Küflü bir telaş, vazgeçilmezliğin
merkezi ve de muteber bir sayaç aşkın tarifi.
Göğün bitiminde kara lekeler saklı;
hümayunu acıların, tek taraflı bir suret aşkın mateme dönük yüzünde hayatın
sevdiceği umut.
Lanetin dilinden düşmezken umuda
çemkirdiği beylik bir cümle tadında onca yakarış sızımlık değil benim acılarım.
Hacminde yakarışın; içli bir sitayiş
öykündüğüm dilinde mutluluğun.
Rediflerin ahkâm kestiği şiirlerden
değilim bir bukle de olsa mutluluğun haşmetine ermeyen aklımla, cüce gölgesinde
hayallerin derbeder kimliğimle göz süzüyorum usul usul belki de usulen kırağı
çalan sitemin dilinde niyazlarımı sonlandırıyorum.
Bir hitabe adeta zarfın içindeki
boşluk tıpkı irkildiğim o tebaasında zat-ı âlilerin aşksız kıyama
durulmayacağını öğrendiğim bir tebessüme daha rahmet okumak mı içten gelen
serzenişin aslında tek muhatabının yine ben olduğu.
Dev plazalarda; kısa boylu
gecekondularda aslında sessizliğin istilasında kuru gürültü içimin coğrafyası.
Muteber ikramlarla yüz göz olan bir
misafirim ben yine sezilerimdeki yorgunluğun katmanlarına sürdüğüm acıyı
eritirken bir dirhem et bir gram ayıp örtmez misali haşlıyorum içimdeki ruhu
belki esefin ayak sesinde nazenin kanatlarına yükleniyorum tek günlük ömrünü
aşkla itham edenlere nazire yapan bir sıkımlık canıma kurban olsun, derken
doyamadığım rahmet.
Pejmürde bir lakap dolanıyor dilime,
ruhuma denk düşen hangi hüzün dilimiyse artık muhatap bile olmuyorum gölgemde oynaşan
mavinin lanetini düşürmezken dilinden, gecenin efkârına aldırış etmeden gün
yüzlü bir yakarış: korunaklı bir mizaç değil de koyultulmuş bir beyazın
buğusuna hasret, gök kuşağını tahliye eden hangi aralıksa duruşuma lanet okuyan
dokusundaki kibir ile bir bir dökerken eteğindeki taşları.
Mahrem sızılar kanayanların itirafı
belki kanatmamak adına kanamaya müsait hacminde duyguların, satır arası her
boşluk yine doldurulmayı beklerken…
Yanık merhemi edindiğim gündür
yüreğimi dağlayanlara davetiye çıkardığım; zamansız ölümümdür henüz yaşına
girmemiş çocuk bedenimde sararan benzimde, ben kuytudaki bir gölge olma tadında
henüz şerh düşmemişken dosyama.
Kaybıma biat bir de yalnızlığıma inat
sarıp sarmalıyorum hayatı. Hangi kuşaksa belimdeki ve hangi kuşaksa
yaşıtlarımla eşleştiğim belki de yaşsız ruhumla tahliye etmek adına kalan ömrü.
Ölüm kadar yakın durduğum.
Sevgiden bıkkınlık duyanlara da bir
nazire.
Bir poşet kadar değerimin olmadığı
gün gibi aşikâr ve kuruşlardan dağlar yaptığım günlük alışverişim.
Torbanın içi zaten boşken bir de
içine düştüğüm boşluk ve nasıl oluyor da günü torbaya sokup kıyama duruyorum
gecenin kör vakti.
Muadilim hangi yorgunluksa ve hangi
ruh hali ise.
İçimde dikişi sökülmüş belki de
çekilmiş çürük dişlerimin yasını hala tutarken bana kök söktüren hayata
duyduğum ihtimamdır belki de içimdeki büyük boyutlu ikramla gönül hanemde kim
varsa teftişe çıkan ve şimdi muteber bir dille ayıklıyorum tüm taşları az sonra
ateşe atacağım yüreğimin ısısına artık nasıl dayanacaksa içimdeki kırgın çocuk
ve zamanın tasasına düşmekten sıkıldığım ve kısa bir zaman aralığında gövdemi
koymak isterken toprağın en altına varsın yeniden çiğneneyim ayakaltında en
azından çürüyen bedenimle ben de tabiata bir katkıda bulunacağım.
İçi boş poşetlerimi de miras
bırakıyorum sevdiklerime hani olur da gözyaşlarına eşlik eder her biri.