya çalışın arkadaşlar. İnsanları sevin ve
hiçbir zaman kötülüğe kötülükle cevap vermeyin. Bu olayla da inşa’Allah bu ülkede eğitim sistemindeki bazı yanlışlıklar
ve pek çok konuda bir duyarlılık farkındalık oluşacak. Dualarınızı eksik
etmeyin. Başımız sağ olsun."