İhanetin aknesi her şiirin de kuyudan çektiği o tehditvari özlem.

 

Sıra sayı sıfatları sıradan geçiriyor hüznü: kayıpların kazanım addedildiği bir günün de ertesi örselenmiş her düş tırnağını yerken, karabiber ekiyor umutlar belki de yeknesaklığın tarifidir içine düşülesi onca buhran ve de kayıtsızlığın zaferi her afeti yeni bir başlangıç bilen sefil insanoğlu.

 

Makberin fısıltılarına kulak kabartan merakla yaşama sevinci arasında gidip geliyoruz ve manivelasında aşkın, lanet okuyoruz.

 

Edimler aşikâr: yaralı gök ve yamalı sevdası.

 

Aşkın her adımında adı söylenmeyen fesat ön yargılar var ve sitemin mizacında yeknesak bir öfke.

 

İçimi pek bir mayhoş.

 

İçimdeki kazı ç/alışmasında ben top tüfek donanıp yola koyuluyorum.

 

S/onsuzlukla iştigal adeta türbülans yaşayan coşkum.

 

İfrata kaçabilirim ve fazla yazı yazıp aşırı cümle kurmanın yorgunluğuyla sözcük zehirlenmesinden muzdarip yeni baştan doğabilirim de tıpkı her yazımın sonuna geçici olarak bir nokta kondurup mizansendeki hüznümü yok sayıp kapıldığım o coşku.

 

Aklımı kalem ekmekle yedim ben madem…

 

Matemin sınırlarını zorlayıp mutlak kaygılarıma son veriyorum sözüm ona ve gelip geçen her bulutu her nedense hayra yoruyorum.

 

Yorgun bulutlar yüreğin ifratı.

 

Aşk ise haznemdeki hazine.

 

Derli toplu geçmişimle asil duruşuma leke süremezken hiç kimse, kimsesizliğimi kutluyorum.

 

Ben bir manifestoyum belki de çatlak bir yazar bozuntusu sanırım insanlığımın minvalinde d/okuduğum her cümleyi azat edip yeni bir başlık arıyorum içimdeki masala.

 

Andığım kadar da ar bildiğim.

 

Sevdiğim kadar zora koştuğum.

 

Söylemlerin ipliği pazara çıkarken ben pazartesiyi kolluyorum ve sallanmadan salıyı atlayıp Çarşamba pazarına geçiyorum.

 

Nasıl da kıvrak nameler.

 

Nasıl yoksunum kendimden.

 

Nasıl coşkulu ve sevdalı bir düşbazım ve dillenen yürekten kayıt altına aldığım onca özveri ile yüksünmeden yaşıyorum.

 

Elemi eşelerken ve aklımı elerken her duygunun batılında ben tek batında milyonlarca parçaya bölünüyorum.

 

Öğün arası yediğim düşlerim var ve düş arası geçiştirdiğim yanılgılarım sanırım metazori bir cümle olmaktansa yüküm giyiyorum ve bam telinde ömrün ben dokunduğum tuşlarında piyanonun efkârı çalıyorum alıntı mahiyetinde külyutmaz zevzekliğimle yaşadığım ikilem ne çok mevsim doğuruyor.

 

Sanrıların gerçeğe dönüştüğü ikbalinde ömrün beynamaz şiirleri de eliyorum ve elimin tersiyle araladığım o kapıdan değil geçmek kapatma arzusu ile doluyorum.

 

Aşkın hümayunuyum ne de olsa sanırım kepaze bir düş düşmezken yakamdan ben rasyonel olmayan geçişlerle aklımı devşiriyorum.

 

Her tatlıdaki şeker oranı ve her şekerdeki o muhteviyat belli ki çayımla kahvemle zikzaklar çiziyorum ve her kâbusu elimine edip varsıl bir hayalet endamıyla yoldan geçen insan mevtalarına ölüm biçen Tanrıyı oynuyorum.

 

İçimin kepaze yalnızlığı ve kökümden çekiştiren dev bir kurtçuk oysaki ne elmayım ne de alma.

 

Aşka kılıf biçen bir de ayağımdan fırlayan pabuçlarım.

 

Şeytana pabucunu ters giydirenlerden biri yine çaldı umutlarımı bir zehir saçan gözleri ve sözleriyle içimdeki fidanı çürüttüler.

 

Aşka dair tasalı bir halim de yok hani ne de tasadan yana olmayan bir derdim: mutlak bir mutluluk düşerken payıma aymazlığın reçetesini onayından geçiriyorum o izafi sağlık heyetinin.

 

Gözleri yerinde iki kara çukur olan o dehlizdeki hayaletler ve öykündüğüm her fırsatta beni zıvanadan çıkaran nice kâhin.

 

Aklım ermese de…

 

Gücüm yetmese de…

 

Tokalaşmadığım her mutsuzluk bakir ruhumda dönüşüme sebebiyet verip yerimden edildiğim yetmezmiş gibi yeriniyorum.

 

Garipsenen doğamda mutlak bir mutlakıyet.

 

Cafcaflı hüznüme nasıl da s/alınıyorum.

 

Ölümüne sevdiğim satırlarda bir yatır muamelesi yaptığım o beyaz boşluğa üşüşen kelimelerim ve evet; aklı evvel bir sanırıyım ben en çok da kendinden şikayetçi bir gerçeğim zamanın uyuttuğu ve avuttuğu kehanetlerin de dibini gördüğüm yalın bir sayıyım hatta ve hatta yutan sayı olmama methiyeler dizen o asalak asal sayıyı da yok sayıp…

 

Sanrıların büyüttüğü yorgunluğumla talibim ben aşka ve evrene ve geç olmadan kavuşacağım hürriyetime mersiyeler yazarken kalem… ve evet, ifrit olsa da içimdeki devasa hüzün dağı kafir bir cümleyi bile affedebilen bir Tanrının yaratısıyım şükürler olsun ki kalp gözümde beslediğim yorgunluğum ve umutlarımla ben yarın olmaya adayım dünümü gömüp yarınımı sonlandıracağımı bilsem bile…

 

 

 


( Aklımı Kalem Ekmekle Yedim Ben Madem... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 4.03.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu