BİR FATMA ÇETİN KABADAYI HİKAYESİ – KENDİM ETTİM KENDİM BULDUM

Fatma Çetin Kabadayı  her zamanki gibi Remington marka daktilosunun başında harf arayarak bir şeyler yazmaya çalışırken doğal olarak beyefendi de bir taraftan mutfakta bulaşıkları yıkıyor, öte taraftan kara kara düşünüyordu. İftara şunun şurasında  sadece bir-iki saat kalmıştı  ama henüz daha yemek yapmaya başlamamıştı. Öte taraftan bu akşam canı hiç yemek yapmak istemiyordu çünkü televizyonda iftar programına çıkacak olan Nahit Katipoğlu hocaya telefonla bağlanarak çoktan beri merak ettiği ve o güne kadar hiç kimsenin sormadığı bir soruyu soracaktı: ‘’Sakız çiğnemek orucu bozar mı?’’ Velhasılıkelam bu akşam yemeği mutlak surette Fatma’ya yaptırmalıydı ama nasıl?

Son tabağı da yıkayıp duruladıktan sonra sesini oldukça yumuşatarak seslendi:

-Hayatıııımmm. Sana bir şey söyleyecektim.

‘’ Marsilyalılar Marsta’’ Adlı son romanının sonunu nasıl bağlayacağını düşünmekte olan Fatma Çetin Kabadayı birden sinirle zıpladı.

-Annemin düğün hediyemiz olarak verdiği takımdan tabak kırdıysan  kendine ölümlerden ölüm beğen.

Beyefendi bir an tir tir titredi. Allah'tan öyle bir yanlış yapmamıştı.

-Aşk olsun hayatım.Öyle bir şey mümkün mü hiç?

-Eee  o zaman sorun ne?

-Sorun yok hayatım. Sorun yok da akşama yiyecek yemek de yok.

-Ne demek yemek yok? Yapıver hemen bir şeyler.

-Ama hayatım bu saatten sonra ne yapabilirim ki?

-Haaa  anladıııım.  Bu akşam yemeği dışarıda yiyelim diyorsun. Bana uyar. Durmaz Alabalık’a gidelim madem.

Hay Allah...Baltayı taşa vurmuştu Beyefendi.

-Şeeyyy  benim canım saçaklı mantı istiyordu.

Fatma bir an düşündü. Evet saçaklı mantı da olabilirdi.

-Tamam o zaman...Bahar’a gidelim.

Yok arkadaş, bir türlü ‘’ Tamam ben yaparım hemen ‘’ Demiyordu. Mutlak surette gaza getirmeliydi. Aksi takdirde mümkünatı yoktu ona yemek yaptırmanın. Hele de saçaklı mantı...  Taktik değiştirmesi gerekiyordu.

Beyefendi nasıl bir taktik geliştirmesi gerektiğini düşünürken  Fatma akşam yemeğini dışarıda yemek için hazırlanmaya başlamıştı bile. Fakat birden zınk diye durdu  ‘’Eyvaaahhh ‘’  Diye sıçradı.  Beyefendi de aynı anda ‘’Eyvahhh’’ Dedi. Çünkü Fatma’nın   eyvahları yaklaşmakta olan kıyametin alametleri arasındaydı.  Korku ve heyecanla sordu:

-Ne oldu hayatım?

Fatma büyük bir can sıkıntısıyla cevap verdi:

-Daha ne olsun? Şu Allah’ın belası Marsilyalılar yüzünden çok önemli bir şeyi unuttum.  Namussuz, şerefsizler.  Ne işleri vardı Mars’ta bilmem ki? Bende akıl bırakmadılar.

Beyefendi, konunun kendisiyle ilgili olmaması sebebiyle derin bir  ohhh çektikten sonra merakla sordu?

-Neyi unuttun?

Fatma telaşlı bir şekilde cevap verdi:

-Bu akşam  çocuklar gelecekti yemeğe. Onları yemeğe davet etmiştim.

Beyefendi daha da meraklandı.

-Hangi çocuklar?

