ANNE…
Usandım bu gürültülü
hayattan anne,
Beton yığınlarının
soğukluğundan üşüdüm.
Tekdüze vitrinler yordu
gözlerimi,
Okudukça, öğrendikçe
acıktım anne,
Bir yudum sevgiye
hasretim şimdi.
Şefkatine, merhametine,
sıcaklığına
Sana hasretim,
yanıyorum anne.
Saflığa, az şeyle, çok
saadete susadım,
Ökçesi eskimiş
çetiklerimi, delik takkemi,
Yamalı pantolonumu
özledim anne.
Kara öküzü, çayırdaki
dut ağacını,
Çilli horozu, çıpır
tavuğu özledim anne.
Toprak kokan hırkanı,
çamurlu tülbentini,
Çatlamış ayaklarını, nasırlaşmış
ellerini,
Yüzünü… Gözünü… Seni
özledim anne.
Korkuyorum, birgün
şehir bana mezar,
Okul tabutum,
kitaplarım da kefenim olacak,
Çile geçidinde arkamdan
bir araba vuracak,
Ve öleceğim, yanımda
kimse olmayacak.
Ruhunuz bile duymayacak
öldüğümü,
Göremeyeceğim bir daha,
Ne sizi, ne de köyümü
anne.
Bensiz kalacak
oynadığım çimenler,
Hasan dedeler, Hacer
nineler,
Göremeyecekler beni.
Mahrum kalacak komşularım,
Erik çaldığım çocukluğumdan.
Mızmız Ayşe’nin saçını
çekemeyeceğim,
Bir daha kirlenmeyecek,
Amerikan bezi entarim,
Isıramayacak beni komşumuzun köpeği,
Yürüyemeyeceğim köyümün
patikalarından,
Son nefesimde sizi
arayacağım anne,
Tembel kedimizi, kınalı
kuzumuzu,
Huzur kokan hırkanı,
Seni özleyeceğim anne.
Size hasret yaşadım,
Hasret öleceğim.
Ağlayan olmayacak
başucumda,
Kimse Kur’an okumayacak
belki de,
Bir garip, bir yabancı
gibi,
Size hasret yaşadım,
Hasret öleceğim
anne.
Aslan YILMAZ-DÜZCE