BİRAZ HİNT, BİRAZ İSVİÇRELİ, BİRAZ FRANSIZ BİR OSMANLI HANIM SULTANI - ATATÜRK, MİLLİ MÜCADELE VE CUMHURİYET - 10. BÖLÜM -
Subay ve dervişler cephane sandıklarını taşımak için salondan çıkmışlar, orada sadece Abdulhalim Çelebi kalmıştı. Fatma Sultan hürmetle yaklaştı şeyhe ve elini öptü.
-Efendim ! Siz Mustafa Kemal'in kurduğu yeni meclisin meb'usu imişsiniz. Bu durumda burada bulunmanız tehlikeli değil mi?
Şeyh Abdulhalim cevap verdi:
-Sultanım ! Sizin dahi burada olmanız tehlikeli değil mi? Demek ki zafere ulaşmak istiyorsak bazı tehlikeleri göze alacağız öyle değil mi?
-Ama şeyhim ! Sizin mevkiiniz farklı.
-Sizin de öyle sultanım. Hatta bu minik kızın da öyle.
Fatma Sultan elindeki çantadan küçük bir kese çıkartıp şeyhe uzattı:
-Çam sakızı çoban armağanı şeyhim. Şimdilik elimden ancak bu kadarı geldi.
-Allah razı olsun sultanım. Şimdi burada fazla oyalanmayın. Baskınları genelde silahlar taşınırken yapıyor bu kefereler. Allah muhafaza yine bir baskın yersek size zarar gelsin istemem.
Artık geri dönebilirlerdi. Nitekim de öyle oldu. Dönüş yolunda Selma yaşadıklarının heyecanı ve şaşkınlığı içinde sürekli düşündü durdu ama artık halasına hiç bir şey sormadı.
Saraya geldiklerinde Annesi Hatice Sultan ile büyük halası Fehime Sultanın hem onları beklediklerini hem de şiddetli bir tartışmaya tutuşmuş olduklarını, babası Hayri Beyin de oldukça sinirli olduğunu gördü. Sarayda kesinlikle adet olmadığı halde Hatice ve Fehime Sultan avaz avaz bağırıyorlardı. İçeri giren Fatma ve Selma Sultanı adeta görmemişler, tartışmaya devam ediyorlardı.
Hatice Sultan öfkeyle bağırdı Fehime Sultana:
-En ufak bir utanma duygunuz yok değil mi? Siz nasıl gidersiniz düşman elçiliklerinin tertiplediği balolara, resepsiyonlara? Bizleri işgal altında tuttuklarını görmüyor musunuz?
Fehime Sultan öyle bağırtıya çağırtıya papuç bırakacak biri değildi. O da bağırdı.
-Sevgili ablacığım ! Bu işi yapan sadece ben miyim sanıyorsunuz? Şehzadelerimizden pek çoğu sabahtan akşama kadar Fransız, İngiliz, İtalyan subaylarıyla birlikte ya elçiliklerde ya da Pera Palasta kadeh tokuşturuyor. Siz, aynen sizin gibi rahibe hayatı yaşayarak bu işgalden kurtulacağımızı mı düşünüyorsunuz?
Odaya gelen Fatma Sultanı yeni fark etmişti ve onu işaret ederek devam etti:
-Fatma'nın zevki tekkelere gitmek, benim zevkim de resepsiyonlara. Şimdi söyleyin bana, ben vatanın kurtulması için hiç bir şey yapmıyorum da o ne yapıyor?
Selma Sultan öfkeyle baktı Fehime halasına ve o güne kadar hiç yapmadığı bir şey yaparak bağırdı.
-Biz isyan ediyoruz!
Salona adeta bir bomba düşmüştü. Hatice Sultan ve Hayri Bey adeta donmuş kalmışlardı. Bu nasıl bir terbiyesizlikti böyle? Bir çocuk sultan, aldığı onca terbiyeye rağmen nasıl olur da halasına bağırabilirdi?
Selma Sultan da yaptığının çok büyük bir terbiyesizlik olduğunu annesinin fal taşı gibi açılmış gözlerle kendisine baktığını gördüğü anda anlamıştı ama ok yaydan çıkmıştı bir kere.
Fatma Sultan '' Aman sakın sırrımızı ifşa etme !'' Der gibi bakıyordu.