Fatma açıkladı:

-Yahu hangi çocuklar olacak? Bizim kovboylar var ya  işte onlar.

Beyefendi afalladı.

-Yuh anasını satayım. Yoksa Rahmetli John Wayne ile Clint Eastvood’u mu  iftara davet ettin?

Fatma bir çırpıda anlattı kovboyların kim olduğunu.  Bu kovboylar 23 Nisanda  kovboy kıyafeti giydirip gösteri yaptırdığı kendi okulunun ana sınıfı öğrencileriydi. O akşam o çocukları yemeğe davet etmişti ama ‘’ Marsilyalılar Marsta’’ Adlı romana fazla dalınca aklından uçup gitmişti bu davet. Beyefendiye seslendi:

-Hemen kolları sıva.  İftara kadar  bu çocuklara  mantı hazırlaman gerekiyor.

Beyefendi az düşündü. Alt tarafı  minicik bir kaç çocuktu gelecek olan. Üç yufka açsa  hepsine yeter de artardı bile ama yukarıda da belirttiğim gibi o gün  canı artık başka bir iş yapmak istemiyordu. Fatma’ı gaza getirmeli, o mantıyı ne yapıp edip ona yaptırmalıydı. Bunun için de onu en zayıf noktasından vurması gerekiyordu. Aslında bu zayıf nokta yaklaşık her kadının zayıf noktasıydı.

Sesine bir hüzün katarak konuştu.

-Aaaahh  aaahhh.  Annem şimdi burada olsaydı  hemen açıverirdi  üç yufka. Alt tarafı minicik çocuk bunlar. Hepsine yeter de artardı bile.

Fatma ellerini beline koydu.

-Demek yine annenin yemekleri ha?  Hem üç yufka kime yeter. Senin o çocuk dediklerin söz konusu  yemek olunca piranadan beter oluyorlar.

Beyefendi Fatma’nın  gazı aldığının farkındaydı.

-Valla hayatım annem burada olsa  üç değil otuz üç yufkayı açar, doldurur, kapatır,haşlar, yoğurtlar, sarımsak...

Lafını tamamlamadan Fatma atıldı.

-O yaptığına göre oğlu olarak sen de  yaparsın.  Haydi bakalım. Sıva kolları.

Beyefendi  B Planına geçti.

-Ben de yaparım elbette ama sen yapamazsın. Üstelik onca  yemek kursuna gittiğin halde bahse girerim sen yapamazsın.

Fatma’ya herhangi bir şey yaptırmak için ‘’Sen yapamazsın.Demek  kafiydi  ama beyefendi işi şansa bırakmak istemiyordu.

-Hem mantı yapmak öyle sahnede tiyatro yapmaya benzemez. Haydi yap da görelim.

Fatma tam anlamıyla dolduruşa gelmişti.

-Var mısın iddiasına?

-Varım.

-Nesine peki?

-Eğer sen kazanırsan bundan sonra  bulaşıkları devamlı ben yıkayacağım. Kazanamazsan sen yıkayacaksın.

Fatma o öfkeyle bu iddianın hiç de adil bir iddia olmadığını düşünmedi bile. Öyle ya kazansa  beyefendinin kaybedeceği bir şey yoktu çünkü bulaşıkları hep o yıkıyordu zaten. Ama kaybederse yani mantıyı iftara yetiştiremezse bundan böyle bunca işinin arasına bir de bulaşık yıkamak dahil olacaktı.

-Pekala  kabul.

-Şeyyy. İstersen yardım edeyim ha? Ha ha haaaa

Fatma ters ters baktı  beyefendiye.

-Elinin hamuruyla kadın işine karışma. O kahkahanı da kes ki kafanı kopartmayayım.

Daha sonra ‘’ Demek annen yapar ben yapamam ha.’’ Diye söylene söylene  mutfağa gitti un, su, yumurta  derken bir leğen hamur yoğurdu  çok kısa bir süre içinde.

