Sureler fısıldarken çıkışını
Tek kaplı han’da saklı kalan
hezeyanlara
Sırdaş kefaretim:
Yüz görümü her vazgeçiş
Açılan kayıtlarda tek kanıt ve Tanrı:
Bilinmedik bir nefesle içime üflenen
Her deyişi saklı tutarken
Nefsin nazarında bir garip yolcu
Ve aşkın asası.
Dingin tarifem elbette
Gecenin infilakı
Atışı duyulmayan yürekte
Ne bir meziyet ne de ihanet;
Görünmezin saklı nüfusunda
Şehla bir yorgunluk sadece Hakkın
nazarında
Çıktığım yolda sayısız hadis(e) ile
Kundaklanan benliğimden kalan
Son üç beş kırıntı
Her daim yüklü tevekkülle.
Nasıl da bir tevafuk
Yoluma çıkan bunca insan ve ibare:
Kayıtsız ve rengi soluk tüm
şarkıların
Zanla ateşlenmiş ihtirasın yüz karası
Yeter ki uzak olsun benden
Yalanın ve kinin asası.
Ne azamet ne de rivayet
Düşen payıma varsa yoksa aşkın
Damlayan zerrelerinde
Parlayan gözlerime vuran ışıktan
Çekemediğim bakışlarımı dikmişken gök
kubbeye.
İstihbaratı ne yolsuz ne de sonsuz;
Varlık kadar teamülü kayıp bir
surette
Elimde tüm edimler;
Revnak güncemde içime saplanan
Bunca şarapnel:
Ezkaza ölmeyi ben mi arzuladım?
Ve aşka duyduğum inanç
İtikadın izdüşümünde
Gönülden kopup gelen dize dize…
Uyuduğum ve uyuttuğum hayallerimle
Diz dize bir münafık gölgeden daha mı
korkmalıyım?
Zar tutan hangi ihanetse
Neşriyatı edepsiz bir sitemle
Başıma örülen çoraplardan da yok
haberim:
Zanlı ya da anlı şanlı;
Kayda değer yanlı bir keramet
Varlıkla yokluğa denk düşen
O ziyafette
Elbette mukadderat olacak kazanan:
Kaderin ve kederi teslim edip
nihayete;
Yorgun yüreğin kıvrımlarında
Ördüğüm aşkın nispetiyle
Bağışıklık kazandım ben sefalete.
Tufanda savrulan ya da
Boydan boya yatmayı huy sayan
Velhasıl aşkın kıblesi
Görmeye aday olduğum her rüya.