Fehime Sultan küçümser bir edayla baktı yeğenine.
-İsyan ha?
Aslında çok şeyler söylemek istiyordu ama konuşması yasaktı. Yine de içinde sakladığı sır artık onu çatlatacak noktaya gelmişti.
-Demek isyan öyle mi? O zaman ben de isyan ediyorum. Hem sizden çok daha etkili bir şekilde isyan ediyorum. Ben en azından o davetlere katılarak Fransızlara bizim aslında ne kadar medeni bir millet olduğumuzu ispat ederek böylece ileride yapılacak barış antlaşmasında bu hususu göz önünde bulundurmalarını sağlıyorum.
''Düşman subaylarının ağızlarından aldığım bilgileri doğruca Kuvay-i Milliyeye ulaştırıyorum. Siz burada sarayda sırt üstü yatıp namus ve ahlak nutukları atarken ben defalarca sorgulandım. Defalarca hapse atılma hatta ölüm tehlikeleri atlattım.'' Demeyi çok isterdi aslında ama bu mümkün değildi. Özellikle de Hatice körü körüne bağlıydı Padişah amcası Vahdettin'e.
Hatice Sultan cevap verdi:
- Hıhhh. Fransızları etkilemeye çalışıyormuş. Sevsinler sizi. Barış masasına oturduklarında Fransızların, sizin güzel gözleriniz, tatlı gülümsemeleriniz, cilvelerinizi hatırlayacaklarını mı sanıyorsunuz? Fransızlar ya da diğer domuzlar sizin zarif endamınız, tatlı gülücükleriniz ile fikirlerini değiştirmezler. Tam tersine siz böyle davranarak Âl-i Osman'a çok çok büyük bir zarar veriyorsunuz.
Fehime Sultan afalladı. Âl-i Osman'a zarar vermek mi? Bu, en son düşüneceği şeydi. Tamam kendisine zarar gelebilirdi ama Âl-i Osman'a niçin zarar gelsindi ki ?
-Anlamadım. Benim davranışlarımla Âl-i Osman'ın alakası ne?
Hatice Sultan alaycı bir bakışla cevap verdi.
-Yarın bir gün bu ülke düşman işgalinden kurtulursa bu ülkenin insanları bu davranışlarınızdan dolayı sizi, dolayısıyla da tüm Osmanlı ailesini yargılayıp hepimize birden '' Vatan haini '' Diyecektir.
O ana kadar suskun olan Hayri Bey de konuşmaya katıldı.
-Vallahi onu bunu bilmem de bu millet, o korkak amcanızdan çok fena hesap soracak. Yaptıklarını fitil fitil burnundan getirecek. Ucu bize dokunmasa bari.
Hatice Sultan tüm tartışmalarında amcası Vahdettin'den korkak, uyuşuk, pısırık, iradesiz ve hatta açık açık hain diye bahseden, ona bağlılığı yüzünden sık sık kendisini de aşağılayan kocası Hayri'ye öfke ile baktı. Bir padişah kızına karşı sesini yükseltmek ha? Bu nasıl bir küstahlıktı böyle? Evet devrik de olsa bir padişah kızına hiç bir damat sesini yükseltemezdi. Osmanlı tarihinde koskoca sadrazamların kellesinin alındığı ya da en azından sürgüne gönderildiği olmuştu bu yüzden.
-Vahdettin Amcam kötü olan ne yaptı ki millet ondan hesap soracak?
-Daha ne yapsın azizem ! Göğsünü madalyalarla doldurması gereken adamı, Yani Mustafa Kemal Paşayı ölüme mahkum etti. Yetmedi onun Anadolu'da başlattığı mücadeleyi baltalamak için Hilafet Ordusundan tut da Anzavur Ahmet denen serseriye varıncaya kadar bir sürü serseriyi ona karşı isyan ettirdi.
-Bunun sebeplerini idrak edemiyorsunuz değil mi muhterem zevcim? O koca kafanızın içindeki minicik beyin bunu idrak edemiyor değil mi?
Selma Sultan hatta halaları şaşkınlık içindeydi. İlk kez karı koca arasında böylesine bir tartışmaya şahit oluyorlardı.