O mutfakta  ha babam de babam hamur yoğururken beyefendi salonda televizyonun karşısına geçti ve ‘’ Yemekte Zıkkımın Kökü Var’’ adlı yarışma programını izlemeye başladı. Bir taraftan da  Fatma olaya uyanıp  ‘’ Haydi sen de  yardım et. ‘’ Demesin diye  mutfağa doğru laf atmaya devam ediyordu.

-Geçen okulda öğretmen arkadaşlarına yapmışsın. Herkes parmaklarını yemiş.

Fatma bir taraftan  hamurları kesip bir taraftan içlerini doldururken diğer taraftan beyefendiye cevap veriyordu.

-Eeee  biz o yemek kursuna boşuna mı gittik? Demek çok beğenmişler? Demek parmaklarını yemişler?

Beyefendi şansını fazlaca zorluyordu ama bir kez şeytan girmişti içine.

-Evet hayatım,  üç saatte ancak bir yufka açabildiğin için arkadaşların  aç kalmışlar.Açlıktan parmaklarını yemişler.

Fatma  elinde  kıyma olduğuna aldırmadan  merdaneyi beyefendiye doğru  fırlattı lakin isabet kaydedemedi.

Bizimkiler böylece karı koca  tatlı tatlı muhabbet ederlerken kovboylar da erkenden damlamasın mı?  Damlasın değil mi? Damlasın ki hikaye daha bir tatlansın.

Kovboylar gelir gelmez baktılar Fatma  Müdürleri mutfakta. Yani onlara ‘’ Çocuklar  haydi bakalım mum oluyoruz ‘’ Diyerek susturacak kimse yok. Hemen beyefendiye daldılar. Kimi omuzuna çıktı, kimi  kulaklarına asıldı,  kimi burnunu ısırdı, kimi  ‘’ Amcaaa  biz kovboyuz, sen de at ol, haydutları yakalıyalım ‘’ Diye zavallı beyefendiyi at yaptıkları gibi daha nice olmayacak isteklerde bulundular. Beyefendinin yılların emeği olan pul kollesiyonu bir anda halının üzerine  serilmiş, fotoğraf albümündeki resimler elden ele dolaşır  olmuştu.  Çocuk işte, meraklı şeyler..Soruyorlardı  ‘’  Amca bu kim?’’ Diye.

Beyefendi can havliyle kendini mutfağa attı.

-Hayatım Allah'ını seversen sen geç içeri.  Ben yaparım mantıyı. Ne olur. Ölümü öp  beni şu kovboy kıyafetli haydutlardan kurtar.

Fatma haşin bir kahkaha patlattı.

-Bana komplo kurmak haaa.

Sonra içeriye doğru seslendi.

-Kovboylarım ! Amcanız  sizinle oynamaktan son derece  mutlu olmuş. Her şey serbest. Aynen devam.

Beyendi baktı olacak gibi değil. Duvarda asılı olan sazını eline aldı.

-Çocuklaaar ! Sizinle  şarkı söyleyelim mi?

Kovboylar şarkıya bayılırdı. Hep bir ağızdan cevap verdiler:

-Eveeeettttt.

Beyefendi başladı çalıp söylemeye

Karadır bu bahtım kara
Oyunum sökmüyor yâra
Ben kendimi attım nâra
Eyvah, Eyvah, Eyvah, ey

Kendim ettim kendim buldum
Kendim ettim kendim buldum
Gül gibi sararıp soldum eyvah eyvah eyvah  eyyyy.



GÜZEL YURDUMUN GÜZEL İNSANLARINA  HAYIRLI VE HUZURLU BİR RAMAZAN AYI DİLEKLERİMLE...

RABBİM TÜM İNSANLARIN SOFRALARINDAN NİMETLERİNİ EKSİK EYLEMESİN. HİÇ BİR KULUNU AÇLIK VE SUSUZLUKLA TERBİYE VE İMTİHAN ETMESİN.

BAKİ KALAN BU KUBBEDE BİR HOŞ SEDA İMİŞ.  BIRAKABİLENLERE NE MUTLU...
( Bir Fatma Çetin Kabadayı Hikayesi – Kendim Ettim Kendim Buldum başlıklı yazı Sami Biber tarafından 11.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu