BİRAZ HİNT, BİRAZ İSVİÇRELİ, BİRAZ FRANSIZ BİR OSMANLI HANIM SULTANI - ATATÜRK, MİLLİ MÜCADELE VE CUMHURİYET - 9. BÖLÜM -
Subaylardan orta yaşlı, hafif tombul olanı söze karıştı.
-Allah'a hamd-ü senalar olsun ki İstanbul'un bu kefereler tarafından işgal edildiği günden bu yana memleketin her tarafında mücahitlerimiz yediden yetmişe akın akın Anadolu'ya, Mustafa Kemal Paşamızın yanına koşmaktadırlar.
Selma Sultan dayanamadı.
-Mustafa Kemal mi? Yanlış duymadım değil mi hala? Şu subay Mustafa Kemal dedi değil mi?
Fatma Sultan ''Evet '' Dedikten sonra yine eliyle suss işareti yaptı. Minik Selma'nın içi içine sığmıyordu. Hiç ummadığı bir yerde, hiç beklemediği bir anda Mustafa Kemal'in adını duymak heyecanlandırmıştı onu. Tombul subayın ağzına dikti gözlerini. Can kulağı ile dinlemeye devam etti.
Tonton subay devam etti:
-Sadece erkekler değil şeyhim. Kadınlar, genç kızlarımız hatta neredeyse bebe denilecek çocuklarımız, canlarını tehlikeye atarak bizlere yardımcı olmakta, bizim için gah haber gah silah taşımaktadırlar. Ellerinde avuçlarında neredeyse hiç bir şey olmadığı halde hem bizleri hem hayvanlarımızı doyurmak için kendileri aç kalma pahasına cansiperâne gayret içindedirler. Payitaht'tan Sinop'a kadar olan güzergahta fevkalede bir hizmet yarışı vardır. Bu arada Allah razı olsun başta Mevlevi dergahları olmak üzere pek çok dergah bizlere hem maddi hem manevi destek olmaktadır.
Sözün burasında Eyüp komutan araya girdi.
- Allah'tan dünyanın en ileri haber alma teşkilatına sahip olmalarına rağmen bu İngiliz domuzlarının aklına tekkelerden, dergahlardan şüphelenmek gelmiyor da silahları rahat rahat buralarda saklayıp bilahare Anadolu'ya geçiriyoruz.
Abdülhalim Efendi tebessümle cevap verdi:
-Kendi insanımız bile tekke ve dergahları asker kaçaklarının sığındığı yerler olarak görürken İngiliz gavurunun aklına buralardan şüphelenmek gelir mi hiç? Onlara göre tekke ve dergahlar işsiz - güçsüz, halkın sırtından geçinen asalakların dolduğu, askerden kaçmak isteyen soysuzların sığındığı merkezler. Bizim sözde münevverlerimiz dahi böyle düşünmezler mi? Filhakika devletimiz medrese tedrisatı gören talebeyi askerlikten muaf eylemiştir ama sizin de malumunuz olduğu vechile neredeyse tüm mekteplerin, tüm medreselerin talabeleri topyekun cephelere koşmaktadır. Bizim dergah da aynı zamanda bir medresedir malumunuz vechile ve dahi dikkat çekmemek için üç beş genç dışında müridlerimiz hep yaşlı başlı insanlardır.
Selma Sultan kulaklarına inanamıyordu. Tüm bunlar henüz sekiz dokuz yaşında olan bir çocuk için tabii ki tam olarak anlaşılması mümkün şeyler değildi ama fevkalade bir şeylerin olduğu da kesindi. En azından Türk Milletinin düşmana boynunu kasap bıçağına uzatan koyun gibi teslim etmeyeceğini anlamıştı.
-Doğru dersiniz şeyhim. Ama bu durumda öyle bilmelerinde fayda var. Hele hele Mevlevilerden gönüllü birliklerinin oluşturulduğu yolunda haberler şu anda bu kafirlerin kulaklarına gitmemeli. Varsın tekke ve dergahları asker kaçaklarının sığındığı yerler olarak bilsinler.
Selma sultan yine dayanamayarak halasına sordu:
-Halacığım ! Bu insanlar, babamın sık sık dediği gibi amcamız Sultan Vahdettin'e karşı bir isyan mı yapıyorlar? Kim bunlar?
Fatma Sultan kısık bir sesle cevap verdi:
-İsyan edip etmediklerini sana anlatabilmem mümkün değil. Henüz bunları anlayabilecek yaşta değilsin. Ama bunların kim olduklarını söyleyebilirim. Bunlara Kuvay-i Milliyeciler deniliyor. Halk kısaca '' Kuvvacı '' Diyor.
Halasının artık '' Susss'' Dememesi üzerine Selma Sultan yine sordu?
-Peki sen de bu kuvvacılardan mısın?
Fatma Sultan hiç beklenmedik bir cevap verdi:
-Bu sualine cevap vermeyeceğim küçüğüm. Çünkü ilerde hem senin için hem de benim için çok tehlikeli olabilir.
-Madem tehlikeli o zaman buraya niçin geldik?
Fatma Sultan bu sefer daha da acayip bir cevap verdi:
-Bak Selmacığım! Biz buraya hiç gelmedik. Beni anlıyorsun değil mi meleğim? İleride geldiğimiz anlaşılırsa '' Halamla sema merasimini seyretmeye gitmiştik.''Diyeceksin. Diğer gördüklerinden zinhar hiç kimseye bahsetmeyeceksin tamam mı?
Selma Sultan şaşkın şaşkın sadece '' Tamam '' Diyebildi ama halasına bir soru daha sordu.
Şimdi ben de kuvvacı oldum mu?
Fatma Sultan tebessüm etti.
-Bilmeeemm. Oldun mu?
-Bence oldum.
-Tamam. Ol ama hiç kimse, hatta validen ile pederin bile bilmesin. İkimiz arasında sır olarak kalsın.
Bu arada Abdulhalim Çelebi ile subayların konuşmaları devam ediyordu.
- Şimdi sandıkları alın ve doğruca Yahya Kaptan'a teslim edin. Yanınıza bizim dervişlerden bir kaçını da alın ki şüphe çekmeyesiniz. Ayrıca dervişler size en emin yolu göstereceklerdir.
-Allah razı olsun şeyhim. Bu yaptıklarınızı asla unutmayacağız.
-Allah sizlerden de razı olsun. Razı olmasına olsun da...
Abdulhalim Çelebi sözünün burasında durdu. Bir sıkıntısı olduğu besbelliydi ama söylemekle söylememek arasında tereddüt ediyordu.
Eyüp kumandan sordu.
-Evet şeyhim? Bir müşkil mi var?
Abdulhalim Çelebi söylemenin daha doğru olacağını düşündü.
-Bakın aslanlar ! Aldığımız bazı haberlere göre Mustafa Kemal Paşa, Bolşevik hükumeti ile dost imiş. Kendisi de bolşevik olacakmış.
Eyüp kumandan, Abdulhalim Çelebinin sıkıntısını anlamıştı. O cevap vermeden genç subay atıldı.
-Şeyhim ! Beni bilir ve tanırsınız. Ben ne kadar Bolşevik isem Mustafa Kemal de o kadar Bolşeviktir. Müsterih olunuz.
Tonton subay da lafa girdi.
- Şeyhim ! Mustafa Kemal Paşa eğer Bolşeviklere göz kırpıyorsa bunu onların yardımını temin etmek için yapıyor. Silahımız yok, paramız yok, cephanemiz yok, kamyonumuz yok. Bunca yokluk içinde bize gelen bir yardımı reddetmesi daha kötü sonuçlar doğurmaz mı? Hem düşünsenize halifemiz efendimizi Bolşeviklerin silah ve paralarıyla kurtarmak az bir şey midir?