-Boşuna amcanızı savunmayınız sultanım. Yaptığı her şey göstermiştir ki o memleketi değil kendi saltanatını kurtarmanın peşindedir. Öyle olmasa Mustafa Kemal Samsun'a çıktıktan sonra Amasya'ya geçip oradan yayınladığı tamimde '' Vatan bir bütündür, bölünmez '' Dediği andan itibaren adama düşman kesilmezdi. Derdi vatan olan insan '' Vatan bir bütündür, bölünmez.'' Kararı almış birini ölüme mahkum eder mi?
Hatice Sultan kıpkırmızı olmuştu öfkesinden.
- Hep aynı şeyleri söylüyor, temcit pilavı gibi hep aynı hususları tekrarlayıp duruyorsunuz. Sorarım size : Mustafa Kemal öldü mü? Amcamın iradesine rağmen Mustafa Kemal öldürülebildi mi? Hayır. Ona karşı başta Hilafet Ordusu olmak üzere bir sürü isyan olmasına rağmen hiç birisi başarılı olabildi mi? Hayır. Kaldı ki Anadolu'nun doğusunda Kürtler ve Ermeniler de isyan halindedir ve Mustafa Kemal'in idaresinde düzenli denebilecek bir ordu bile yoktur.
-Ne demek istiyorsunuz siz? Az da izahat verebilir misiniz?
-Kazım Karabekir Paşa, kendisine saraydan emir gittiği halde neden Mustafa Kemal'i tutuklamadı?
-Tabii ki Vatansever bir subay olduğu için.
-Elbette. Onun vatanseverliğinden hiç kimsenin şüphesi yok. Peki sorarım size Padişah amcam, aynen Mustafa Kemal'i olduğu gibi Kazım Karabekir Paşayı da görevden alamaz mıydı? Neden almadı? neden Kazım Paşanın yerine Mustafa Kemal'i tutuklamayı seve seve yapabilecek birini Kazım Paşanın yerine tayin etmedi? Kaldı ki böyle bir şey yapsaydı İngilizleri çok mutlu etmiş olurdu.
-Ama...Ama Mustafa Kemal'i vatanı kurtarsın diye değil, saltanatı kurtarsın diye gönderdiği çok açık değil mi sultanım? Bunun nesini anlamıyorsunuz ?
Hatice Sultan bomba gibi patladı adeta
-Yahu asıl siz neden anlamıyorsunuz? Samsun'a gidebilmek için bile İngiliz vizesine ihtiyaç varken Padişah Amcam, Mustafa Kemal'in eline '' Git de vatanı kurtar. '' Yazılı bir belge mi vermeliydi yani? Kaldı ki yazılı olmasa da sözlü olarak ''Memleketi kurtarabilirsin '' Demiş.
-Amcanızı savunmak için bakalım daha neler uyduracaksınız. Ona böylesine körü körüne bağlılığınızı asla anlamıyorum ve anlamayacağım.
-Ben de sizin bu derece yobaz kafalı olmanızı anlayamıyorum. İdrakten yoksunluğunuzu anlayamıyorum. Her şeye herkesten daha fazla yakın ve vakıf olduğunuz halde muhakeme edemeyişinizi anlayamıyorum. Bütün bu olup bitenin bir muvazaa( Danışıklı döğüş ) olduğunu hissedememiş olmanızı anlayamıyorum.
-Muvazaa mı? Güldürmeyin adamı?
-Evet muvazaa. Amcam, Mustafa Kemal hakkında ölüm emri vermiştir doğru, daha pek çok paşa ve subay için, hatta memur için de ölüm emri verilmiştir bu da doğru. Peki öldürülen var mıdır? Yok. Kürtlerin ve Ermenilerin fırsattan istifade çıkardıkları isyanları hariç tutarsak çıkan bunca isyanda başarılı olan bir tane bile isyancı var mıdır? Hayır. Peki Mondros Müterakesine göre elimizde sadece elli bin sekiz yüz tüfek kalmışken ve dahi ordular dağıtılmışken bu kadar çok isyanın bastırılabilmesi mümkün müdür? Hayır.
Hayri Bey dayanamadı.
-Ama bastırılmıştır. Millet canını dişine takarak hem dahili hem de harici düşmanı püskürtmüştür, püskürtmeye de devam etmektedir. Yani olan her şey milletin iradesiyle olmaktadır. Padişah amcanızın değil. Hem söyler misiniz, tüm bunların muvazaa olduğuna dair bir tek deliliniz var mı?
