Ölümü deşifre eden bir mizaç ve ağır
bir yenilgi.
Yem attığım ölü kuşların ruhundaki
huzura asılı kaldığım ve Tanrı’nın iz düşümü her hüzün.
Yoldan çıkmadan mihrap; kuytularda
uyumadan meczup…
Tekeri kırık dünün; öğütülen günün
hüznüne sırdaş bir kelam karanlığı boykot eden varlığın tasasına sunum yapan
palazlanmış mevsim.
İlkbahar armağan eden göğün müjdecisi
bir şiir doğdu doğacak; temenni erbabı umut; uyruğu da yok çocukların ama
mutsuzluk bir batında doğuyor enginliğin merhametine dayanmış sırtında elemin
kör kurşunlar delip geçiyor boşluğu.
Zıvanadan çıkan muğlâk gürültü esir
almadan sessizliği; bölünmeden ortasından ikiye ikram edilenle yetinmeyi
öğrenmeli aslında.
Koşulların mıntıkasında hezeyan
yüklenmiş belirteçler: asla aslı astarı yok söylemlerin.
Al basıyor ömrün hicabında yeknesak
dokunuşlarla muhtelif acıların kesiştiği o eklemde sancılar alıp yürümüşken ve
iç’in ıssızlığında zaman aşımına uğramayı reddetmiş mekânın dışladığı insan.
Süt liman ortalık.
Ölüler uyurken uyanık gezinenler
ölümü kundaklıyor.
Yanılgı yüklü suretler ve bariz
sunuyorlar benliklerini altın tepsi içerisinde.
Soyut bir tahakküm; patavatsız iblis;
körüklü otobüs gibi içi ihtiras dolu insanlık.
Miadı dolan bir şeyler var: adı
üstünde: belirsiz.
Bir hezeyan bölüşüyor iyi niyetini;
kalburüstü o ikramla mutluluk damıtılıyor bir parmak bal daha çalarken iblisin
künyesinde pembe yalanlar var.
Köhne dehlizlerde ışıksız yoldan
çıkan ihtarların tek zerresine bile itibar etmezken bilinç dışı belki bilinçaltı
çöplüğe mazhar beyincik.
Terapilerin ortasında infilak ediyor
evren: ruhlar çıplak ve hala uyanmayı bekliyor ne zamanki saat salınacak
kendinden geçmiş ruhlar alarmın çalmasını bekliyor.
Hizaya gelmesi gerekenler sıra dışı
uyrukların tutsağı ya da tam tersi.
Mizansen özrüne tanık kimi aslında
bir oyun hayatlar.
Göğün telli duvaklı yangınına eşlik
eden kuş sürülerinden kala kala uçuşan tüyler kalıyor. Dokusunda ya da
dokundurduklarına sözcükler eylem yapıyor ne zamanki şairin başı yana düşse
şiirler çil yavrusu gibi dağılıyor.
Dillenen temenni ve öğreti
birlikteliği ne de olsa ihya olmalı evren oysaki şatafatlı serzeniş incir
çekirdeğini doldurmazken, pimi çekilen bir şeyler infilak ediyor.
Sanrı yoksunu gerçek; akıl yoksunu
yalan; zan düşkünü insan.
Zaruri edimlerde teamül yokluyor
uzaktan ve sunumu tek karede denk düşüyor yürekte birikene.
Çatal sesli horoz teyakkuzda; aşk
ayağa düşmüş; zaman telaşlı; akıl yörünge dışı.
Kurdun kuzuya teslim edildiği ve
kayıpların kazanım addedildiği.
Uykudan uyanmanın zamanı çoktan
geçmişken gün bazlı harita tek seferlik kullanım hakkı sunuyor.
Öğünlerde aynı menü.
Zehirli bir reçine ruhun ifşasında
bedeni yok sayan.
Seyrüseferinde tek tek bağdaş kuruyor
yolcu, ruhun közünde bir de yoksunsa inançtan; geç kalmışlığın meşrebi belki de
tek tanık iken ihsan, sonrasını es geçip an’da gidip gelen sarkacın tek isteği sadece
düzenli bir rota.