Diğer subaylar bir şeyhin huzurunda olduklarını unutarak kahkahayla güldüler ama Abdulhalim Çelebi daha ikna olmamıştı.
-Bakın aslanlar! Bu Ruslar düzenbaz insanlardır. İslam ile Bolşevikliğin bire bir örtüştüğü propagandasını yapıyorlarmış Anadolu'da. Hatta kur'andan bazı ayetleri delil olarak gösteriyorlarmış. Özellikle de eşitlik ile ile ilgili olan ayetleri...Bu kafirlerin oyununa gelmemek lazım. Şimdi Kemal Paşa'nın yanına hanginiz gidecekse ona desin ki ''Eğer Bolşevik olursa, memleketi Bolşevik yapmaya kalkarsa desteğimizi tamamen çekeriz diyor Şeyh Abdulhalim. ''
Eyüp komutan kararlılıkla cevap verdi:
-Hiç endişeniz olmasın şeyhim ! Eğer Bolşeviklik çok önem kazanacak olursa onunla ilk mücadele edecek insan yine Mustafa Kemal olacaktır.
Selma Sultan Bolşevik ne, Bolşeviklik nedir hiç anlamasa da üzerinde durmadı. Halasına sorma gereği bile duymadı. Onun tek derdi sandıklardı. Anadoluya gönderilecek olan içi silah dolu sandıklar. Şeyh Efendi inşallah son anda karar değiştirip de '' Göndermiyorum'' Demezdi.
Abdulhalim Çelebi devam etti:
-Bu söylediklerini senet olarak kabul ediyorum Eyüp Efendi. Şimdi sandıkları yükleyebilirsiniz.
Genç subay, herkesin sormak istediği ama bir türlü soramadığı soruyu sordu.
-Şeyhim ! Mutlaka istihareye yatmışsınıdır. Ne görüyorsunuz? Savaşı kazanacak mıyız?
Abdulhalim Çelebi sıkıntılı bir sesle cevap verdi:
-Mücadele uzun sürecek. Biz düşmanı kovacağız Allah'ın izniyle. Ama daha sonra yine biz kendi kendimizi mağlup edeceğiz.
Bu sefer sadece Selma Sultan değil hiç kimse bir şey anlamamıştı. Eyüp kumandan sordu.
-Anlamadım şeyhim. Biraz daha izahat verir misiniz?
Abdulhalim Çelebi daha da sıkıntılı bir sesle cevap verdi:
-Zafer bizim olacak.Düşmanı yurdumuzdan kovacağız fakat bu zaferden sonra Avrupa, bu ülkeye fikir ve düşünce yapımızı değiştirerek hakim olacak. Gittikçe biz olmaktan uzaklaşacağız.
-Bu ne demek muhterem şeyhim?
-Benden bu kadar. Daha fazlasını bilmiyorum.
Devam edecek.
RESİMLER:
I. Dünya Savaşında cepheye giden Mevleviler...
Mevleviler, Suriye Cephesinde Şam'da düşmanla savaşırken bakın 1879 Doğumlu olan Yani 1. Dünya Savaşı yıllarında genç bir insan olan neyzen Tevfik Mevlevilerin silah altına alınmasını nasıl hicvetmiş:
“Bitti erbâb-ı tarîkin arasında ihtilâf
Cümlesi ıkrâr ile imanını berkittiler.
Rehber oldu hepsine bu seferde Şeyh Veled.
İbn-i Süfyân’ı ziyaretçün ta Şâm’a gittiler.”
Günümüz Türkçesiyle:
Tarikat mensupları arasındaki anlaşmazlıklar sona erdi.
İkrâr ederek imanlarını sağlamlaştırdılar.
Şeyh Veled bu yolculukta hepsine rehber oldu.
Ve Muaviye’yi ziyaret etmek için tâââ Şam’a gittiler!
Neyse...Yorum yazmayacağım Neyzen Tevfik'in bu dörtlüğü ile ilgili olarak; yazılacak sayfalar dolusu şey olmasına rağmen.