Selma konuşulanlardan bir şey anlamasa da ortada garip bir durumun olduğu aşikardı. Ne yani kendi nazarında da silik bir şahsiyet olan Vahdettin Amcası ile mesela mevlevihanedeki insanlar aynı amaç için mi çalışıyorlardı? Annesi bunu demek istiyordu?
Hatice Sultan devam etti.
-Amcam Vahdettin Han ile Mustafa Kemal aslında aynı yolun yolcularıdır. Amcamın Mustafa Kemal hakkındaki ölüm emri, onun ve mücadelesinin vatana ihanet olduğuna dair şeyhülislam fetvası, bizzat hükumet tarafından çıkarılmış olan isyanlar, hepsi muvazaadır.
Hayri Bey çok daha şaşırmış bir halde sordu:
- İsyanlar bile ha? Bu kadarına da pes artık. En cahil insanın bile kabul edemeyeceği bir savunma yaptığınızın farkında mısınız? Peki söyler misiniz bu isyanların Mustafa Kemal ve onun mücadelesine faydaları nelerdir? Öyle ya, madem ki birlikte hareket ediyorlar o halde bu isyanlar Mustafa Kemal'in mücadelesine fayda sağlamalı değil midir?
Hatice Sultan alaycı bir gülümseme ile cevap verdi.
-İşte anlayamadığınız husus bu muhterem zevcim ! Peki ben de size bir sual eyleyeyim. Her bastırılan isyanla birlikte Mustafa Kemal daha güçleniyor, onun safı daha genişliyor mu genişlemiyor mu?
-Elbette genişliyor. Her bastırılan isyandan sonra Milli Mücadelenin zaferle neticeleneceğine dair inanç daha fazla artıyor millette.
-Güzel...Peki Güneyde Fransızlar ve Doğuda Ermenilere karşı yapılan mücadeleler gavurların içinde '' Bu iş kolay olmayacak. Türkleri barış masasına oturtmak çok zor olduğu gibi oturtsak da her istediğimiz kabul ettiremeyeceğiz galiba.'' Endişesi husule getiriyor mu getirmiyor mu?
- Hımmm. Mutlaka getiriyordur.
Peki sizce bunca isyanı bastırmış, bunca başarılar elde etmiş bir devlet olarak mı yoksa basit isyanları bile bastıramayan zayıf bir devlet olarak mı barış masasına oturmak daha kazançlıdır?
-İyi de bunun padişah efendi ile alakası ne?
-Anlasınıza. Mustafa Kemal hakkında ölüm emri veriyor ama onu hiç bir düşmanın ulaşamayacağı Anadolu'nun bağrına göndermiş. Hakkında ölüm emri verilmiş ama her zerreleriyle amcama bağlı olan paşalardan hiç biri onu tevkif edip payitahta göndermiyorlar. Onun ve mücadelesinin aleyhinde şeyhülislam fetvası var ama millet o fetvayı değil Ankara Müftüsü Rıfat Efendinin fetvasını nazar-ı dikkate alıyor. Tüm bunları bir tarafa bırakalım. Padişah amcam Mustafa Kemal'in elinden tüm yetkileri almış ama Mustafa Kemal hâla amcama yazdığı mektuplarda ona bağlılılığını dile getiriyor. Hatta Angora'da ( Ankara ) Bir meclis açıyor ama meclisi açmadan önce tüm memlekete gönderdiği bildiride Meclisin açılış amacının ''Yüce saltanat ve Hilafet makamını içinde bulunduğu durumdan kurtarmak olduğunu söylüyor. '' Amcamdan hiç bir destek görmeyen bir insan niçin sürekli amcama bağlı olduğunu dile getirsin ki?
-Mustafa Kemal Paşa, amcanız olacak iradesize bağlı ha? İşte buna gülerim. Adam açık açık '' Hakimiyet bila kayd-ü şart milletindir '' Demiş. Daha nasıl söylesin amcanıza bağlı olmadığını? Amcanızın vatana ihanet içinde olduğu Mustafa Kemal'in Angora'da ( Ankara ) Türkiye Büyük Millet Meclisini açmasından hemen sonra 24 Mayıs 1336 da ( Rumi tarihtir bu. Miladiye göre 1920 ) Mustafa Kemal hakkındaki ölüm fermanını tasdik etmesinden belli değil mi?
