Paslı bir çivi adeta içimi delen
Mübarek zamanın ayağına
Bastığım her düş öncesi.
Sırasını çoktan savmış mutluluk
Bir buse konduruyorum iris’ine
gözlerinin
Tıpkı bez bebeklerin entarisindeki o
kopuk düğmeler
Git gide büyüyen içimin efkârı.
Telaşlı bir satır yumuyor gözlerini
Açıyor imge musluğunun ağzını:
Çok arsızım bu aralar
İçimde saklı o neşriyat
Öfkesini öldürüyor eşrafımın ansızın
Oysaki mazimle gömülmüştüm
Gittiğinden beri.
Hanemdeki yangın büyüyen…
İsli göğsümün kopuk kopçasında
Anlı şanlı bir isyan:
Tanrım yeter ki çok görmesin
Sıralarında nöbet tuttuğum hayat
denen mektebi:
Bir azap ki sorma gitsin;
Şehrin göbeğinde şimşir bir yalnızlık
Saçlarımda uçuşan konfetiler
Geçen seneden armağan.
Nazenin bir yürek büyüyen günbegün;
Şifresi kayıp bir mahzen
Titrek ellerimde yorgunluğun güftesi
Çat kapı gelmiş hüzün;
Sormaz mıyım hiç;
Neyin nesi bunca ölgün sözün
Arka kapağında büyüdüğüme dair?
İçimdeki deli dolu fıtratın
Ayrımcılığa tabi bizim buralardaki
Kaygan yeryüzü
Anlık bir feryatla
Koptuğum kadar ömrün de beratını
verdiğim
Sırasız yıldız takımları.
Bir nebze de olsa
Güneşin doğduğuna kani hazin gökyüzü…
Bir içimlik her bir şiirim;
El çırpan iblise tüm kinim
Bir de elemin arka yüzü
Umutla yaşadığıma biat
Bu şiirin yazmadığım ön sözü.