Ay Kızla Çirkin Cadı Kadın
Bir varmış bir yokmuş, burada bir varmış bir yokmuş olan insandır. Evvel zaman içinde kalbur buğday tarlasının içinde, bu köyde güzeller güzeli bir ay kız varmış. Bu kızın yüzü, ay gibi parlak gören bir daha bakar şaşırır, başı dönermiş. Bu köyde birde iki gözü şaş, başı azıcık kel bir kadın cadı varmış. Bu cadı, bu ay kızı her gördüğünde ona nefretle bakar, bu kadar güzel değil de çirkin olduğu için öldürmemek için kendini, zor tutarmış. Aslında bu yaratılışta yani her yaratılışta bir sır vardır, bakıp görene görüp de anlayana. Bu yaratılışta ki sırrı size açıklayayım… Ey ay yüzlü kız güzelliğinin kadir kıymetini bil, böbürlenerek gezme o güzellik elinden alınır, ey kendini çirkin sanan sende iyilikler güzellikler yaparak, o ay yüzlü kızdan daha çok sevilebilirsin, mükâfatın benim katında saklıdır der Yüce Rahman, ben böyle anladım vakıf oldum.
Hayat bu bazen bir karmaşa sanırız, oysa çok nettir hayat.Açık ve net olanı gösterir anlatır bize,tabi anlayana.Gerçek olanı biz görmez iken, hayat gösterir işte bu diyerek önümüze koyar.Yollar bu izlerle hakikatle buluşması kesişmesi bazen uzun sürse de, bazen kısa sürerek gerçek olanı ayan beyan gösterir ve der ki gerçek olan budur…
Neyse bu sırra vakıf olmayan ay kızla cadı, hayatlarını yaşamaya devam etmişler. Cadı kadın bu ay kızı bir gün yolda giderken içeriye çağırmış.
-Ay kız, az içeriye gelir misin?
Ay kız, çirkin kadını görünce suratını ekşiterek.
-Ne istiyorsun, benim senin gibi çirkin birisiyle işim olmaz, ne istiyorsan kapıdan söyle.
Çirkin cadı kadın, başını eğerek içeriye girmiş.
Az sonra dışarıda kalabalık insanların bağırtısıyla neler oluyor diyerek, dışarıya çıkmış. Az ilerde dağlarda gezen eşkıya Balaban, ay kızın önünü keserek elinde silahla.
-Ay kız gönlüm sana düştü, seni başkalarına yar etmem, güzellikle gel benimle dağlarda yaşa, seni saraylar gibi mağaralarım da yaşatırım, yoksa senide kendimi de öldürürüm.
Ay kız ve ahali ne diyeceğini bilmeden, korku içinde beklerken, çirkin cadı kadın eşkıya Balabanın yanına gelerek.
-Ey oğul senin aklın başında mı?
Şaşırmış eşkıya balaban.
-Sen ne dersin ey çirkin kadın?
-Ben mi çirkinim?
-Evet, sen çirkinsin herkes seni çirkin bilir.
-Eğer ben çirkinsem, nasıl böylesine ay gibi yüzü parlayan bir kızın, annesi olabilirim?
Herkes şaşkınlık içinde, hatta ay kızda şaşkınlık içinde duyduklarına inanamıyordu.
Eşkıya Balaban alaycı bir ifadeyle.
-Şimdi sen ve ay kız, sen annesi hah hah ha beni güldürme, herkes seni yalnız evlenmemiş kadın olarak biliyor.
-Sizler öyle sanın, bende bir hastalık var gençken ben ondanda güzeldim, evlendiğim gerdeğe girdiğim gecenin sabahında bu hale geldim, bende bulaşıcı hastalık vardı, bunu gerdek gecesinden sonra doktora gitti doktor korkumusu gerdek hastalığının olduğunu, gerdeğe girdikten sonra tüm güzelliğimin bozulduğunu, hatta 20 yaşından bir gün aldıktan sonrada aynı hastalığa yakalanarak, bu hale geleceğimi söyledi. Bende bu nedenle kızım doğunca, onu cami avlusuna bıraktım. Şimdi kızım bu gece yirmi yaşına girecek ve aynı benim gibi olacak, sen gel vazgeç, yanında koynunda benim gibi birisiyle sabah uyanmak ister misin?
İşte hayat işte yaşam, hayat üç yüz atmış derecelik dönüş açısıyla her şeyin yerlerini değiştirmesi, hayat bir kısır döngü bir ıstırap derken, hayat dur ben öyle değilim diyerek suratımıza bir tokat vurur ya işte burası da aynı, hayat her ikisine de bir tokat vuracak ve…
Eşkıya balabanla herkes şaşkınlık içinde birbirleri arasında fısıldarken, ay kızın dili tutulmuştu. Eşkıya balaban, bir çıkmazın içine girmiş kararsızlık ve şaşkınlık içinde birileri bir geri volta atarak on dakika düşündü ve atına binerek uzaklaştı. Ay kız, çirkin cadı olarak biline kadına şaşkınlık içinde yaklaştı.
-Bu buu ger gerçek mi? S sen benim anne misin?
Cadı çirkin kadın, bir beş on dakika sessizliğe bürünerek ay kızın ders almasını bekledikten sonra.
-Yok, kızım öyle olur mu, ben seni çaresizlik içinde görünce yardım etmek için geldim.
Kalabalık köylü sevinç naraları içinde, cadı sandıkları çirkin kadına sarılmak için koşmaya sarılmaya başlamışlar. Ay kız utanç içinde başını öne eğerek.
-Ku kusuruma bakmayın, ben böbürlenerek güzelliğimle övündüm, daha oysa çirkin olan bendim sana kötü davrandım, güzel olan sensin, ver elini öpeyim, sana da anne diyeyim.
Mehmet Aluç