-Peki söyler misiniz amcam, Mustafa Kemal, daha Erzurum'a yeni ayak bastığında onu 9. Ordu Müfettişliği görevinden aldığı, hakkında tutuklama emri çıkarttığı halde neden o anda aynı zamanda ölüm emri vermedi. '' 9. Ordu Müfettişi olarak tayin ettiğim Mustafa Kemal görevinden alınmıştır. Kendisinin ölü ya da diri İstanbul'a getirilmesi fermanımdır'' Diye bir ferman yazması çok mu zordu? Niçin böyle yapmadı? Bunların hepsi Mustafa Kemal güç kazansın diye yapılan bir tertipti. Özellikle İngilizler artık savaşmak istemiyorlar. Onların karşısına güçlü bir şekilde çıkabilmek için gücümüzü, yapabileceklerimizi göstermemiz gerekiyordu. Bunca isyan bu sebeple çıkartıldı.Amcam bu memleketin kurtulması için kendisini feda etti. Tüm bunları Allah'ın izniyle memleket düşmandan kurtulduğu zaman açıklayacaklar.
Hayri Bey asla bir saraylıya yakışmayacak şekilde cevap verdi:
- Bana diyorsunuz ama asıl temcit pilavını ısıtıp ısıtıp önümüze koyan sizsiniz. Bu saçma savunmayı sakın bu salonun dışında yapmayın. Millet sultan olduğunuza bakmaz alaya alır sizi. O iradesiz korkak bütün bunları akledecek ha? Kargalar bile güler. Hem böyle saçmasapan bir plan olmaz. Bunun hiç bir yerinde zerre kadar mantık yok.
Hatice Sultan çok çok kızsa da bir yönüyle kocası haklıydı. Kendi baş nazırını bile kendisi seçemeyen, Damat Ferit denen budalayı İngilizlerin zoruyla ikinci kez aynı makama getirmek zorunda kalan bir insan için ''İrade sahibi '' Denemezdi ama yine de kocasının yaptığı çok büyük küstahlıktı. Hele hele amcası üzerinden kendisine de dolaylı yoldan ''Hain '' imalarında bulunmasından usanmıştı. Öfkeyle parladı.
-Madem ki böyle düşünüyorsunuz o halde niçin siz de Anadolu'ya geçip Milli Mücadeleye katılmıyorsunuz?
Selma Sultan, babasına baktı. Neden gitmiyordu Anadolu'ya? Neden Altın Gül'ün yanında değildi de Boğaza nazır bu sarayda şampanya içerek vatan ve vatanseverlik üzerine nutuklar atıyordu?
Hayri Beyin verebilecek bir cevabı yoktu. Yumruklarını sıktı, elindeki kadehi yere attı ve hızla salondan çıktı.
Hatice Sultan kız kardeşlerine ve kızına '' Siz de çıkın lütfen. Biraz dinlenmek istiyorum. Dedi ve onların çıkmasından sonra uzun uzun düşünmeye başladı. Şu kısacık iki sene zarfında ne kadar çok şey olmuştu böyle. Olaylar adeta şimşek hızıyla akıp gidiyordu.
Öylece daldı gitti anılara.
Selma Sultan halen annesinin son sözlerini düşüyordu: '' Madem öyle o halde niçin siz de Anadolu'ya geçip Milli Mücadeleye katılmıyorsunuz?''
İşte bu sorunun cevabını dört yıl sonra ülkeden sürüldüklerinde babasının onlarla gelmeyip kendi öz kızını yabancı bir ülkede yapayalnız bıraktığında anlayacaktı. Babası korkak bir sefildi. (Damatlar hanedan mensubu olmadıkları için aileleriyle gitmek ya da gitmemek konusunda serbest bırakılmıştı ve Hayri Bey ailesiyle gitmemişti. )
Devam edecek.
RESİMLER.
1- Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919 da Samsun'da ilk ayak bastığı yer o zaman ''Tütün iskelesi '' denen burasıydı.
2- Mustafa Kemal Samsun'da. Ama heyecanlanmayın. Maalesef 19 Mayıs değil bu fotoğrafın tarihi. 20 Eylül 1924. Üzülerek belirteyim ki 19 Mayıs 1919 ait bir fotoğraf bulamadım.