Mavine bürün dedi, Tanrı
Olmasını buyurdu ve sür-git sanrılara
Yenik düştü her fani.
Bir uğultu dillendi ansızın
Bir de diri bir sancı meyleden
Göğün ufkunda sadece bir g/örüntü
Tanrının bahşettiği vicdanı ve yüreği
Körükleyen bir ölümlüden çıkıp da
yola
Varmayı erteleyen teyakkuzdaki umudu
öldüren.
Sadece d/okunaklı bir hikâye olması
Temenni edilen o kıvançla
Düşüp de yola
Zehrolan laneti kutsayan iblis ve
derinde
Çok derinde bir teselli.
Sanrıların sarktığı o dehliz
Kara deliğin de yansıttığı kibirli
İnsan izlekleri
Sadece vur, dedi Tanrı:
Vur yüreğine bir de sürükle naşını
Hani nakşeden ölü mısraların
doğasında
Ulvi bir acı.
Doğurgan, minnet etmeyen;
Sancılı ama kâbusların bitiminde
Umuda seğirten bir gözyaşı b/atağı
Başını b/ağladığın hangi şiirse
Minnet ehli bir eksen
Zaaftan çıkıp da yola
Mersiye niteliğinde
Güneşe hücum eden doğasında
aydınlığın
Şirret bir de rüzgâr
Nutku tutulan meclisin
Karanlığa verdiği mücadele
Zehir olsa ömür ve beyan
Kuyruğunu kıstıran her ölümlü
Kayıpların tescilli yalnızlığı.
Ağır bir darbe
Kuytuların yabancılığı
Sevip de kaybeden umudu kayıp
Bir kıtada
Yarım adaların asla tümlenmediği
Tıpkı hayatların ablukasında
Şiire teğet geçen her bir imge
Boyutsuzluğunu kurgulamışken
Kurcalanan ruhun da infilakı ansızın.